four

100 9 1
                                    

Stephen Strange mi? Kendisinin kim olduğunu bilmiyordum, ama nedensizce adı pek uzak gelmemişti. Her şeyden sonra tek istediğim gideceğim yerde güzel bir huzura kavuşabilmekti, fakat muhtemelen onu başaramayacaktım. Bay Stark bana bakıyordu, çünkü bir müddettir hiçbir şey demiyordum, ve adını bilmediğim bir beyefendinin söylediklerini sözde dinliyormuş gibi davranıyordum. Ama ana konu başkaydı. Annemin de dediği gibi başaramama ihtimalim de söz konusu olmalıydım. İyi kalpliydim, kötü bir cadı değildim. Hatta kundakçıydım. Neyse bununla dalga geçmem gerektiğinden emin değilim. Beyefendi konuşmasını bitirdiğinde gülümsedi. Ben de gülümsedim. Fakat, Bay Stark bir anda benimle yeniden son özel bir şey konuşması gerektiğini söyleyip adamı gönderdiğinde dinlemediğimi anlamasının pek zor olmadığını düşündüm. Evet, anlamıştı. Hissettim diyelim.
"Sorun nedir?" Bunu daha yeni konuşmuştuk, o yüzden aynı şeyleri tekrarlamanın manası yoktu. Fakat asıl olay şuydu.

Biz cadılar genel olarak ana bir özel yeteneğimiz olsa da yine de yanında ek yeteneklerimiz de olurdu. Annemin bir cadıda sahip olması gereken tüm yetenekleri vardı -bu yüzden Cadılar Komitesi başkanıydı, yani tüm cadıların doğduğundan beri katıldığı komite- ve aynısının bana geçeceğinden korkuyordum. Evet, bu kadar gücü kullanamayacağımdan ve masum birine zarar vereceğim ihtimalinden deli gibi korkuyordum. Ve kanunlara göre masum öldüren cadı infaz edilir. Nefsi müdafaa gibi etkenler hariç. Tabii, sonra diriltenler var ama ben almıyım.

"İyiyim, sadece her şey bir anda gelişiyor ve kafamda çok fazla soru işareti var." Stark kaşındıktan sonra konuştu.
"Sevdiğin biri mi var?" Evet siz bayım, dermişim.
"Ah, hayır! Yani öyle değil. Sevdiğim biri yok şu-"
"Anlıyorum. Bana anlatmak zorunda değilsin zaten. Yine de kendine iyi bak, görüşeceğimizi biliyorum." Tony Stark ile el sıkıştıktan sonra kapıya doğru yöneldim, tam çıkacaktım ki sormadan edemedim.
"Kaptan Amerika ile sevgili olduğunuz söylentileri doğru mu? Yani kimliğini açıklamadı ama söylenti işte." Sonra gülerek sevimli durmaya çalışmıştım ama Bay Stark baya ciddi duruyordu. Sesini düzeltti ve konuştu, "Özel hayatım hakkında konuşmuyorum, küçük kız. İzninle yapmam gereken bazı işler var." Özür dileyerek odadan çıkınca iki şeyden dolayı ortada dans etmeye başlayabilirdim.

1) Çiftim gerçek oluyordu!
2) Süper kahraman oluyordum!

Salona geri döndüğümde gülerek MJ'nin yanına oturdum. MJ fazla meraklı gibi gözükse de hiç konuşmadım. Ona güvenmiyordum. O sırada sarışın adını unuttuğum kadın konuşmasını bitirdi ve uzun süren alkış yağmurundan sonra sonunda konferans bitmişti. Okulda bununla beraber bitmişti, çünkü bu konfrerans yaklaşık okulun bitmesine 3 saat kalmasına rağmen hepsini kapatmıştı. Sonunda Müller ile buluşabilecektim. O sırada MJ'nin sesini duydum. "Luke işi tamam mı?" Bi anda durdum. Saat kaçtı? Üç buçuk. "Benim kafeye gitmem gerek, hem de acilen." diyip MJ'yi bıraktığımda kafeye gitmem için on dakikam olduğunu gördüm. Koşarak tam altı dakika içerisinde kafeye vardığımda alev almak üzereydim. Luke bekliyordu, bu yüzden hemen karşısına oturdum. Yüzüne baktığımda bıkkınlık gördüm, ama Tony Stark ile görüşmemin uzun sürmesi hep şu konuşan herif yüzündendi. Gülümseyerek özür diledikten sonra o da gülümsedi, sanırım bekler gibiydi. Ayrıca her tarafında şu pirsinglerden vardı. Bir ergen için pek tuhaf sayılmazdı, ama bana hep tuhaf gelirdi. Garson geldiğinde bir çay istedim, ve Luke'un da sipariş vermesini bekledim. Garson gidince konuşmaya başladım. "Eee? Beni buraya çağırmanın bir nedeni var mı?" Luke bir anda kalmıştı, sanırım böyle soru beklemiyordu.
"Aslında...özel bir sebebi yok. Anlarsın ya, çıkma falan. Seni hep fark ederdim, ama Emily nedensizce seni benden hep uzaklaştırıyordu. Ne zaman annemi kurtardın, o zaman gerçekten de Emily'nin söylediği her şeyin haksızlık olduğunu anladım. Ve senden etkilendim." Hadi ama Luke! Bu hemen söylenmez ki.
"Şey, sağol. Kundakçı falan da değilim. Sadece insanlara yardım etmeyi seviyorum, fakat Emily her ama her şeyi yanlış anladı, veya doğrusunu biliyordu ama salağa yattı. Bu-bu konulardan gerçekten karışık." Luke konuşacaktı, fakat garsonun geldiğini görünce nedensizce duraksadı, gidince konuşmaya başladı, "Biliyorum, bu yüzden artık sana karşı olan hislerimi bastırmak istemiyorum."

Açıkçası bunu yapmak istemiyordum, Luke beni yanlış işlere bulaştırabilirdi ve ben yanlış işlere bulaşırsam süper kahramancılığı rüyamda görürdüm. O yüzden aklıma gelen en mantıklı yalanı atmalıydım.

"Luke, özür dilerim. Çok yakın arkadaş olabiliriz, fakat ben başkasını seviyorum." İşte o an Luke'ı yıktığımı düşündüm, ki gerçekten yıkılmış gibi gözüküyordu. Kendini toparladı ve, "Haklısın, annenden de korkuyor olmasın. Bir de sözde benim uyuşturucu sattığım söylentilerden! Hiçbir zaman satmadım Aura! Belki de Emily dünyamızda tek değildir ne dersin? Belki de üstüme suç atılmıştır, ve sen bunu anlamayacak kadar gözün kapalı gezmektesin!" Bir anda gözlerim büyüdü. Hissetmiştim, masumiyet. Mırıldandım, "Özür dilerim." Luke aniden masadan giderek kafeden çıktığında içimdeki vicdan azabına engel olamıyordum.

Luke gideli yaklaşık iki dakika sonra hafif sinirli ve endişeli bir şekilde karşıma biri oturmuştu bile.

Müller? Eğer Müller bu adamsa Luke yakışıklıydı ama Müller gerçekten de efsaneydi. Koyu kumral saçları ve ela gözleri vardı. Tahminen yirmi yaşlarında olmalıydı, ve üstünde bir takım elbise vardı. -ne alaka?-

Mırıldandı, "Sonunda gidebildi." Daha da anlamamazlıktan bakınca gülümseyerek kendini tanıttı,

"Merhaba Aura. Ben Chace Müller." Siktir. Gülerek karşılık verdim ve elini sıktım. O sırada Luke'u oradan geçerken görür gibi oldum, fakat umurumda değildi. Çayımı içmeye devam ettim, hesapta bana kalmıştı zaten. Eh, mutlu olmadan edemedim. Şu sıralar pek kişiyle tanışıyorum da.

Hadi başlayalım.

witch & marvel Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin