1.Bölüm: Yalnızlığımın Ezgisi

247 23 12
                                    

Merhaba arkadaşlar , bu bizim ilk kitabımız. Farkındayız bölüm biraz geç kaldı ama umarım beklediğinize değecek bir bölüm olur. Hatalarımız olursa, lütfen 🙏 kusura bakmayın. Elimizden geldiğince hata yapmamaya çalıştık. Neyse sizi daha fazla bekletmeyelim. Sonuçta merak ediyorsunuzdur. Ve işte sizi ilk bölümle baş başa bırakıyoruz.
Keyifli okumalar umarım beğenirsiniz...

Multi - Medya= Esim SOYKAN

Bölüm şarkısı =Rihanna"Diamonds"

Bu arada bölüm başlıklarımıza #'li bize Twitter ve İnstagramdan ulaşabilirsiniz. Yorumlarınızı bırakabilir ve önerilerde bulunabilirsiniz.Bize destek olursanız çok seviniriz cankadaşlarımmm...
İnstagram: use_your_pen
Twitter:nazhilall2

Güneş'in karanlık yüzüne inat esen rüzgar saçlarımı savururken direnmeye çalışan hissiz bedenim ve halsiz adımlarımla yine ona gidiyordum...

İçimdeki sessiz fırtınaları sarsak adımlarım takip ederken yanağımda hissettiğim ıslaklıkla ne zaman aktığını bilmediğim gözyaşlarıma kuruyup düşen bir yaprak misali çöken omuzlarımda eşlik etti.

Yine yalnızlığımın ezgisini solurken ona her yaklaştığımda yüreğimdeki kasvet yerini geçmişin izlerine bırakıyor gibiydi. Bu izler bir enkazdan çıkarılmış ceset misali ruhuma yansıyordu.

Mezarın başına geldiğim anda dizlerimin beni daha fazla taşıyamayacağını anlayınca kendimi yere bıraktım ve birkaç dakika duraksadım.

Zihnimdeki cümleler bana ihanet eder gibi kaybolurken, ondan bana kalan son hatırlayı avucuma aldığımda;
İçimdeki haykırışlar dilimdeki zehirli sözcüklere mağlup olurken, hiçbir şeyin dokunamadığı kör, sağır ve dilsiz olan geceye düştü kelimelerim...

"Yine geldim." Sonsuz yalnızlığımın içinde sadece bunu diyebilmiştim.Canım yanıyordu, onun yanına her geldiğimde bedenim tarumar oluyordu. Konuşmaya çalışıyordum ama aklımda ki tutsak cümleler benliğini kaybetmiş bir rüzgâr misali nereye eseceğini bilmiyordu. Beynimin içinde savaşan heceler sadece ölümü fısıldıyordu.

Avuçlarımda varlığını unuttuğum kolyem sanki bana güç vermek ister gibi kendini hatırlatırken yüzümde silik bir tebessüm oluştu. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip derin bir nefes alarak konuşmaya devam ettim.

"Özür dilerim, keşke hergün gelebilsem ama biliyorsun işte okul, beste , arkadaşlar derken fazla zaman kalmıyor zaten. Ahh tabi bide sevgili! babam var demi? her neyse nasıl olsa burdan eve gidince yine aynı şeyleri tekrar edip duracak ve ben yine onu dinlemeyeceğim. Çünkü alıştım artık onun bu tavırlarına.

Biliyor musun? Aslında her şeye alıştım ben, sadece senin yokluğuna alışamıyorum... Evet, şimdi daha iyi anlıyorum. Ben sensizliğin acısını içimi yakmasına rağmen yudum yudum içen bir hayat yolcusuyum. Ölüm ise sana olan duygularımı istismar etmiş bir yaban çiçeği...acın bir damlacık şebnem misali düştü yüreğime. Fakat yüreğim onu bile kaldıramıyor artık...

İşte mezarının başındayım... Görüyorum ki, toprağına damlayan gözyaşlarım, mezarında çiçeklerin bitmesine sebep olmuş. Biten bu çiçekler bir kaç güne kurur demi? Peki benim bu dinmeyen gözyaşlarım bir gün diner mi? Hayır dinmez, dinmeyecek de... Çünkü sen yoksun, ve ben yine yalnızım bak! Her neyse, artık gitmeliyim, ama yine geleceğim, beni merak etme sakın"
Diyerek oturduğum çamurlu yerden yavaşça kalktım.Onu burda yalnız bırakmayı istemiyordum ama daha fazla kalamazdım. Muhtelemen babam şu anda deliye dönmüştür.

Adımlarım arkaya doğru yavaş yavaş hareket ederken ona son kez bakıp"Seni çok seviyorum. Herşeyden çok"dedim. Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum. Gözyaşlarım arka arkaya sıralanırken, hâlâ kolyemin avcumun içinde olduğunu fark ettim. Bu kolye benim güç kaynağımdı. En azından onun yokluğunu hissettirmeyen tek varlıktı. Düşüncelerime son vererek , ellerimi kolyem den çekip gözyaşlarımı hızla sildim ve arkamı dönüp oradan uzaklaştım.

Mezarlığın çıkışına yaklaşırken ayağımın taşa takılmasıyla dengemi kaybedip düşmemle birlikte tanımadığım bir kişi bana seslendi. "Kızım iyi misin?"Ben şaşkın şaşkın ona bakarken o çoktan yanıma gelip beni kaldırmıştı. Şaşkınlığıma bir son verip "Şey b-ben iyiyim, teşekkür ederim."dedim ve hızla orayı terkettim. Buraya bir çok kez gelmiştim fakat bu amcayı ilk defa görüyordum. Belki de yeni bekçi felandır diye düşünerek arabama binip evimin yolunu tuttum.

Aradan geçen bir saat içinde sonunda evime gelip arabamı otoparka park ettim. Kapının önüne geldiğimde terli ellerimi kotumun iki yanına silerek derin bir nefes aldım. Bir an önce odama gidip yatmak istiyordum fakat babamın beni beklediğinden emindim. Çünkü her zaman ki gibi yine aynı senaryoyu tartışacağımızı biliyordum.

Anahtarımı çıkarıp yavaşça kapının kilidini açtım. İçeri geçince etrafa kısa bir bakış atarak kapıyı kapatıp hızla merdivenlere doğru ilerledim. O sırada salondaki sükuneti babamın sesi doldurdu. "Esim karşıma geç." Dediğini yapıp karşısına geçtim. Hiçbir duygu barındırmayan gözlerini, muhtemelen ağlamaktan kızarmış olan gözlerime dikerek tekrar konuşmaya başladı." Yine oraya gittin değil mi? " Sorduğu soru karşılığında, gözlerimi gözlerinden kaçırıp ayak uçlarıma sabitlerken sadece başımı öne eğmekle yetindim. Çünkü şu anda öfkeyle harlanmış kahvelerine bakacak cesareti kendimde bulamıyordum." Bana cevap ver!"diye haykırmasıyla korkarak irkildim.

Ona her gidişimde hep aynı şeyleri yapıyordu. Ama neden? Neden ona gitmeme karşı çıktığını bir türlü anlayamıyordum. Lanet olsun ki tek anladığım ondan nefret etmesiydi.

Daha fazla dayanamayarak" Yeter artık! Ona her gidişimde neden böyle yapıyorsun? Neden ona gitmemi istemiyorsun? Bana bir neden söyle!" diyerek bağırdım. Onun karşısında sesim ilk defa bu kadar yüksek çıkmıştı. " Sakın bana bir daha sesini yükseltme! Gitme dediysem gitmeyeceksin."dedi ve koltuktan hızla kalkıp arkasına bile bakmadan odasına girdi.

Yine en iyi bildiği şeyi yapmıştı işte! Kaçmıştı... Kaçmak onun için bir çözümdü. Peki ya ben? Benim çözümüm neydi? Cevapsız sorular içinde boğulmak mı? Yoksa her sorunun cevabında "neden" diye kendi kendime düşünmek mi? İkiside değildi işte! Çünkü benim çözümüm ancak nedenlerimin cevaplandırılmasıyla olacaktı. Eninde sonunda öğrenecektim her şeyi...

Ama nerden bilebilirdim ki aslında hayatımın koca bir yalan üstüne inşaa edildiğini...

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama hâlâ salonun ortasında öylece duruyordum. O kadar yorgundum ki, sanki bir adım atsam düşecek gibi hissediyordum. Ama asıl yorgun olan bedenim değil ruhumdu. Acı bütün zehrini ruhumun her köşesine yaymıştı...

Zihnimde gezen yanıtsız kalan sorularıma cevap almadan odama doğru ilerledim.

Odamın önüne geldiğimde kapıyı açıp içeri girdim. Dolabımdan geceliklerimi çıkarıp duş almak için banyoya girdim.
Yaklaşık yirmi dakika içinde banyodan çıktıktan sonra, her zaman ki gibi komidinin üzerinde ki resmi elime alıp yavaşça yatağıma girdim.

İşte yine karşımdaydı...

Gün batımını andıran bal rengi gözlerini, benim feri sönmüş kahvelerime odaklamıştı. Sanki, varlığını her hücremde hissettirmek, yalnızlığıma ve aklımın içindeki cevapsızca çınlayan sorularıma çare olmak istiyormuş gibiydi o gözler...

Ama bilmiyordu ki yalnızlığımın ve aklımdaki cevapsız soruların çaresinin yalnızca kendisi olacağını.

Uykumun geldiğini anlayınca resme son defa bakıp, yine aynı yerine koydum. Gece lambamı kapatıp, hep yaptığım gibi, onun olduğu tarafa dönerek perileri dahi kıskandıran ay yüzüne baktım.

Gözlerimi kapatıp uykunun beni esir almasını bekledim. Kısa süre sonra bilincim kapanmak üzereyken...İçimde ona karşı tükenen hayallerimle savaşan umutlarıma inat, dilimden dökülen sözcükler beynimde ki tüm hücrelerimde aksetti.

" Hissediyorum! bir gün yine döneceksin ANNE..."

Votelerinizi ve yorumlarınızı bekliyoruz. Yıldıza basmayı unutmayın lütfen. 😊

Yüreğim'deki SAVAŞ ( Ürgan ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin