Depremler oluyor bedenimde. Nice felaketler yüz gösteriyor, canımın son raddesine kadar çekmeye çalışıyor. Sendeleyerek yürüdüğümü hissediyordum kısmen. Emin değilim ama, yürüyüp yürümediğimden. Emin değilim, nefes alıp almadığımdan.
Sesi tekrar ediyor zihnimde, ben seni görmek istemiyorum diyor. Cehenneme düşüveriyorum, azap melekleri sanki en ağır günahlara sahipmişim gibi tenimi kırbaçlıyorlar.
Yine de, ne yaptım ben sana Baekhyun demek istiyorum. Ömrümün yarısından fazlası seni düşünerek geçti de ne yaptım ben sana? Bu kadar kolay kırabileceğin, değersiz bir şey miyim ben senin için?
Evimin önüne geldiğimde, elimdeki su dolu kabı yere bırakıyorum. Suyun bir kısmı sağa sola yalpalıyor, kabın kenarlarından taşıyor.
Keşke ben de böyle taşabilsem bir yerlere. İçime sığamıyorum.
Adımlarımı art arda ekliyorum. Büyük evin açık kapısından girdikten hemen sonra, çantamı yere bırakarak üst kata koşuşturuyorum. Duşa falan girmem lazım, babaannem beni böyle yıkılmış görürse çok üzülür. Gözlerimi bir noktaya odaklayamıyorum bile, ona nasıl gülümserim?
Banyoya şiddetle attığım bedenim, kapının önünde titremeye yüz tutmuşken kapıyı kilitliyorum. Sonra hızlı adımlarla ilerliyorum çünkü su sesi lazım. İnandırıcı olmam lazım.
Fakat ne oluyor biliyor musunuz? Sular kesik. Halime acımıyor ve akmıyor. Banyo zemininde öylece kalıyorum, ben bu kadar acıyı hak ettiğimi düşünmüyorum. Ama acıyor, dinecek gibi değil kalıcı.
Dakikalar geçiyor banyoda, saatlere çalıyor kısmen. Babaannem eve gelene kadar çıkmıyorum, zaten olduğum yerde de değilim şimdi. Kendimi bulamıyorum.
Ben elma şekerim desem de o gözlerimin solmuş ferini görüyor tabi. Hiç yormuyor beni, öpüp koklayıp yalnız bırakıyor. Torununun sessiz depremlerini en iyi o biliyor, memnunum.
Hızla bitmiş gün geceye çalmışken, kendimi odama kapatıyorum. Yıldızlara bakmaya yüzüm yok bu gece, istenmiyorum yıldız bahçelerinde. Sabaha kadar dönüp duruyorum, koskoca bedenimin ardına gözyaşlarımı saklıyorum. Kendimden dahi utanıyorum ilmik ilmik sökülürken, ama bu sökülmeme engel değil.
♤♤♤
"Şehirden döndüğünde oldu, herif bir haftadır bedeninde değil anasını satayım."
Benden bahsettiğini bildiğim Sehun'a tepki vermek yerine sigaramı dudaklarıma yükselttim. Zehri içime muhtaç olduğum huzurla çekerken, gözlerim bir çimlerde bir papatyalarda sekmekte.
"Bana da versene." Solumdan gelen seslenişle yanımdaki sigara paketini Yifan'a doğru hafifçe fırlattım. Göz teması kurmaktan kaçınmıştım, sebebini ise açıklamaktan çok uzaktım.
Jongin, bana acımı hatırlatırcasına Kyungsoo'nun saçlarını sevdiğinde, sigaramı dudaklarımdan çektim ve başımı arkamdaki ağaca yaslayıp onları izlemeye koyuldum. Hani görünürde onları izliyordum ama aslında sahip olmak istediğim bir hayale imreniyordum.
"Ben biliyorum." dedi izlediğim beden. "Baekhyun'la ilgili oğlum, yoksa iki metrelik herifi başka ne bu kadar yıkar?"
Yüzümden silik bir tebessüm geçirip, dudaklarımdan epey uzak kalmış sigaramı yeniden onlarla buluşturdum. İki metrelik beni başka ne böyle yerle bir eder?
"Chanyeol, Baekhyun'u sık sık görüyorum ben, bugün de gördüm."
"Söyleseydin buraya gelseydi, şunun canı yerine gelirdi belki biraz." Benim yerime Jongin atlayıvermişti.
Yifan dönüt için beklediğinde, dahil olmadığım konuşma beni içine çekmeye meyletti fakat sonra Yifan'ın sesi yeniden duyuldu. "Öyle değil oğlum ya."
"Nasıl?"
Jongin ikinci kez sorusuna cevap almak için beklemeye başladığında, içime düşen kuşkularla hızla Yifan'a döndüm. Uzun süredir konuşmadığımdan sesim boğuk çıkmıştı. "Sen ne geveliyorsun söylesene."
"Doktorla." dedi. "Sen yokken Baekhyun'u hep kasabanın yeni doktoruyla görüyordum, artık daha sık görüyorum, iyi vakit geçiriyorlar."
Kasabanın yeni doktorunu tanıyordum. Aklıma dolan düşünceler sivrilip kenarlara batmaya başlamışken, o şehirli kibar herifle, papatyam dediğim yürek sızımı yan yana düşünmek, batan kenarları kanatıyordu.
Bakakaldığım Yifan, dostuna teselli verecek bir yüz ifadesi takınıyorken ayağa fırladım ve pantolonumun tozlarını silktim.
"Şunu fırlatsana." Sigara paketini işaret ettiğimde hiç konuşmadan atmıştı. Havada yakaladığım paketten tek dal alarak, paketi yeniden ona fırlattım. Cebimdeki çakmakla elimdeki sigarayı yakarken, çoktan yanlarından uzaklaşmaya başlamıştım.
Serin ilkbahar gününde, esen rüzgar yanan sigaramı söndürürdü belki. Benim alevlerim söndüremeyeceği kadar büyüktü.
Taşları ayaklarımla ite ite, avare gibi, tanıdık sokakları sigara dumanıma boğdum. Sonunda o da tükendi, ben de tükendim.
Elimdeki sigara bittiğinde, kasabanın sağlık ocağının biraz uzağında, uzun birkaç ağacın dibindeydim.
Hislerim papatyam dışında hep yanılırdı, ne yazık ki şimdi içeride papatyamı hissediyordum.
Orada öylece birini bekler gibi ne kadar durdum bilmiyorum. Sanki akan zamanı hissetmiyordum ve bedenim sabitlenmiş kalmıştı. Belki iki dakika, belki iki saat sonra ileride bir kapı açıldı. Kuş cıvıltıları gibi ilkbaharı canlandıran gülüşlerin sahibi çıktı dışarı. Şimdi ki gülüşü yazımı zemheri etmişti tabi, haberi falan da yoktu.
Aralık kapıdan içerideki ikinci bedeni gördüm. Üzerindeki beyaz önlüğü çıkarıp bariz siyah bir askılığa astı. Hemen ardından o da içeriden çıkmış, gülüşlerine sebep olmak isterken, nedenlerini dahi bilmediğim bedenin yanına eklenmişti.
Kıpırdayan dudaklar birbirine samimiyetle bir şeyler anlatıyordu. Kolları kısmen çarpışıyor ve yanardağlarıma çığlar yıkıveriyorlardı.
Öyle donup kalmıştı ki bedenim gibi zihnim, hani ben her gece oturup utanmadan ağlıyorken, onun burada gülüyor olduğu düşüncesi öyle sarmıştı ki bedenimi, boğazımda iki tonluk bir ağrı ve boynumdan bedenime yayılan acıyı hissettim.
Dostlar mıydı, hoşlanıyorlar mıydı birbirlerinden yoksa başka şeyler dahi düşünüyorlar mıydı, bakıp da kimse yorum yapamazdı bunun hakkında ama beni o üç ağacın dibinde, esen rüzgârla dahi savrulacak kadar güçsüz bırakan şey, önemsenmemek olmuştu.
Baekhyun tarafından hiç sayılmamak, boğulmak istediğim gözlerinin bana hiç değmemesi, onsuz dakika atlatmayan zihnime tezat, beni hiç düşünmemesi olmuştu.
Bunca yıllık ömrümde, ben böyle bir hissiyatıma daha şahitlik yapmamıştım. Bedenime yabancı olan duygular yayılırken, an ve an enkazlara dönen ruhumu hissetmekten başka her şeye acizdim.
Sonbahar yaprakları gibi Park Chanyeol, dökülüyorsun bu ilkbaharda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy ♤Chanbaek
Fanfictionİlkbaharı kıskandıran bir papatyaydı ve her bir zerrem aşıktı her bir zerresine.