Hiç fark etmedin mi sayısız sözlere benzediğini öpücüklerimin,
dört bir yana çekilen kölelerin son söyleyebildikleri
Hiç fark etmedin mi beni öldürürken, benim seni sevdiğimi
Hep son defaymış gibi zevk alıyorum senin kollarında utanmadan
Kolların o kadar güzel ki,
en korkuncu işte.
Aragon.
Benim allah belamı versin, küçük harfle yazıyorum adını tanrının çünkü inanasım gelmiyor bir türlü, ki inansam bile küçük harfle yazardım çünkü allah belamı versin benim. Çoktan belam beni bulmamışsa tabi.
Ben küçük bir adamım, anlaşalım. Boyum bir seksen artı x evet ama kastettiğim de o değil zaten, ben dar bir alanda yaşamını yadırgamadan sürdürebilecek türden bir adamım. Kocaman hayallerim var benim hayal kalacaklarına inanmayı reddettiğim, ama sana sıradan görünebilir tüm o kafamda şişirdiklerim. Bazıları dünyayı fethetmeyi düşler, bazısı çok zengin olmayı. Ben ne kansere deva bulmak istiyorum (yani tabi ki de bir deva bulunsun şu illete,) ve de yeni devlet başkanı olmak. Kendimi sevmiyor olabilirim ancak kendimi tanıyorum, dostum burası altın noktaydı, ve beni mutlu eden ne varsa, hepsi hayatın içinde köşelerden sarkmış gizli birer ayrıntı. Beni bir karavanla seyahat mesut edebilir ya da yeni kitabımın ilk baskısını ellerimde tutmak. Beklemediğim bir anda ellerime tutuşturulan sıcak çikolata ve kimse tarafından önemsenmediğimi düşündüğümde cebime sıkıştırılan minik bir not ve koca bir kucak, bunlar beni çok mutlu edebilir. Bu yüzden diyorum, olabileceğinin en iyisi olmayı düşleyen basit bir adamım ben. Küçük hisseden büyük bir adam sadece.
Yani, evet, abartmayalım, evet evet, basitliğimin ardına sığınıp kolaya kaçıyor olabilirim bazen. Bu o anlardan biri mi peki? Keşke...
Belki bu yüzden tüm o koca "potansiyelime" rağmen bir edebiyat fakültesinde bulmuştum kendimi, bu yüzden daha yirmimde ilk kitabımı kimsenin ben olduğumu bilemeyeceği bir mahlasla bastırmış, tüm kazancımı ömrüm boyu kalbimi delip geçmiş ve geçecek olan bir miniğin yaşamı hatrına bir hayır kurumuna bağışlamıştım. Bunu, madem kitabın var, neden çulsuz bir herifsin diye sormaman için söylüyorum sana. O kadar da düşüncesiz değilim ve bir şeyleri abartmayı hiç sevmem. Hele ki kendimi. Kendimi sevmiyorum zaten, ne çillerimi ne de saçlarımın doğal rengini. O yüzden boyatıyorum onları on yedimden beri. Yani, kendimle alakalı bir şeyleri büyümek bana göre değil, en fazla kusurlarım gözümü çok boyar göremem aynada kendimi.
Ama versin belamı senin muhtemelen inandığın şu koca sakallı herif neydi, Zeus muydu adı, çünkü ben boktan çulsuzun tekiyim ve kendimden nefret etmek için çok haklı sebeplerim var şu an.
Birincisi, birkaç gün önce en yakın arkadaşım dediğim şerefsizin birinin kuyruğuna takılıp bir partiye gittim, iyi hoş, gençsin deme bana, o partiye gittim ve kim bilir kaç bin acı verici gün sonra insan içinde sarhoş oluverdim. İçkiyle aram iyidir ama biz bize, evde birkaç sıkı fıkı dost içmeyi ve tüttürmeyi severiz, ben en son lisede bir partiye gidip de kusana dek içmişimdir herhalde. Hadi yine gençliğime verelim, her daim bir azizlik timsali gibi davranma mesuliyetinde değilim,sonuçta yaşım yirmi bir yani istediğimi istediğim yerde içebilirim ve bu da bizi ikinci çok önemli noktaya getiriyor zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gözyaşlarımız bitti mi sandın [sekai]
Fiksi Penggemarkalbimin dolabında şeftalili soda kalmamış, okuduğu dizeler hep bana çıkarmış, bir çatı katında ilk defa öpmüş beni ve öpmeyi düşlediği son adammışım. kalbimi kırmış tanrı ve ben ondan parçalarını toplamasını istemişim, oysa söküp kalbini bana vermi...