1/Bölüm

978 20 13
                                    

  Bir anda içime bir yumru oturdu. Söylediğine anlam veremiyordum. "Ruhun çok güzel kokuyor" da ne demekti şimdi. Bu sözü kafama takmalı mıydım? Her neyse sözünün bir anlamı yok ruhumun kokusunu alıcak değil ya?  

  Ah, şimdi fark ettim ki bana söyleyeceği şeyleri söyleyip gitti ve ben sokakta dımdızlak dikiliyorum "Ne bakıyorsunuz be" dedim. Sanırım fazla çirkefçe oldu her neyse umurumda değil.

  Sınıfa girdiğimde bir kaç kişi vardı. Sanırım yine erkenciydim. Cam kenarındaki en arka sırama oturdum telefonu alıp biraz gezindim. Bir kaç dakika sonra sınıfa anırarak giren bir adet en yakın arkadaşım olan Gökçe'yi gördüm.

  Heyecanla yanıma gelip konuşmaya başladı "Gece, neler oldu bir bilsen" bu kız gerçekten aptaldı ama birtaneydi. "Bilmiyorum Gökçe, anlat anlatcaksan" dedim bıkmış bir sesle. Gökçe alınmış gibi baktıktan sonra trip atmanın vakti olmadığını anladı ve konuşmak için dudaklarını araladı " Eray'la konuştum. 3 gün sonra bizim ilişkimizin 3. yıldönümü ve arladaşlarımızla kutlamaya karar verdik ve benim tek arkadaşım sensin" dedi yalvarır bir ses tonu yaparak. Bu Eray' a gerçekten anlam veremiyordum. "Ah, Gökçe afedersin ama aptal mısınız? 3 gün sonra 'sizin' ilişkinizin 3. yıldönümü bundan bize ne?" Dedim anlamsız bakışlarımı yüzüne dikmişken.

  "Gece neler oluyor, noldu sana böyle?" dedi şüpheci bir sesle. Kardeş demek buydu işte ama şuan anlatmanın zamanı olmadığı için başka zaman anlatmayı aklıma not ettim.

  "Hiç. Sadece sizin baş başa vakit geçirmeniz daha iyi olur." dedim anlayışlı bir ses tonu takınmaya çalışarak. "Gece, beni tanımıyormuşsun gibi konuşma. Biliyorsun ki ben romantizmden hoşlanmam. Eray'ı da tanıyoruz" dedi sakin bir sesle.

  Aslında haklıydı. Gökçe, öyle birbirlerinin içine düşen ilişkileri sevmezdi. Daha çok sade ilişkileri ama bir o kadar da sıradışı ilişkileri severdi. Eray' da aynı fikre sahipti. Gökçe, umursamaz, vurdumduymaz ve oldukça güzel bir kızdı. "İyi, tamam. Nerde ve kim kim buluşacağız?"   
dedim teslim olmuş gibi yaparak. Gökçe ise kabul ettiğime sevinmiş olmalı ki yüzünde güzel bir gülümseme belirdi. "Ben, Eray, sen, Eray'ın iki arkadaşı bir de birisinin sevgilisi gelicek." dedi heyecanlı bir sesle.

  Bu sevgili olma işi çok saçma. 17 yaşındayım ve hiç kalbimi avcunun içine alan biri olmadı ve olmasını da istemiyorum. Belki istemememin sebebi ailemdir. Gerçi ne ailesi onlar benim ailem değil. Anne ve baba dediğim yetişkin iki kişi koca bir şirketle ilgileniyorlar ama kızları -ki o şansız kişi ben oluyorum- ile ilgilenemiyorlar. Annem dediğim kadının suratını hatırlamıyorum bile. Babamsa arada bir 3. kattaki odama gelip haftalık harçlığımı bırakıp -tek kelime bile etmeden- gidiyor. Şahsen pek hevesli değilim onlatı görmeye. Umurumda değiller. Onları sevmiyorum. Yani... sevmiyorum... sevmiyorumdur... öyle umuyorum.
   
                         ~~~

"Gökçe, bu elbisenin bu kadar dar olması normal mi?" dedim isteksiz bir sesle. " Gece elbise normal, sen kiloluysan ben n'apabilirim?" dedi muzip bir ses tonuyla. Bir, dakika. O bana kilolu demişti. "Gökçe!" diye bağırdım ve çift kişilik yatağımda oturan Gökçe' nin üstüne uçtum. Evet, uçtum. Gökçenin ve benim gülüşlerimizin arasından bir ses duyuldu "Cartt!" ah, elbisem patlamış olamaz değil mi? Neyse en azından nefes alabiliyorum artık.

  Gökçe'nin olaya müdahale etmesine kalmadan kıyafet odama yöneldim. "Ben geliyoruum!" dedim ve paytak paytak yürümeye başladım. Elbise dolabımı açtığım anda gözüme mavi, beli ince ve etek kısmı kabarık bir elbise çarptı. Ben bu elbiseyi ne ara almıştım. Her neyse bu gece bu elbise giyilecek!.

                          ~~~ 

  Mekan bir çay bahçesiydi ve 3 çardak vardı. Çift kişilik ve ışıklarla kaplanmıştı. O kadar güzel görünüyorlardı ki... Görünüşü insana huzur veriyordu. " Gece, ağzının salyasını sil canım, rezil etme bizi de yürü" dedi alaycı bir sesle. Omuz silkip içeriye geçtik ve mavi renkli, 5 kişilik bir masaya oturduk.

   " Ne zaman gelicek bu dangalozlar?" dedim sıkıldığımı belli eden bir sesle. "Dangaloz?" Bu ses tonu Eray'a aitti. Daha sonra bana alaycı ve bir o kadar da gıcık bir bakış attıktan sonra Gökçe' nin dudağına bir buse kondurduktan sonra yanına oturdu. "Tanıştırıyım. Gece bunlar benim arkadaşlarım Emre ve Maya. Sevgililer." dedi hala gıcık bulduğum bakışlarını bana dikerken. "Oturmayacak mısınız?" dedi adlarını yeni öğrendiğim Emre ve Maya' ya. Aslında Eray gıcık bir çocuk değildi. Sadece Gökçe'yi çok seviyordu, Gökçe' de onu seviyordu ama Eray daha çok seviyordu. Ve ben sanırım Eray'ın Gökçe'yi benden daha çok sevmesinden korktuğum için kıskanıyordum. "Ortam beni sıktı. Ben gelirim birazdan" dedim ve Gökçe göz kırpıp bahçeye doğru yöneldim.

  Sırtımı duvara yaslamış, ve bacaklarımı uzatmış bir şekilde çimenlikte oturuyordum. Gözlerimi kapatım, kafamı duvara yasladım. Temiz havayı ciğerlerime doldurduktan sonra  gözlerimi yavaşça açtım. Bir dakika. 3 metre uzağımda ki duvarda aynı benim gibi oturmuş kollarını bağlamış biri vardı. Gözleri... gözleri benim gözlerime kenetliydi. Yüzünü karanlıktan dolayı seçemiyordum. Ama gözleri o kadar güzel di ki... 5 dakika öylece bakışlarımızı buluşturduktan sonra ilk gözlerimi kaçıran ben oldum. Aslında ömrümün sonuna kadar gözlerini izleyebilirdim fakat içeri giteme gereği duymuştum.

  İçeri geçtim ve mavi masada oturan Gökçe gile doğru avaş adımlarla yürümeye başladım. Sandalyeme kurulduktan sonra Eray, "Artık bahçeye geçelim mi?" dedi sıkıldığını belli eden bir sesle.

  Onlar bahçeye geçerken ben daha yeni geldiğim için kalkma gereği duymadım. Garsondan bir su istedim ve gözlerimi kapattım. Su, önüme konulduğunda direkt kafama diktim. Ağzım kurumuştu, bunu suyu hayvan gibi kafama diktikten sonra anlamıştım.

  "Gece?" bir anda Gökçe'nin sesini duyunca irkildim ve ona döndüm. "Gökçe?" dedim onu taklit ederek alaycı bir sesle. "Bak sen benim en yakın arkadaşım değil mi birtanemm?" ses tonundan bir şey isteyeceği ortadaydı. "Yalakalık yapma da ne istiyceksen iste." dedim sakin bir gıcıklıkla. "Hıh, şey bahçede 3 tane çardak var ve iki kişilikler. Birinde Eray'la ben, diğerinde Emre ve Maya, diğerinde de SEN VE OKYANUS oturucaksınız." dedi şirin olmaya çalışan bir sesle. Ben ise ani bir kabalıkla "Okyanus kim lan?" dedim sakin bir sesle. Gökçe alaycı bir şekilde gülerken sorun çıkartmamak adına "Tamam. Tanımıyorum zaten sıkıntı olmaz." dedim kayıtsız bir sesle.

  Ben çardağa kurulduktan sonra göz kapaklarımı kapatıp uyumaya çalıştım çünkü diğer çifte öküzler 1 saatten az buradan çıkmazlar. Yakından tıkırtılar duyduğum da ise gözlerimi açtım ve karşımdakine bakmaya başladım. LAN!!! Bu gözler... daha 15 dakika önce kalbimin atışlarını hızlanmasına sevep olan gözlerdi. Peki ya bu yüz... bana 3 gün önce "Ruhun çok güzel kokuyor..." diyen yüzdü. Ben şaşkıncs ona bakarken o hiç şaşırmamış öylece beni inceliyordu. Yüzü o kaar kusursuzdu ki... kaşları... oldukça biçimli ve güzel, dudakları ise o kadar güzel ki ne çok ince ne çok dolgun, peki ya gözleri... gözleri kahvenin en eşsiz tonlarında ve o kaar derin ve güzel bakıyorlar ki... Gözlerim onu hayranlıkla incelerken, o " Kusursuz olduğumun farkındayım." dedi ve benim kendime gelmeme sebep oldu. Ben ise onun egosuna laf yetiştiremeyeceğimi anlayarak omuz silkmekle yetindim. Yaklaşık 20 dakika boyunca birbirimize baktık. Bu an hiç bitmemeliydi bence. "Okyanus, güzel isim." dedim sözcüklerimin arkasında saklanan hayranlık tınısıyla. "Gece, güzel isim." dedi kayıtsız bir ses tonuyla. Sesinin tınısı o kadar güzeldi ki... Bir dakika o benim adımı nereden biliyor? Gökçe gille konuşmuş olamaz çünkü daha yeni geldi. Benim adımı bilmesi mümkün değil. Beni nereden tanıyor?

                          ~~~

 
   

Ay ve GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin