BÖLÜM 18 - Yalancı, yalancı

68K 2.9K 383
                                    

BÖLÜM 18
Yalancı, yalancı

Soğuk, soğuk, soğuk! Dişlerim birbirine çarpıyor, arasına girme teşebbüsünde bulunacak dilimi ezmeye hazır bekliyordu. Ellerimle kollarımı ovuştururken çevreme bakındım. Her yerde kar ve buz vardı. Parmak uçlarım, hele hele tırnak diplerim mosmordu. Dudaklarımı ve burnumu düşünmek bile istemiyordum. Bir an için gerçeklikle her gece beni başka alemlere götüren rüyalarımı karıştırdım. Sırtımda bir sıcaklık hissettiğimde dönüp baktım, kimse yoktu. Bu da rüya gördüğümü bana anlatan bir başka ipucuydu. Uykumda Kat arkamdan sarılmış olmalıydı, bazen rüyalarımda onun bedeninin ısısını hissedebiliyordum.

Etrafıma bakındım. Asil falan yoktu. Ölen asil arkadaşları için yas mı tutuyorlardı acaba? Kendimi dalga geçemeyecek kadar uykulu ve yorgun hissediyordum. Yürümeye başladım. Yeni düşen kar taneleri ayağımın altında gıcırdıyor ve buzda kaymamı önlüyordu. Altımdaki erkek iç çamaşırı ve üstümdeki bol tişörtle biraz daha durursam donarak can verecektim. Neyse ki ayaklarımda ayakkabılar vardı. Uyurken ayakkabı mı giymiştim ben?

Kar, kar, kar... Kardan başka hiçbir şey yoktu. Ufukla birleştiği noktada pembe bir çizgi vardı. Burada hiç akşam oluyor muydu acaba? Yoksa bu da şu tuhaf akşamın gelmediği yerlerden miydi? Kollarımı yanlarıma sürttüm. Koşmaya başladım. Hava daha da soğuyor, ağzımdan çıkan soluk neredeyse buz kesiyordu. Bacaklarımı hissetmiyordum.

Ufuk çizgisinde siyah bir nokta belirdi ve gittikçe yaklaşmaya başladı. Bu kez durmadım. Korkmadım. Düşünmedim. Onun bir Asil olmadığını biliyordum. Katzfiel'dı o. Adım kadar emindim. Hissiz bacaklarımı inatla birbiri ardına hareket ettirmeye devam ettim. Üstünde yine simsiyah zırhı vardı. Bacakları hafifçe ayrık, dalgalı saçları önüne dökülmüş bir şekilde durdu. Bembeyaz alanın ortasındaki minicik, siyah bir leke gibiydi. Ve ben ilerledikçe büyüyor, büyüyordu.

Hiç hızımı kesmeden ona doğru koştum ve beline sarıldım. Titriyordum ama hissizdim. Kolları yanlarında öylece durdu, zırhına rağmen sıcaklığını hissedebiliyordum. Kollarımı daha da sıktım, yüzüm göğsünün sıcaklığıyla ısınırken çevremdeki rüzgar dindi. Gözlerimi açıp bakmaya korkuyordum. Çenemde parmaklarını hissettim. Yüzüme bakmak için başımı geriye doğru yatırıyordu.

Gözlerimi açıp simsiyah gözlerine baktım. Gözleri yüzümü araştırırken yüzünde garip bir ifade belirdi. Bir nevi şaşkın da denilebilirdi. Bakışlarımı başının üstüne kaydırdım ve dondum. Çevremizi koza gibi saran beyaz tüyler vardı. Her bir tüy bir ağaç kadar uzundu. Bembeyazdı... Başımı geriye doğru yatırarak neler olduğunu anlamaya çalıştım. Anlık bir farkındalıkla başımı indirip gözlerine baktım.

"Bun-bunlar kanat mı?"

Kafasını yana yatırdı ve alt dudağını hafifçe ısırdı. "Evet."

"Senin mi?"

Sert ve dümdüz olan dudakları ilk kez yukarıya doğru kıvrılırken bakışlarını öne eğdi. "Evet."

Derin bir nefes alıp verdim ve açık ağzımı kapatmaya çalıştım. "Kanatların var."

Saçlarının arasından baktı. "Kanatlarım var," diye fısıldadı.

Ayaklarım hala üşüyordu ama şaşkınlıktan onu bile umursamıyordum. "Uçabilir miyiz?"

"Şimdi değil."

"Sıcak bir yere gidebilir miyiz?"

Öne doğru eğilip boynumu kokladı. "Şimdi değil."

"Pe-peki... Ne yapacağız?"

Elini boynumdan göğsüme doğru kaydırdı ve kalbimin üzerinde tuttu. Kalp atışımı parmak uçlarında hissederken çevremizdeki beyaz tüyler - kanatlar - kenarlara doğru açıldı. "Uyanacaksın," diye mırıldanırken onu izledim. Kusursuzdu! Kusursuz!

Kurban: 13. BakireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin