Her ne kadar boynuna eğilip, çok daha yakınından kokusunu solumak ve yüzümü koynuna saklamak istesem de geriye çekildim. Ürksün istemezdim benden, Baekhyun hassas denebilecek bir karaktere sahipti.
Gözleri gözlerime değdi. Parlak kürelerinden uzaklaşmak istesem de yapamadım. Yüzüm yüzünün önünde durakaldı, gözlerim gözlerine odaklı.
"Ben de." dedi aniden. Ben çoktan az önce ne dediğimi unutmuştum oysa ama devam etti. "Seviyorum."
Bakışmamızı ayıran o oldu. Ben de ona uyum sağlayarak yutkundum ve bedenimi geriye çekerek ağaca yasladım.
Bakışları üzerimde dolanmıştı, bir şeyler düşünüyor gibiydi. "Daha ne kadar duracaksın burada?"
"Bilmem." Omuz silktim.
"Bir yere gitmeyecek misin?"
Durduk yere böyle düşünmesine şaşırmıştım doğrusu. "O nereden çıktı?"
"Güzel olmuşsun." dedi. Pantolonumu gözleriyle işaret ederek, çiçek desenine gelince oyalandı. "Ormanda giyilecek bir şey değil diye düşünmüştüm."
Haklı olabilirdi. Sonuçta kasabadaki kimse böyle pantolonlar giymiyordu. Yine de yanlış anlamasını düzeltmek adına, elimle pantolonumdaki geniş çiçek desenine dokunurken açıkladım. "Sadece sevdiğim için giydim, gidecek bir yerim yok."
Elini kaldırdığında ne yapacağını kavramıştım. Yine de zihnimin bana oyun oynadığını düşünmek istiyordum. Ben nefesimi çoktan tutmuşken, zarif parmakları pantolonuma değdi. Üst bacağımdaki çiçek desenini hafifçe okşayan ellerini hissediyor olmak günahlarıma yenilerini ekliyordu. Ona aşıktım. Onu arzuluyordum. Bana dokunduğunda, çok başka şeyler düşlüyordum.
Byun Baekhyun benimle yatağımda beliriveriyordu ve ben bedenimi bedenine bastırıyordum. Onu sertçe öperken, ellerimi teninde gezdirirken.
"Çok güzel." Dokunuşu uzaklaştı fakat bakışları oradaydı. Gerçekten sevmiş gibi bakıyordu.
Gülümsedim. "Bir daha şehre inersem sana da alırım."
"Alma."
Şaşırmıştım. Hızlı bir dönüttü.
Rüzgârın yine esip dağıttığı saçlarında gezindi bakışlarım ve ne diyeceğimi unutmuş olsam da, ezberimdeki cümleyi söyleyiverdim.
"Neden?"
"Şehre inmeni istemem." Kelimeler dudaklarından sanki duymamı istemiyormuş gibi dökülmüştü. Yine de duymuş olan ben merakla yüzünde bir açıklama aradım. Aradığımı bulamamışken ayağa kalktı. Mantar dolu sepetini almadan önce, "Gidiyorum." demişti. "Uyursan güneşe dikkat et."
Gidiyor oluşunun bedenimde oluşturduğu çöküklük ve ruhsal yıkımımla başımı salladım. "Görüşürüz."
♤♤♤
"Park Chanyeol şerefsizin tekidir." Koluma sertçe vurduğunda, tepki olarak diğerlerine döndüm. "Bir de bana dersiniz küfrediyor diye, şuna bakın."
"Abi hak ediyorsun ama sen."
"Sizinle bir gün çalışmadım diye şerefsiz olduk anasını satayım." Önümdeki çerezlerden avuçlayarak geri bıraktım. Canım istemiyordu.
"Ee bizde böyle."
Dalgasını bitiremeyen Sehun'un aksine, sol koluma dokunan bir el hissetmiştim. O tarafa döndüğümde Yifan elindeki yanan sigarayı bana uzattı. Memnun bir ifadeyle hızla kabul ettim ve oturduğum yerde daha da yayılarak, kirli dumanı içime çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy ♤Chanbaek
Fanfictionİlkbaharı kıskandıran bir papatyaydı ve her bir zerrem aşıktı her bir zerresine.