Uykumdan uyanıp farkındalığım yerine geldiğinde bastıran baş ağrısı gözlerimi açmamı engelledi. Bir süre daha hayal kurmaya karar verdim. Yan tarafa dönmeye çalışınca koluma bir şeyin dolandığını hissettim. Kendimi zorladım ve gözlerimi araladım. Beyazlık her yanımı kaplamıştı. Odada sadece iki yatak ve bir de serum vardı. Yani anlayacağınız burası bir hastane odasıydı.
Neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. Virginia sınırına giriş yapmıştık ve en sevdiğim şarkılardan biri çalıyordu. Sonra Megan... Ahh başım o kadar ağrıyordu ki düzgün düşünemiyordum ama yine de kendimi zorladım. Paris ve Londra... Sonra Megan babamın dikkatini dağıtmıştı ve...
Ahh Tanrım! Biz kaza geçirmiştik. Hızla yerimden fırladım ve serumun asılı olduğu demiri de alıp odadan çıktım. Salak salak etrafıma bakınırken hemşirelerden biri yanıma geldi.
"Demek uyandın. Çok olmadı yani biraz daha dinlenmelisin." dedi. Neyden bahsediyordu bu kadın. Aileme kim bilir ne olmuştu ve bana uyumam söyleniyordu.
"Annem ve babam nerde?" Direk lafa girdim. Kadın sustu. Bana acıklı acıklı bakıyordu. Ama neden, ne olmuştu? Kadının kollarını tutup sarstım.
"Nerdeler dedim!" O kadar çok sallamıştım ki konuşmak zorunda kaldı.
"Doktorlar denedi ama... Annen ve baban... Ambulans oraya vardığında..." Derin bir nefes aldı ve bu kez düzgünce konuştu. Keşke yapmasaydı. "Bak kamyon arabanın ön kısmını tamamen altına almış. Senin kemerin takılı olduğu için bir şey olmadı ama belli ki kardeşininki değilmiş. Bu yüzden arabadan fırlamış. Şuan ameliyatta. Doktorlar çabalıyor." Tanrım, olamaz. Ne yani şimdi... Annem ve babama ne olmuştu, onlar da mı ameliyattalardı? Sormaya korkuyordum.
"Yani annem ve babam?" Kadın bir derin nefes daha aldı.
"Çok üzgünüm ama onları kaybettik. Başın sağolsun." Bacaklarım beni daha fazla taşıyamayacaktı. Yere çöktüm. Ağlayamıyordum bile. 17 yıldır benim için her şeyi yapan hep benimle olan iki insan gitmişti. Beni sinir olduğum ve çıldırtmak için dünyaya gelen kardeşimle bırakmışlardı.
Bir anda farkındalık bedenimi sarstı. Kardeşim can çekişiyordu. Şuan ona kızmanın zamanı değildi.
Kavgalarımız çocukça şeylerdi. Ondan nefret etmiyordum, sinir de olmuyordum. Ne yaparsa yapsın onu çok seviyordum. Okulda benim sahip olamadığım popülerliğinden yararlanmama izin vermişti. Benden küçük olmasına rağmen beni hep korumuştu. Şimdi onu koruma sırası bendeyi.Ayağa kalktım. Serumun ucunu koparttım ve hemşirenin şaşkın bakışları arasında koridorun sonuna doğru ilerledim. Kadının ne olduğunu fark etmesi zaman aldı. Ben de bu sırada ameliyathanelerin olduğu tarafı bulmayı başardım. Hızla ilerledim.
Ameliyathane kapılarından sadece birinden ışık geliyordu. Kardeşimin orada olduğunu umarak kapıyı açmaya çalıştım. Kilitliydi. Kahretsin, kapıyı yumruklamaya başladım.
O sırada hemşire bana yetişmişti. Beni geri çekmeye çalıştı. Onunla birlikte birkaç kişi daha deniyordu ama kapıyı yumruklamaya devam ettim. En azından bir süre daha.
Pes ettiğimde asla gitmeyeceğimi söyledim. Sakin olmam şartıyla kalmamı kabul ettiler. Kapının yanında yere çöktüm.
Hala ağlayamıyordum.
------------------------------------------
Matt'in Ağzından:
Çocuklara farkettirmeden resepsiyona doğru ilerledim. Şansıma bugün görevli olan kadını tanıyordum. En şirin ifademi takındım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tangled With Love
Fanfiction"Gözlerimin içine bak ve beni sevmediğini söyle. Hala ilk tanıştığımız günkü gibi hissettiğini söyle, hiçbir şeyi değiştiremediğimi ve beni unutabileceğini... Ben de peşini bırakayım. Çünkü eğer en ufak bir şansım varsa yıllar sonra ayrılsak bile be...