Rüzgarın taşıyıp getirdiği serin fısıltı yüz yıllık taş duvarların arasında dans ediyor, kıvrak, içi boş bedenleri buldukları her çatlaktan içeri süzülürken tek nefeslik bir şarkıyı söylemeye devam ediyorlardı. Kimi zaman kapalı bir kutunun içine düşmüş gibi sessizleşiyor, kendi seslerini yutuyorlardı. Kimi zamansa ritim öyle artıyordu ki, nabzı atmayan bedenleri heyecanla dolup taşarken hızları artıyor, geçtikleri her yerde sesleri yankılanıyordu.
Evren, bacakları üzerine örttüğü battaniyeyi çekiştirirken oturduğu yerde sırtını gerdi. Bu sandalyesinden kulakları tırmalayan bir feryadın kopmasına neden olmuştu ama bilirsiniz, kimsenin duyduğu yoktu. Umursamadı. Kalın ağaç köklerini andıran damarlı elleri, büyük porselen kupayı iki avcu arasına sabitlemiş, dudakları burnuna dolan sıcak meyve kokusuyla memnunca kıvrılmıştı.
Güzel bir akşam üzeriydi. Herkes için geçerli bir görüş müydü bilinmezdi ama evet, Taehyung için oldukça güzeldi. Bedeni üzerine geçirdiği hırkanın sıcaklığıyla mayışmış, dudakları henüz yediği çikolatanın davetkar tatlılığıyla kıvrılmıştı ve elleri, en yakın arkadaşının şu an bacakları üzerinde dinlenen başında, her zaman yumuşaklığıyla onu rahatlatan siyah tutamlarında konaklamıştı. Gözleri, diğerinin profilinde dolandı bir süre. Uyuduğu için göğsü düzenli atışlarla inip kalkıyor, karnına kadar çektiği uzun bacaklarıyla, küçük, tamam belki biraz büyük, bir çocuğu andırıyordu. Uzun bir gün olmuştu.
Son birkaç gündür, onun için günler uzun geçiyor gibi görünüyordu. Taehyung'a sorsalar, çocuğun mutlu olduğunu söylerdi ama bir yandan da, kendince bir yüzleşmenin içine çekilmiş gibiydi. O geceden bu yana tamı tamına sekiz gün geçmişti ve itiraf etmeliydi, daha en başında, Jungkook'un odaya dalıp Yoongi'nin ondan habersiz yaptığı itirafı kabul edeceğini düşünmüştü ama beklentiler her zaman gerçeği karşılamıyordu ve o an da, bunlardan biri olmalıydı. Hoseok'la yaptıkları plan o ana kadar iyi gitmişti. Bir gün öncesiydi, sadece artık Jungkook'un da Yoongi'den haberi olması gerektiğini düşünmüştü ve bunu düşünen tek kişi kendisi de değildi. Hoseok, her seferinde Taehyung ağzını aralamadan ne düşündüğünü yakalıyormuş gibi gözüküyordu ve işte, sonrası çok hızlı bir planla gerçekleşmişti. Esmer olanın yapması gereken tek şey en yakın arkadaşının doğru zamanda, doğru yerde olmasını sağlamaktı. Gerisi bir çorap söküğü gibi gelecekti ve kesinlikle, öyle de olmuştu.
Söküğün bütün çorabı bir yün enkazına çevirmesine engel olan düğüm ise, Jungkook'un beklenmedik sakinliği olmuştu. Sakin doğru bir kelime miydi, bilmiyordu ama sahiden, bir an için kollarına sıkı sıkı tutan çocuk, bir an sonrasında rüzgar gibi ortadan kaybolmuştu. Nedeni neydi, o an ne düşünüyordu, bunları da bilmiyordu. Anlayabildiği tek şey diğerinin beklemediği itirafı sindirmeye çalışıyor oluşuydu. Belki yaptığı bir hataydı, belki de sadece en başta anlaştıkları gibi kendi yollarını çizmelerini izlemelilerdi ama çekmesinde sakladığı son bademli çikolata aşkına, amacı sadece en yakın arkadaşına yardım etmekten başka bir şey değilken eli kolu bağlı oturamazdı.
"Saçımı çekiyorsun."
Dizlerinin üzerinden gelen boğuk sesle daldığı düşünce sisinden çıktı. "Pardon," dedi, fark etmeden sıktığı elini gevşetip diğerinin saçlarını okşamaya devam ederken. "Fark etmemişim, uyumaya devam et sen."
Jungkook kafasını sallayıp, diğerinin dizinden kalktı. Gözleri hafifçe şişmiş, saçları dağılmıştı ve henüz ayılamamıştı. "Yeter bu kadar yoksa gece uyuyamam." derken, sesi hırıltılıydı. Bir an sonrasında, bacaklarını oturdukları koltuktan sarkıtmış, düzgün bir pozisyon alırken sırtını gererek esnemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mirror of erised ϟ yoonkook
FanfictionBir saydam duvarın iki ucunda yansımalarımız. Ellerinin sıcaklığı ellerimde, gözlerin gözlerimde. Bir saydam duvar, Tut ellerimi, düşer miyim bir daha hiç? "erised stra ehru oyt ube cafru oyt on wohsi" Hogwarts!au × yoonkook