4/Bölüm

232 12 2
                                    

  Okyanus anahtarla kapıyı açmaya çalışırken, Gökçe kulağıma eğildi bunu fark eden Eray da kulağını azğıma sokmaktan çekinmedi, "Bence seni Okyanus'un kucağınca uyutalım." dedi beni kast ederek. Eray'ı kast edicek değildi ya.

  Sinirli bakışlarımı Gökçe'ye dikerken, Eray kıkırdıyordu. Aptal!

  İçeriye girdiğimizde Gökçe kulak çınlatan bir ıslık çaldı ve "Ev görmeyeli baya değişmiş lan, benim zıplamalı koltuğumu atmadın değil mi?" dedi Okyanus'a bakarak. Ne? Gökçe bu evi kaç kere ve ne zaman görmüştü ki? En kafa karıştırıcı olan mevsu ise Gökçe Okyanus'u ne zamandan beri tanıyordu. BANA BUNDAN NEDEN BAHSETMEMİŞTİ!!!

  "Nasıl?" dedim meraklı bir şekilde. Kelimelerim kızgınlıkta içeriyordu. Bu sırada Okyanus, Gökçe'nin kolunu dürttü. Eray ise Gökçe'ye kaş göz işareti yapıyordu. Neler dönüyordu burada böyle? BENDEN KESİNLİKLE BİR ŞEY SAKLANILIYORDU!!!

  "N'oluyor dedim?" sesim kızgın çıkmıştı. Kızgın bakışlarım Gökçe'deydi. Eray devereye girerek, "Şey... hımm... ben genellikle Okyanus'ta kalırım. Gökçe'de beni görmek için buraya gelir sürekli. Gökçe'nin çok sevdiği bir koltuk vardı, onu diyor. Değişmiş derken... hıh... Okyanus 1 hafta önce evi baştan aşağı değiştirmişti de." dedi aceleci bir şekilde. Kekeliyordu ve bu hiç Eray'lık bir hareket değildi.

  "Eray, kardeşim seni tebrik ediyorum. Çok güzel yalan söylüyorsun." dedim kollarımı birleştirerek. Cidden bu yalana inanmı beklemiyorlardı değil mi?

  Üçü de bana aval aval bakıyordu, ne diyeceğini bilmiyorlardı. "Her neyse, şöyle geçelim, bir şey göstermem gerek" dedim iki tane karşı karşıya duran ikili koltukları gösterirken. Okyanus,geçiştirdiğime rahatlamış olmalı ki sesli bir şekilde nefesini verdi. Oysa ki yanılıyorlardı, elinde sonunda ben Gökçe'den laf alabilirdim.

  İkili koltuğun birinde Eray ve Gökçe oturdular. Mecburen ben ve Okyanus'da diğer ikili koltuğa oturduk.

  Konuşmak için dudaklarımı araladım, "Evdeyken... biz Gökçe'le yatağımın üstünde oturuyorduk. Sonra aşağıdan tıkırtılar gelmeye başladı git gide adım seslerine dönüşüyor ve yaklaşıyordu. Korktuğumuz için size haber verdik. Sonra biri cama büyükçe bir taş attı... Sonra adım sesleri anında  kesildi. Taş... taşın üstü kağıtla sarılmıştı. Kısacası yine bir not var..." dedim ve elimi cebime sokup notu çıkardım. Kağıdı açmama kalmadan yanımda oturan Okyanus, kağıdı elimden aldı. Elleri tiriyormudu onun? Yok, ya gözlerim dolduğundan öyle gözüküyordur.

  Okyanus, sesli bir şekilde okumaya başladı,

"Siz,

GECE'nin karanlığında,

OKYANUS'un derinliğinde,

ERAY'ın göz yaşlarında

Boğulurken,

İhâle çoktan GÖKÇE'ye patlamış

olucak..."

  Gözlerim yine dolmuştu. Gökçe'nin zarar görme ihtimali canımı acıtıyordu. Gözlerim Eray'a kaydı. Gözleri dolnuş ve öylece Gökçe'yi izliyordu. Gökçe'yi tanıyorsam eğer ona bakamazdı. Eğer onun acı çeken yüzünü görürse dayanamazdı.

  Gökçe gergin havayı dağıtmak için, "Yapamaz, yani korkmasa not yazmazdı." dedi gözlerini Eray' denk getirmemeye çalışarak.

  Okyanus, şom ağzını açıp konuşmaya başladı, "Evinize girecek cesaretini bulmuş. İstese size zarar verebilirdi. Ama korkuttu ve gitti. Bir daha kinde amacına ulaşabilir." dedi gözleri Gökçe'deyken.

  Gökçe, gözleriyle Eray'ı gösterdi Okyanus'a ve sus işareti yaptı. Eray kafasını koltuğun arkasına yasladı ve göz kapaklarını kapattı. O gerçekten Gökçe'ye âşıktı.

  Artık birisinin gergin havayı dağıtması gerekiyordu, "Eveeeeet, kendinize gelin, Okyanus biz nerede uyuyacağız?" dedim üstümdeki beyaz tavşanlı pijamamla ayağa kalkarak. Tamam, aptal gibi görünüyordum, bu halimle Okyanus'a görünmek istemezdim. Ve içimde bir yandan dua ediyordum. İnşallah Gökçe gereksiz bir şaka yapmazdı uyumak konusun- "Sen Okyanus'un kucağında uyu." dedi beklediğim alaycı sesiyle. Eray'da kendine gelmiş olmalı ki, "Bizim bu gece Gökçe'yle işimiz var. Bizi rahatsız etmeyin." dedi alaycı bir sesle. Gökçe'yi utandırmaya çalışıyordu ki başarmıştıda.

  Gökçe, dirseğini Eray'ın karnına savurdu ve oda Eray'ın acı feryadıyla doldu. "Ciddiyim ben." dedim her an sinirlenebilecek bir sesle. "Okyanus'un odasına gidelim orada karar veririz." dedi Eray. Hala sesinde alaycılık vardı.

  Okyanus'un odasını merak ediyordum. Acaba nasıl bir tarzı vardı? Ne renkler seviyordu? Bunları ona soramayacağım için kendim anlayabilirdim. Merdivenleri çıktık ve karşımıza uzun bir koridor çıkmıştı. En son oda camla kaplıydı ve bir spor odasıyken biz Okyanus'un odası olarak düşündüğüm onun yanındaki odaya girdik. Ve-ve, oha burası çok güzeldi. Renkler ağırlıklı olarak siyah, mavi, beyazdı. Çift kişilik, mavi yatağı kapının karşısında ki duvara dayalıydı. Perdesi uzun, beyaz tüldü, fon  perdesi ise uzun ve siyaha yakın bir mavilikteydi. Halısı siyahtı. Yatağının ucundaki duvara dayanmış üç kişilik geniş siyah bir kotuk vardı. Odanın en küçük boş duvarında ki kapı ise sanırsa banyoya ve kıyafet odasına açılıyordu. Odası baştan aşağı çok hoşuma gitmişti. Bir kere siya ve mavi renklerdeydi. Gecenin siyahı , okyanusun mavisi ...

  "Ben ve Eray şu koltukta uyuyalım, sen ve Okyanus'da artık aranıza yastıkmı koyarsınız n'aparsınız bilmem, şu yatakta uyuyun" dedi ve bana 'hadi yine iyisin" dercesine kafasını salladı.

  Eray, "Gökçe'de az değil ha, benimle uyumak felan istiyor." dedi yine edepsiz bir espri yaparak.

  Kimse Eray'ın esprisini ciddiye almadı ve Okyanus konuşmak için dudaklarını araladı, "Olur." dedi Gökçe'nin lafını kast ederek. NE!! Benimle aynı yatakta uyumayı kabul mu ediyordu yani? Şu an şaka yapıyor olmalıydı, değil mi?

  Ben şaşkın ve bir o kadarda kızgın bakışlarımı ona dikmişken o iki kolunu açtı ve kendini oturduğumuz yatakta geriye attı. "Gelmiyecek misin? Benimle uyumaya heveslisin sanıyordum." dedi ve odada ki muşmula suratlılar gülmeye başladı.

  Benim zaten üstümde pijama olduğu için sinirli bakışlarım hala Okyanus'un üstündeyken mavi yatağının yorganını kaldırdım ve içine girdim. Sırtımı ise Okyanus'a döndürmeyi ihmal etmedim. Oda dan yine kahkaha sesleri yükselmişti. Bu odadaki üç muşmula suratlıda aptaldı, APTAL!!

~~~

  Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Tam açılmadığı için 1 santim bile ötede olmayan yüzü seçemiyordum ama bu koku... Okyanus'un kokusuydu. Ben ne ara kafamı onun omzunun üstüne koyup beni tek koluyla sarmalamasına izin vermiştim. Her neyse... yüzü... kaçıncı kez söyledim bilmiyorum ama kusursuzdu. Onu bir süre izledikten sonra kafamı iyice boyun boşluğuna soktum. Kokusunu içime çekip kendimi Okyanus'un kollarındayken, uykunun kollarına bıraktım...

~~~

  Uyanmama sebep olan şey dudağımdaki belirsiz, nazik bir baskıydı. Gözlerimi aralayıp uykumu kaçırmak istemiyordum ama dudağımdaki dokunuşta neyin nesiyd- bir dakika, bu Okyanus'un kokusuydu. Gözlerimi aniden araladım ve... Okyanus'un dudağı benim dudağımın üstündeydi. Kollarını çekmemişti. Bu midemdeki amuda kalkan kelebeklerin heyecan dalgasında sürüklenip takla atmasına sebep oluyordu. Dudaklarını çektiğinde ise gözlerimi kapatmıştım.

  Dudaklarının bir kez daha dudaklarıma deymesi beni gülümsetmişti. "Gamzelerin... çok güzeller." dedi fısıltı şeklinde. Uyanık olduğumu biliyordu. Ve bu beni heyecanlandırmıştı çünkü beni uyanık olduğumu bile bile, bilerek dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı.

  Gözlerimi açmak istemiyordum çünkü benliğimi kendine sarhoş etmişti... ve ben ayılmak istemiyordum...

~~~


Ay ve GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin