Mağra

274 7 0
                                    

Sabah uyandığımda Rüzgar'ın kollarında  uyandım. Rüzgar hala uyuyordu yavaşça kalktım banyoyu buldum yüzüme soğuk su çarptım kendime gelmiştim. Mutfakta birşeyler kurcalamaya başladım. Nefis  bir kahvaltı hazırlamıştım. Rüzgar'ı uyandırmak için odaya gittim üzerine çıktım. Sanırım uyanıyordu eğilip onu öptüm muzipçe sırıttı.

"Günaydın şebek."

"Günaydın kelebek. "

" Hadi kalk çok uyudun. "

" Bu benim  için bir hiç sevgilim. "

" Ben  erken kalkmayı severim aşkım."

"Bunu  öğrendiğim iyi oldu güzelim.

"Hadi kalk sana kahvaltı hazırladım. "

" Üzerimde duran sensin canım ve ben bu durumdan hiçte rahatsız değilim. "

Rüzgar'ın üzerinden kaltım ve onun elinden tutup çektim yavaşça  doğruldu.

Kahvaltımızı ettik.

" Seni bugün biryere götürücem. "

"Nereye?"

"Süpriz. "

" Yaa söyle."

"Söylemem. "

Ellerini belimde gezdirdi dokunuşlarını seviyordum. Telefonumu aldım  koltuğa oturdum. Saat 11.43'tü

Rüzgar kıyafetlerini çıkarıp siyah pantolon ve gri tişört giymişti aynı olduk.

" Hadi gel prenses."

Arabaya bindik beni  bilmediğim  bir limana getirdi.  Limanın ilerisinde bulunan çardağa oturduk. 

"Burayı çok seviyorum  sıkıldığım zamanlarda  hep buraya gelirim. "

" Güzelmiş. "

Rüzgar'a sarıldım ve göğsüne yaslandım.

Limandan yükselen toz bulutu güneyin mavi göğünü karartmıştı. Güneşin kızgın ışınları yeşilimtrak denize ince, boz renkli bir tül perde arkasından geliyor gibiydi. Deniz bulanık bir renk almıştı. Granit yığınlarını andıran dalgalar, üzerinde taşıdıkları ağırlığın altında ezilmişçesine inliyor, köpüre köpüre kabararak kıyıyı dövüyordu. Zincir şakırtıları, vapur düdükleri, tayfaların bağırışaları tek bir ezgi olarak birleşiyordu. Koyu yeşil dalgalar altımızda kayalara çarpıyor, gökyüzü zaferle susuyordu. Kendimden geçmişçesine bu enginliğe dalıp gitmiştim.

Karşıdaki toz bulutu grili siyahlı bir hal almıştı.

"Sanırım  yağmur  yağıcak. "

Ben öyle  derken bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Gizlenicek bir yer yoktu. Havanın karartısı arttı otların hışırtısı ürkütücü bir şekilde yükseldi. Gök gümbürdüyor, mavi bir ışıkla aydınlanan bulutlar sarsılıyordu. Yağmur selled gibi yağmaya başladı. İleridr bir mağra dikkatimizi çekti. Hemen o tarafa doğru yöneldik. Kendimizi içeri attık.

"Çok ıslandın mı? "

" Evet. "

" Üşüyor musun? "

" Hayır. "

Saçlarım ve pantolonum şırk su olmuştu deri ceketimi çıkardım kayanın üstüne  bıraktım ellerimi pantolonum üstünde ovuşturuyordum.  Rüzgar yanıma oturdu. Montunu çıkarıp kollarını bana doladı.

" Yağmurlardan nefret ediyorum. "

" Aa neden ki ben çok severim şimşek, yıldırım hepsine bayılırım. "

" Seninle olan güzel  günümüzü mahfettiği için. "

Rüzgar'a dönüp gözlerine  baktım o siyah gözleri bana durgun denizlerdeki dalgaları hatırlattı günümüzün mahvolmadığını biliyordum onu öptüm ellerini belimden kavrayıp beni kendine çekti ellerimi saçlarında getirdim saçları ıslak olmasına rağmen hala çok güzeldi benim saçlarım ise yağmurda bok gibi oluyordu.

"Yağmurda daha bi güzelleşiyorsun prenses. "

" Sadece sarıl bana aşkım, sen sarılınca dünya duruyormuş gibi oluyor bunu çok seviyorum. "

Rüzgar bana sarıldı beni kendine iyice çekti. Bu hissi hiçbir şeye değişmezdim...

Senden Sonra BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin