Bölüm Şarkısı: Nicki Minaj - Marilyn Monroe
------------------------------------------
"Selam" Kafamı çevirip yanımdaki koltuğa otururken onu izledim. Ayaklarından birini öne uzattı. Iyice yerleşip elindeki kahve kutusunu bana uzattı. Kutuyu alıp kafamı odanın camlarına çevirdim.
"Yine mi öksürük tuttu? Yoksa şu adını söyleyemediğim şeylerden mi yedin?" Söylediğim şeyin iğneli olduğunu ve yeni gelişen arkadaşlığımızı -daha doğrusu onun sağlamaya çalıştığı benim ise umutsuzca engellemeye çalıştığım arkadaşlığımızı- hiç de iyi etkilemediğini biliyordum. Ama tam iki haftadır nerdeyse her gün buraya geliyordu.Hangi manyak her gün hastaneye gelir ki? O yapıyordu işte.
Kolu kırık arkadaşı bile sadece haftada bir geliyordu ama o... Önce doktorlardan biriyle konuşuyor sonra da yanıma oturuyordu. Akşam olup ben kalkana kadar da gitmiyordu.
Birkaç kez beni gideceğim yere bırakmak istese de kabul etmemiştim. Bu kadar sık hastalanan (!) birine güvenme konusunda sıkıntılar yaşıyordum.
İşin komik tarafı tüm bu çabalarını anlamadığımı sanıyordu.
"Hayır, yani sayılır... Pastilim bitmişti." Ona aptal-mısın-sen bakışımı attım.
"Pastil için reçeteye ihtiyacın yok biliyorsun değil mi?" Birkaç saniye duraksadı. Gülme isteğimi bastırdım.
"Ama bunlar özel pastiller." Aklına bir anda gelmiş gibi ekledi. Tamam, daha fazla dayanamayacaktım. Ben kahkahalar atarken önce şaşırsa da sonra neye güldüğümü anlayıp kafasını utançla yere eğdi.
Boynunun arkasını kaşırken ben de nefesimi düzene koydum. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra doktorlardan biri gelip Megan'ı kontrol etti. Doktor gidince yanında gezen yaşlı hemşire bize doğru geldi.
Bayan Rosy ile çok iyi anlaşıyorduk. Başıma gelenleri biliyor ve bana bir anne şevkatiyle yaklaşıyordu. Yaşlıları hep sevmişimdir zaten.
"Küçük hanımın durumu iyiye gidiyor. İnan bana. Bu kadar endişelenmeyi bırakmalısın." Kafasını çevirip Şarışın'a baktı. -Ne düşündüğünüzü biliyorum... Anlamsız konuşmalarımızın birinde adının Matt olduğunu öğrenmiştim ve aslında kumraldı ama ona taktığım isim buydu- imalı bakışlarını tekrar bana çevirip devam etti.
"Bence her gün buraya gelmek yerine bu arkadaşınla takılabilirsin. O seninle olmak için çok hevesli gibi." Göz kırpıp yanımızdan uzaklaşırken ikimiz de çok utanmıştık. Yani sanırım. Kızaran suratımı saklamak adına başımı eğdiğim için ona çok bakmamıştım.
Bir süre daha sessizce oturduktan sonra kalkıp ikimiz de hastaneden ayrıldık.
------------------------------------------
Matt'in Ağzından:
Anahtarla içeri girdiğim zaman garip bir karşılamadan kurtulacağımı düşünmüştüm. Ama ne yazık ki 9 aptalla bu mümkün değildi. Salonda Victoria's Secret izleyerek kanepelerde zıplıyorlardı.
Şamatadan yararlandım ve çaktırmadan merdivenlerden yukarı çıktım. Odaya girdiğimde Nash içeride telefonla konuşuyordu.
"Ahh hadi ama... Yapma böyle. Tamam söz veriyorum. Ben de seni seviyorum tatlım." Telefonu yatağa fırlatıp aynı şekilde kendisini de yatağa attığında Olive'le konuştuğunu anlamıştım. Kafasını kaldırıp bana baktı.
"Neredeydin sen?" Bu soruyu bekliyordum ama hep hazırlıksız yakalanıyordum. Yalan söyleyemeyecek kadar yorgundum.
"Hastanede." Bana imalı bir bakış gönderdi. Bugün bunu ne kadar da çok kişi yapıyordu böyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tangled With Love
Fanfiction"Gözlerimin içine bak ve beni sevmediğini söyle. Hala ilk tanıştığımız günkü gibi hissettiğini söyle, hiçbir şeyi değiştiremediğimi ve beni unutabileceğini... Ben de peşini bırakayım. Çünkü eğer en ufak bir şansım varsa yıllar sonra ayrılsak bile be...