Kurak Toprak

616 40 146
                                    

Hissettiğim tek şey,Lucan'ın kolları ve yüzüme hızla çarpan rüzgardı,tüm bu yolculuğun başladığı günkü gibi...

Fakat bu kez yıkımı gerçekleştiren Aeria değildi,bendim.

Ne kadar uçtuğumuzu bilmiyordum,bilincimi ara sıra kaybediyordum.Bir süre sadece karanlığı ve rüzgarı hissederek yavaş yavaş kendime gelmeye başladım.Çok derinlerden,bana oldukça yakın olan çantanın içindeki taştan,fısıltılar geliyordu kulağıma.Duymamazlıktan gelerek,tüm yaptıklarımı inkar etmek istiyordum fakat gerçek oldukça yakınımda duruyordu.Kollarımı uzatsam dokunabileceğim kadar yakınımda.

Alen bu yaralı halinde bile,yeni bir sığınak arayarak hızla uçuyordu.Büyük bir pişmanlık duygusuyla boğazımın ortasına takılan hıçkırık dışarı çıkamadan,bilincimi tekrar kaybettim.

Gözlerimi tamamiyle açabildiğimde başım zonkluyordu.Yine bir mağaradaydık ve birkaç metre sağımda Alen dünden kalma yırtık kanlı tişörtüyle huzurlu bir şekilde uyuyordu.Etrafıma bakındığımda Lucan'ı göremedim.Ağrıyan sırtımı tutarak ayağa kalktığımda parlak güneş ışığı doğrudan gözüme vuruyordu.Elimi gözüme siper edip mağaranın girişine doğru yürüdüm.Bir gariplik vardı.

Elimi gözümün önünden çektiğimde gördüğüm manzara başımı döndürdü.Büyük bir dağın yamacının oldukça yüksek bir noktasında bulunan bir mağaradaydık.Orman ayaklarımızın altına serilmişti,güneş yeni doğuyor ve altın parıltılarını kusursuz bir şekilde etrafa saçıyor, bu küçük mağarayı hafif bir loşlukla aydınlatıyordu. Bir nebze huzur bulmak istercesine derin bir nefes alarak etrafımı izledim.Büyüleyici bir görüntüydü.Fakat içimdeki sıkıntıya bir faydası olmuyordu.Mağaranın girişinde bacaklarımı kendime toplayarak sessizce oturup,manzarayı seyrettim.Biraz sonra dağdan aşağı inen patikanın başında bir elinde crossbow bir elinde mantarlarla dolu çantayla Lucan göründü.

Dün olanlardan sonra ne diyeceğimi,nasıl davranacağımı bilemiyordum.Yerimde rahatsızca kıpırdanırken,birkaç dakika sonra Lucan önümde duruyordu.

Çekinerek ona baktığımda gülümsedi ve crossbowunu diğer eline alırken,kalkmama yardım etti.Ayağa kalkar kalkmaz bana sıkıca sarıldı ve bunu yaptığı anda tüm bedenimi daha öncekilerden büyük bir suçluluk duygusu kaplarken,aniden gelen hıçkırık garip bir ses çıkarmama neden oldu.Lucan bunu duyduğunda beni daha da sıktı ve fısıldayarak "Sakın," dedi.

"Sakın,kendini suçlama.Senin hatan değildi."

Bir şey demedim.Tamamiyle benim hatam değildi belki ama benim suçumdu.İradesizliğim ve zayıflığım,benim suçumdu.Alen'in orada öylece yatması,benim suçumdu ve belki de bunun için kendimi asla affetmeyecektim.

Sustuğumu farkettiğinde Lucan beni kendinden uzaklaştırıp son kez gülümseyerek yüzüme baktı,ardından ateşi yakmaya koyuldu.Mağaranın girişindeki yerime tekrar oturduğumda kafamda dönen birçok şey vardı.Bu faciayı bir şekilde arkamda bırakıp sıradaki adımımız için bir plan yapmalıydım.Ne de olsa artık bir taş elimizdeydi.Bundan sonrası bu görevin en can alıcı ve en önemli -bir o kadar da ölümcül- noktalarıydı.Her adımımızı dikkatle atmak zorundaydık ve en azından artık,bir taşla karşılaştığımızda ne yaşanacağını biliyorduk.

Lucan mantarları pişirirken çekingence yanına yaklaştım.Kafamla Alen'i işaret ederken kendimden büyük bir rahatsızlık duyarak ve hissettiğimin aksine minimum acı dolu bir ses tonu kullanmaya gayret ederek sordum.

"Alen nasıl?"

"O iyi,merak etme.Sadece biraz yorgun.Dün olanlardan sonra güçlerini kullanması onu hayli zorladı." diye cevapladı.Son cümlesiyle kafamı öne eğerken,Lucan çenemden tutup kafamı tekrar kaldırdı ve bana daha fazla kendime acı çektirmemem gerektiğini söyleyen azarlayıcı bir bakış atmayı da ihmal etmedi.

ELEMENTALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin