9: sıfır noktası bir veda ve ilk merhaba

522 74 50
                                    

Hüzün- Gaye Su Akyol

Sana kalpsiz diyorlar, ama senin bir kalbin var ve onu göstermekten utandığın için seni seviyorum.

Kendi kendimizi öldürüyoruz, kendi kendimizi tüketiyoruz ve aynı zamanda, tüm bu katliamın kucağında yeni canlar dünyaya getiriyoruz. 

Ölüm, yaşam, savaş ve barış, asla anlayamadım bunları, anlayabileceğim bir günün de geleceğini düşünemiyorum. Ve çok üzülüyorum, ölecek gibi hissediyorum üzüntüden, elim ayağım boşalıyor bir can yittiğinde yeryüzünden ve kendime çok kızıyorum. Kendime öfkeyle doluyorum sevgili dostum, tüm parlaklığı ve ışıyacak sonsuz saniyelerine rağmen her gün bir başka güneş daha batıyorken, hiçliğim ve bütün bu bitkinliğim ile ben hala buradayım, hala nefes almaktayım. Hala kendimi düşünmekteyim.

"Sakin ol, hadi, lütfen bir nefes al." Seung Hyun hyung elini omzuma koymuş, aşağı yukarı hareket ettiriyor, ama ben nefes filan alamıyorum, o hava zerresi çok boş geliyor gözüme, nasıl nefes alayım sorarım sana, umutlarım tek bir kurşunla alnından vurulmuşken? Hıçkırıyorum, ilk defa sesimi işitiyormuş gibi şaşkınım, sanki sesimden akıyor tüm o gözyaşları. Belki saatlerdir ağlıyorum belki ağlamaya daha yeni başladım, bilmiyorum aradaki farkı. İlk defa birini kaybetmiyorum, son defa da değil bu farkındayım, ama arada kocaman bir fark var bu sefer, hem de devasa bir fark; ben kendimi, bir güneşin tutulmasının süresini uzatabileceğime çok inandırmışım.

Bedenim yere kayıyor, kot pantolonumun ince kumaşı, taş zeminin soğuğunu yalıtmadan bedenime aktarıyor, şimdi o da böyle üşüyor, belki daha bile çok üşüdü ve ben buna engel olamadım. Acıyor, pata küte kanıyor, hemofili gibiyim, kanım damarımda durmuyor. Hiç birini kaybettin mi bilmiyorum, ama eminim biliyorsundur ki iyi ölüm diye bir şey yok . Ölüm dediğimiz yok oluşu iyi olarak sınıflandıracak yüreği nereden bulabiliyorlar? Acı ve ölüm birbirinin ölçütü olamaz, var oluşu bile mucize olan bir yaratığın son nefesini vermesi çok korkutucu, çok korkutuyor beni, biri gittiğinde derin bir nefes alabileceğim kadar ruhsuz olma düşüncesi. Ben böyle çok korkuyorum ama sonra, kahrolasıca doktorun biri gelip, "hastayı kaybettik," diyor. Her defasında, aynı duygusuzlukla, hiç şaşmadan.

Yanıma çöküyor hyungum, kolları bedenimi sarıyor, acımı tam anlamıyla paylaşamıyor ama bir nebze de olsa anlıyor, bunun benim için ne kadar önemli olduğunu anlıyor ve şu an bundan daha iyisine sahip olamayacağımı biliyorum. Ağlıyorum, ama nereye kadar akacak o yaşlar, nereye uzayacak akıttığım bu nehirler ve tam olarak evrenin hangi kraterinde bir göl olmak üzere birikecekler? Sümüğümü içime çekiyorum, acizim.

"Baekhyun'u arayacağım," sesini duyuyorum, sesi titrek, "Baekhyun'u aramalıyım. Ne söylersen söyle yapacağım bunu, yalnız başına olmak zorunda değilsin." Ona hayır demek istiyorum, acı benim acım, bu benim kaybım. Ben verdiğim bir mücadeleyi kaybettim. Bir amaç daha yitti gitti komodinimin üst çekmecesinde sakladığım dilek kavanozumdan.  Ama hiçbir şey söylemiyorum, pes de etmiyorum, pes etmeyeceğim, ben ömrümün sonsuzluğuna dek tutacağım bir söz verdim.

Bedenimi tutuşundan sıyırıyorum, kolları güvende hissettiriyor, bu yüzden sıyrılıyorum tutuşundan, güvende hissetmeyi hak etmiyorum. Benden önce ayağa kalkıyor, duvara yaslıyorum bedenimi, duvar da tıpkı zemin gibi buz gibi, bir mezar gibi. 

Ruh halimin oldukça hastalıklı olduğunun farkındayım, nasıl olmayayım, ama şimdi acımı saklayarak yaşarsam bir daha bunu yapabilecek kadar güçlü olmayacağım. İçime atarsam, bir daha hiç taşamayacağım. Bana bir peçete uzatıyor, titreyen ellerimle alıyorum, burnum şırıl şırıl akıyor.

gözyaşlarımız bitti mi sandın [sekai]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin