2. Bölüm: "Bir Avuç Şekerleme."

256K 17.5K 54.2K
                                    

Mutimedya;

NF, Can You Hold Me.

Duman, Kırmış Kalbini.

Merhabalar. Nasılsınız yavrularım? Ben iyiyim, çünkü yarın imza günüm var.♥ Size uzun, iyi bir bölüm getirdim. Sevin bence..

🌙

2. Bölüm: "Bir Avuç Şekerleme."

Zihnimdeki, pimi çekilmiş bomba, patlamak için geçmişin çığlıklarını duymayı bekliyordu.

Küçücük Safir Mila'nın çığlıklarını.

Bir gelincik gibi üzerime giyindiğim hüznün eteklerinde, geçmişin sivri dişlerini hissediyordum. Dişler bilenmiş ve sivriydi. Hüznün eteklerinden olan elbisemi ruhumun üstünden sıyırmak ve beni çıplak bırakmak istiyordu.

Mumun değerini karanlıkta kaldığınızda anlarız demişti, yetimhanede ki Müzeyyen Abla.

Çocukluğun değerini hiç çocuk olamayanlar anlar diye düşünmüştüm ben de, altı yaşlarındaki aklımla.

Hiç çocuk olamayanlar...

Adı Hazer Han'mış.

Elimden akıp giden ve lavaboyu tıkayan su birikintisine bomboş gözlerle bakarken, elimi çok daha sert bir şekilde ovuşturdum. O dokunuşu tenimden uzaklaştırmak konusunda kendimi mecbur gibi hissediyordum. Sanki o dokunuştan kurtulmalıydım... Bu yüzden elimi Hazer Han adındaki o adamın elinden kurtardığım ilk anda kendimi lavaboya atmış, elimi yıkamaya başlamıştım. Tiksinme yoktu ama rahatsız oluyordum bir erkekle temasa girdiğimde. Kimse beni bunun için yargılayamazdı, zaten kimse de beni anlamazdı.

Yaşamadıkları müddetçe.

Ellerimin içindeki nemi ve dokunuşu attığıma inandığımda, parmaklarımı otomatik musluğun altından uzaklaştırarak yanda bulunan havlu kâğıtlarına uzandım. Islaklığı kurulayarak büzüştürdüğüm havlu kâğıtlarını metal çöp kutusuna attıktan sonra aynaya son bir göz gezdirdim. Göz altlarım, tenimden dışlanmış gibi kızarık ve çillerim ay ışığı gibi parlaktı. Burun kıvırarak eteğimin uçlarını çekiştirdim ve lavabodan ayrıldım.

Koridora çıktığım an kimseye fark edilmemeyi umdum, çünkü herkes kazanan şanslıyı merak ediyordu. Zaten siliktim, kimse tarafından fark edilmeyeceğime emindim. Birkaç dakikalık sessiz yolculuktan sonra tekrardan hazırlanma odasına girdiğimde, dokuz kızında gözleri üstüme yığıldı. Kimisi suçlayıcı, kimisi buruk, kimin hayal kırıklığı ve kimisi aşağılayıcı bakıyordu. Kapıyı yavaşça örterek onlara aldırmamaya çalıştım ve dolabıma doğru yürüdüm.

"Söylesene nasıl kazandın?" Bu, o kızdı. Acımasızca devam eti. "Bu mümkün değil. Senin kazanmış olman çok saçma! Becerinin bile olmadığına eminim. Söylesene, babasına mı kuyruk salladın da..."

Dolabımın kapağını gürültüyle açtığımda tok bir ses etrafa çınladı. Bu kızın bir an tökezlemesine sebep olmuştu, bu fırsatı değerlendirdim. "Senden daha iyi dans ettiğimi hazmetmek için zamana ihtiyacın var," dedim, son derece sakin ve umursamaz ağırlıktaki sesimle. İncindiğimi bilmelerine gerek yoktu. "Sizin paranızla sahip olduğunuz beceri benim yeteneğimi yenemedi. Tüm mesele bu."

Kız oturduğu yerde dikelerek ayaklarındaki pointleri çıkardı ve odanın belirsiz bir yerine fırlattı. Benim öyle pointlerim olsa giymeye bile kıyamazdım ama işte, insanlar yokluğunu çekmeden varlığın kıymetini bilemiyordu. "Biz de bunu yedik zaten," dedi öfkeli sesiyle. "Ne yeteneğinden bahsediyorsun? Yırtık pointerinle doğru dürüst adım atmak bile imkânsız. Kesin, bir iş var bu seçimde. Şikâyet edeceğim."

KİMSESİZLER MATEMİ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin