12: sen beni öpsen bu gök yitmez, bu gün bitmez, ben hiç ölmem

645 73 47
                                    

Seohyun - Lonely Love 

Ellerimiz birbirine kenetli bir biçimde dümdüz, hayatı çok aratan bir yol üzerinde yürüyoruz ve ben hayatımda ilk defa bir insanla el ele, kırgın kalbim ellerinde bir yolda yürüyorum. 

Başıma bir bere takmış, uzamış turuncu saçlarımı solgun sarı bir bere kapatmış, ağlamaktan şişmiş yanaklarım ve dudaklarım öpücüğünün hasretine ağlamış. El ele yürüyoruz, ifademiz de önümüzdeki yol gibi dümdüz, hissiz, yüzleşecek bir şey olmamasına rağmen idama giden bir mahkum misali tereddütteyim. 

Hastaneye geliyoruz, bu sefer hastane diyorum bak, hastahane değil, fark etmiş miydin? Söylemeye çalıştığım, kaçındığım bir şeyler olduğunu anlamış mıydın? Kendimi çok, çok kötü hissediyorum, canım benim, canımsın artık, umrunda olmasam bile çok canımsın bari sen yakma canımı. 

Ellerimin arasında Kim Jongin'in elleri duruyor, çoğul ekiyle. 

Elleri yumuşak, yumuşak, belki çok değil ama benim kırağı bürümüş yüreğimden çokça yumuşak, elimi sımsıkı kavramış, başparmağı ritmik hareketlerle tenimi okşuyor. Nefes aldığımda, boğuk lobi kokusuna karışıyor uçuşan gardenyalar. Kapılar önümüzde otomatik açılıyor ve birkaç göz üzerimize çevriliyor, üstümdeki pembe şişme mont misali kızarıp elimi avucundan ayırıyorum, buz kırağı, kalbim yine buz kırağı. 

Bir adım atıp bana dönüyor, burnu kıpkırmızı. "Elimi neden bıraktın?" Sesi çok çekingen, elini neden bıraktığımı sorarken bile bir daha kendi irademle elini tutmayı isteyip istemeyeceğimi tartıyor, kalbimde bir acı var ve onun bakışları annesiz kalmış çocukları anımsatıyor bana, iyi bilirim. 

Etrafıma bakıyorum, gözlerine dönüyorum, 'baktığım yere bak' dercesine, yeniden etrafa döndüğümde uydum ay ve ben onun dünyasıymışım gibi beni izliyor, izliyor. 

"Ah," sesi bir fısıltı için bile alçak, "Çekiniyorsun." 

Ona, kollarının arasına girmenin ne kadar zor olduğunu anlatabilecek olsam, bunu yapardım. Ama gel gör ki, bu kadar irade sahibi ve kuvvetli bir insan değilim ben. Yine de bozuntuya vermiyorum, neden bozuntuya vermeliyim diye düşünmüyorum bile, kalbimde elmiş bir öküz var henüz gömmediğimiz ve Jongin, evet hadi bak söylüyorum işte, Jongin evsiz bir hiç olan benim yolda bulduğum evim, kaplumbağama kabuk. 

"Hayır," eline yeniden uzanıp, onu kendime çekiyorum, parmaklarım bileğini kavramış, ayakkabılarıyla benden biraz uzun ve ben başımı eğdiğim için burnum birazcık boynuna sürtünüyor, sonra geri çekiliyorum. "Mesele o değil, bak tutuyorum elini." Evi ansıtan o koku capcanlı burnumda, direği sızlıyor ama duramayız burada, girişte, yukarıda bekleniyorum, bizi bekleyen çok tümsek var, yol düz görünse bile çok tümsek var. 

Gülümsüyor, çiçeğini kırağının altında yeşertip gülümsüyor, çok seviniyorum, çok hisliyim ona, çok. 

"Yukarı çıkalım o zaman, sen de, elimi en azından bugün, hiç bırakma." 

Gülümsüyorum ama takıldım çoktan, en azından, bugün, en, az; içimi bilmesi,beni bilmesi, beni bilmesine rağmen dibime gelmesi üzüyor beni, kendimi üzüyorum. Acilen atlatmam lazım tümsekleri çünkü yolun ortasında mı sonunda mı yoksa benden beş adım ötede mi hiç bir fikrim yok ama o beni bekliyor ve bir an önce, tüm yüreğimle ellerini tutmak istiyorum, tüm yüreğimle onunla konuşabilmek, ona derdimi anlatabilmek istiyorum, çabalamak istiyorum.

"Hiç, bırakmam." 

Elimi okşuyor, yürüyoruz, insanlar şeritler ve kümeler halinde karşıdan geliyor, yanımızdan geçiyor, arkadan ilerleyip bizden öne varıyorlar, gözlerim saçlarda, montlarda ve maske takmış miniklerin kulaklarında,ilerliyoruz, asansöre biniyoruz. 

gözyaşlarımız bitti mi sandın [sekai]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin