E.T.'NİN YAŞADIKLARI

284 7 6
                                    

Tarih 30 Nisan 1991 ...
Saat sabahın 6:30'u ... Yayınlar kesintisiz devam ediyordu.
Bir gardiyan bana "Saat 8 gibi ifaden alınacak" dedi. Beni birkaç kat aşağı indirdiler. Polis ifademi dinlerken aynı zamanda da açıklamalarımı kaydediyordu. İfadem bittikten sonra "Senin gözaltına alınmana hiçbir sebep yok" dedi.
29 Nisan 1991'de ifadem alınmadan gözaltına alındıktan sonra bana gösterilen resmi kağıtta daha önce lokantamda çalışmış olan bir kızı tehdit ettiğim iddia edilmişti. İfadem alındıktan hemen sonra beni tekrar hücremin olduğu kata çıkardılar.
Saat 10:40... Hücreme kendisini tutukevi asistanı diye tanıtan bir kişi geldi ve bir isteğimin olup olmadığını sordu. Daha sonra bu şahsın Polis Müfettişi Hedberg olduğunu öğrendim. Ona hiçbir isteğimin olmadığını söyledim. Hedberg, giderken de kapının dışında sol tarafta asılı olan gözaltı kağıdımı alıp gitti. Böylece de savcı ile görüşmem engellendi.

İşkencecilerin yayınları kesintisiz olarak bütün gün devam etti.
Gece geç saatlere doğru yapılan sesli yayının içeriği değişti. Yayında "Seni Restaurang Vicktoria'da silahla yakaladık. Yarın seni oraya tatbikata götüreceğiz. Orada kafana bir kurşun sıkacağız ve "kendini öldürdü" diyeceğiz" deniyordu.

1 Mayıs Çarşamba ... Saat 14:00 sularında biri erkek biri bayan iki gardiyan beni asansörle giriş kata indirdiler. İçeride Nöbetçi bir avukat vardı. Bana "Seni silahla yakalandığın yere tatbikata götüreceğiz" deyince bunların ne kadar sistematik çalıştığını fark ettim.
Daha sonra ben, avukat ve gardiyanlar birkaç kat daha aşağıya indik. Nöbetçi savcı bizi bekliyordu. Burada ifademi alan ve bana "Eminim burada bir yanlışlık var. Birkaç saat sonra serbest bırakılırsın" diyen Kriminal Polis Şefinin hakimin yanında olmadığını farkettim. Oysa İsveç yasalarına göre burada olması gerekiyordu. Savcının, daha önce yanımda çalışan bir kızı tehdit ettiğim iddiasıyla ilgili sorularını cevaplarken kapıdan içeri bir adam girdi. Sandalyeye otururken göz göze geldik. Bu adam deri ceketinin içerisine elini sokmuş silahını tutuyordu.
Solumda oturan gardiyana doğru uzanarak, "Burada neler oluyor?" diye sordum. O da bana "O, öldürdüğünüz kızın avukatı" dedi.
Savcı, tutuklanma sebebimin "tehdit" olduğunu ispat için, tele sekretere benim sesimden kaydedilmiş bir konuşmayı dinletti. Çok şaşırmıştım, konuşmalar aynen benim sesimdendi. Önümdeki kayıt cihazından kendi sesimden tehditler dinliyordum. Soğukkanlılığımı koruyup dinlemeye devam ettim ve açıklarını yakaladım. Kaseti hazırlayanlar, benim anlamını bilmediğim ve günlük hayatta hiç kullanmadığım bir kelimeyi kullanıyordu. Bu kelime "Darmed" di. Daha sonra öğrendiğime göre "Darmed" ,"bununla beraber" anlamına geliyor. Bunun üzerine savcıya "Kaseti çok profesyonelce hazırlamışsınız ancak ufak bir hatanız var. Ben "darmed" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorum, bilmediğim kelimeyi nasıl kullanabilirim ki" dedim. Sinirlenen savcı, benim yasal gözaltı süremi uzattı. Avukata, "Karara itiraz et" dedim, "Sana başka bir avukat verecekler, o itiraz etsin" dedi. Bu defa beni başka bir kattaki hücreye çıkardılar. Üzerimdeki elbiseleri, ayakkabılarımı, iç çamaşırlarımı çıkarttırıp, tutukevi
elbisesi giydirdiler. Burada da küfür ve hakaretler devam ediyordu. Yani hoparlör yoktu ama ben bunları duyuyordum. Hatta birkaç saat, arkadaşlarımın sesinden "E.T.'ler ölmez, E.T.'ler ölmez!" sloganları duydum. Kesinlikle eminim ki o sesler, benim yakın arkadaşlarımın sesiydi.

Tarih 2 Mayıs Perşembe...
Bugün bana araba radyosunu anımsatan, sadece FM kanalını çeken bir radyo ile ufak renksiz bir televizyon verdiler. Radyodan FM yayınlarını dinleyeceğimi sanıyordum ama kendi yayınlarını, ırkçı müziklerini, tehditlerini dinlettiler. Akşam 19:30 Göteborg yerel TV'sinin haberlerinde de, kanal 2'de, bir yabancının kafası kesilmiş olarak bulunduğu haberi verildi.
3 Mayıs Cuma saat 10:30 ... Beni aşağıda bir avukatın beklediğini söylediler. Gardiyanla bir kat aşağıya indik. Ufak bir odada kapıya arkası dönük olarak oturan , 40-45 yaşlarında birinin karşısına oturdum. Döndü ve "Adım Peter Olshson, avukatlığınızı yapacağım" dedi. Elleri ve dudaklarının titrediğini gördüm ve "Resmi evraklarınızı çıkartın, vekaletimi imzalayayım" dedim.
Bana "Yanımda evraklar yok, sonra görüşürüz" dedi ve kalktı. Beni tekrar hücremin olduğu kata çıkardılar. Kapıdaki gardiyan bir zarf uzattı bana. Göteborg Mahkemesi, Avukat Olshson'u bana vekil tayin etmişti. Gardiyan "Aşağıda görüştüğün avukatı reddetmişsin" dedi. Hiç sesimi çıkarmadım. Biraz sonra İsveç'teki avukatlık bürolarının kayıtlı olduğu bir katalog getirdiler ve "Bundan kendine bir kaç avukatlık firması seç ve yaz" dediler. Göteborg şehrindeki avukatların bulunduğu sayfayı açtım, birkaç avukat bürosunun ismini yazdım.
Gardiyan geldi, kağıdı almak istedi. Ben de "Avukatları kendim arayacağım" dedim, "Olmaz!" dedi.
Bu gardiyan yarım saat sonra elinde katalogla tekrar geldi. "Yazdığın avukatların, senin mahkeme gününde vakitleri dolu" dedi. Birkaç tane başka avukatlık bürosunun ismini yazdım. Gardiyan gidip tekrar geldi "Onların da vakti yokmuş" dedi. Biraz sonra da 50 yaşlarında bir sivil polis, bir pusula uzattı bana. Pusulada kırmızı kalemle Avukat Tomas Willander ismi yazılıydı. "Biz sana bu avukatı verdik, bunu kabul etmeye mecbursun" dedi.

5 Mayıs Pazar Saat 11:00 civarıydı ... "Senin kilit kelimeni, şifreni çözdük" dediler. Ve benim, zihnime yapılan yayınlara kapılmamak için sürekli içimden tekrarladığım "hasbinallah ve ni'mel vekil..." duasını başka bir sesten duymaya başladım. Zihnimde "Acaba bu duayı okurken dudaklarım mı kıpırdadı, dudaklarımı mı okudular" diye düşünürken "Yok, yok ! O... çocuğu sen delirdin!" dediler.
Saat 15:40 suları... "Sen o duayı aklından geçirmemeye çalış, serbestsin" dediler. Ben de oyunlarına geldim, duayı düşünmemeye çalışırken, konsantremi kaybedip onlara yöneldim. Duayı düşünmediğim halde dua zihnimden geçiriliyordu. İşkencecilerin bana istediklerini düşündürebildiklerini de gördüm.Buradan nasıl kurtulabileceğimi de düşünemiyordum çünkü düşüncelerimin de tespit edildiğini görmüştüm.
Hücremin kapısını kıvırcık saçlı, kısa boylu bir bayan açtı ve"aşağı kata in" dedi. Aşağı kata indim. Burada 5-6 tane gardiyan beni yere düşürüp tekmelemeye başladılar. Sonra da sürükleye sürükleye bir odaya soktular. Dışarıdan gelmiş dazlaklarla beni saatlerce dövdüler. Her tarafım şişmişti. Tuvaletimin geldiğini, çok sıkıştığımı söyledim. Ağzı çok dar bir plastik boru verdiler. Buna tuvaletimi yapamayacağımı söyleyince "O zaman kendi üzerine işe" deyip kahkaha attılar. Ellerim öyle şişmişti ki boruyu tutamıyordum. Küçük tuvaletimi boruya yapmaya çalıştım ama yarısı boruya doldu yarısı da üzerime ...

21 Mayıs 1991 mahkeme gününe kadar İsveç Gizli Servisi elemanları ve tutukevi personeli ellerinden gelen her türlü işkenceyi yaptılar. Beni tutukevinin en üst katına çıkarıp sürekli atlayıp intihar etmemi istediler. Yemeklerime ilaç koydular. Bu nedenle son 10 gün yemek yemedim. Bir gece de beni hücremden aldılar. Bir hastanede bana zorla beyaz bir sıvı içirdiler. Kendime geldiğimde kafamın içinin bomboş olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Benden kamera karşısında Kur'an ve Türk bayrağına işememi, bir cinayetini üstlenmemi istiyorlardı.

21 Mayıs 1991 Salı günü Saat 13:00'te Göteborg Mahkemesi'de mahkemem yapıldı. Tehditten suçlu bulundum, daha önce hiçbir suç işlemediğimden dolayı şartlı tahliye edildim. 27 Ekim 1991'de İsveç'i terk edip Bulgaristan'a, burada Mastanlı kasabasında 5 ay kaldıktan sonra da Türkiye'ye geldim."

E.T. şu anda İstanbul'da yaşıyor, tabi bir trafik kazasına kurban gitmemişse. Çünkü birkaç defa ölümden döndü. E.T. İsveç Gizli Servisi'nin sadece kendisinin duyabildiği yayınlarının halen devam ettiğini iddia ediyor.

ZİHİN KONTROLÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin