Sözlerinin sonunda, "Kısacası, Clochegourde'u düzeltmenin bana ne sıkıntılara mal olduğunu, kendisine en yararlı şeyi istemesi için ne yorucu, ne yapmacık sokulganlıklara başvurduğumu bilmek için burada birkaç ay kalmak gerekirdi," dedi. "Benim öğütlerim üzerine yapılan şey ilkin başarılı olmadı mı, nasıl bir çocuk şeytanlığına kapılır! İyi sonucu nasıl bir sevinçle benimser! Onun günlerinin kötü otlarını ayıklamak, havasını güzel kokuyla doldurmak, taşlarla doldurduğu yolunu kumlamak, çiçeklendirmek için canım çıkarken hep onun dert yanışlarını dinlemek ne büyük bir sabır ister! Ölümüm hep şu korkunç nakarattır: 'Öleceğim! Yaşam ağır geliyor!' Evinde insan bulunması gibi bir mutluluğa ererse, her şey silinir, naziktir, terbiyelidir. Neden ailesine karşı da böyle değil? Bazı bazı gerçekten şövalyeler gibi davranan bu adamın haktanırlık yoksunluğunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Geçenlerde kent balosuna gideceğimiz zaman yaptığı gibi, Paris'te bana bir süs eşyası bulmak için, gizlice, doludizgin yola çıkabilecek bir insandır. Evi için cimridir, isteseydim, benim için varını, yoğunu harcayabilirdi. Bunun tersi olmalıydı: Benim hiçbir şeye gereksinimim yok, ama evinin masrafı ağır. Günleri mutlu geçsin, diye, anne olacağımı da düşünmeden, belki beni kurbanı olarak görmeye alıştırdım onu; ben ki, aşağılık bulduğum bir rolü oynayacak ölçüde alçalabilseydim, bir-iki nazlanmayla onu bir çocuk gibi yönetebilirdim! Ama evin iyiliği bir adalet heykeli gibi sakin, ağırbaşlı olmamı gerektiriyor, bununla birlikte benim de dışarıya açık, seven bir ruhum var!"
"Onu buyruk altına almak, yönetmek için bu etkiyi neden kullanmıyorsunuz?" dedim.
"İşin içindeki bir ben olsaydım, ne saatler boyunca haklı kanıtlara karşı duran, anlayışsız sessizliğini yenebilir ne de mantıksız görüşlere, gerçek çocuk düşüncelerine karşılık verebilirdim. Ne zayıflığa dayanabilirim ne de çocukluğa; bana vurabilirler, direnemem; güce güçle karşı koyabilirdim belki, ama acıdıklarım karşısında güçsüz kalırım. Madeleine'i kurtarmak için onu bir şeye zorlamak gerekseydi, onunla birlikte ölürdüm. Acıma bütün liflerimi gevşetir, sinirlerimi yumuşatır. Bunun için şu on yılın şiddetli sarsıntıları beni yıktı; şimdi, öylesine sık sık saldırıya uğrayan duygularım bazı bazı güçsüz düşüyor, hiçbir şeyle canlanmıyor, fırtınalara katlanmama yardım eden gücü bulamadığım oluyor. Evet, yeniliyorum bazı bazı. Böyle dinlenmeye dinlenmeye, bütün bedenimi daldıracağım denizden uzak kala kala ölüp gideceğim. Mösyö de Mortsauf beni öldürmüş olacak, benim ölümüm de onu öldürecek."
"Neden birkaç aylığına Clochegourde'dan ayrılmıyorsunuz? Neden çocuklarınızla birlikte deniz kıyısına gitmeyesiniz?"
"Bir kez, ben uzaklaşırsam, Mösyö de Mortsauf kendini yıkılmış bulur. Durumuna inanmak istemez ya, bunun bilincindedir. Hem sağlam bir insan, hem bir hastadır, çelişkileri birçok tuhaflığına ışık tutan, iki ayrı yaradılış! Hem ne denli korksa, haklı! Her şey kötü gider burada. Çocuklarını üzerlerinde dönen çaylaktan korumaya çalışan bir ana olduğumu belki de görmüşsünüzdür. Ezici bir iş bu, durmamacasına, 'Madam nerede?' diye soran Mösyö de Mortsauf'un istediği bakımlar daha da zorlaştırır işimi. Bu da bir şey değil. Aynı zamanda Jacques'ın öğretmeni, Madeleine'in dadısıyım. Bu da bir şey değil daha! Vekilim, kâhyayım. Bir toprağı işletmenin burada işlerin en yorucusu olduğunu öğrenirseniz, sözlerimin anlamını bir gün kavrarsınız. Para olarak gelirimiz az, çiftliklerimiz yarı yarıya ekilir, bu düzen de sürekli bir denetim gerektirir. Tohumları, hayvanları, her tür ürünü bizim satmamız gerekir. Rakiplerimiz de kendi çiftçilerimizdir, meyhanede alıcılarla anlaşır; fiyatları, kendi ellerindekileri sattıktan sonra koyarlar. Tarımımızın binbir güçlüğünü anlatsam, sıkılırdınız. Ne denli dikkatli olursam olayım, çiftçilerimiz kendi topraklarının verimini bizim gübrelerimizle artırmasınlar, diye gözcülük edemem, ürünlerin paylaşılması sırasında yarıcılarımızın aralarında anlaşıp anlaşmadıklarını da araştıramam, satışa uygun zamanı da bilemem. Eh, bir de Mösyö de Mortsauf'un belleğinin zayıflığını, kendi işleriyle uğraşması için harcadığını gördüğünüz çabaları düşünürseniz, yükümün ağırlığını, bir an olsun onu başıboş bırakmanın olanaksızlığını anlarsınız. Ben uzaklaşsam, batarız. Hiç kimse dinlemez onu; çoğu zaman emirleri birbirlerine zıt olur; hem onu hiç kimse sevmez, fazla homurdanır, fazla dediği dediktir; sonra, bütün zayıf insanlar gibi, çevresinde aileleri birleştiren sevgiyi uyandıramayacak ölçüde fazla kulak verir kendinden aşağı kimselere. Ben gitsem, sekiz gün içinde hiçbir uşak kalmaz burada. Görüyorsunuz ki, şu kurşun demetleri çatılarımıza nasıl bağlıysa, ben de Clochegourde'a öyle bağlıyım. Sizinle konuşurken hiçbir düşüncemi gizlemedim, Mösyö. Bütün memleket Clochegourde'un gizlerinden habersizdir, şimdi siz biliyorsunuz. Yalnız iyilerini, güzellerini söyleyin, saygımı, minnetimi kazanırsınız," diye ekledi tatlı bir sesle. "Böyle yaparsanız, Clochegourde'a her zaman gelebilirsiniz, gelince dost gönüller bulursunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vadideki Zambak
ClassicsVadideki Zambak, ilk yayımlanışında (1836) beklenen ilgiyi görmemiş, Balzac'ın en az satan kitaplarından biri olmuştu. Oysa yazar, üzerinde en çok çalıştığı, en kusursuz, en büyük romanlarından birini yarattığı kanısındaydı. Zaman Balzac'ı haklı çık...