Badem- Sen Ağlama
.
.
.
Kapıdan çıkıp gideli dakika olmuş muydu? Az önce yankı yapıp kulağıma gelen ses, kapının sesiyse eğer, saniye olmuş muydu? Byun Baekhyun beni en dürüst yanıyla başbaşa bırakırken, ona karşı perişan yüreğimin dayanabileceğini düşünmüş müydü?
Sahi neler neler düşünmüştü de, ona bakınca parıldayan gözlerimi düşünmemiş miydi?
Korkmuştu; benden, bizden, karşılık bulamamaktan. Oysa ben yanıp tutuşmuştum; ondan, onsuzluktan, kavuşamamaktan.
Atmayı bırakmış olan ya da bana fark ettirmeyecek kadar hızla atan kalbim tekledi. Nefesim bir an için ciğerlerime varamadan duraksadı ve bacaklarım ileriye meyletmek adına sancılandı.
Öylece kaldığım depoda, hareket ettiğim vakit, ne kadar geçmişti kavrayamadım. Belki bir saat, belki bir saniye. Zaman kavramı ellerimden kayıp gitmişti zira zihnim, önce o bedenimi terk etmişti.
Adımlayarak, -ki bu adımlar bir anda telaşlanarak düzensizleşmiş ve hızlanmıştı- deponun kapısını aceleyle açtım ve taşırken yalpalayacak gibi olduğum bedenimi dışarı attım.
Gözlerim kırpışırken, gecenin karanlığına zıt tepemde ışık yanıyordu. Tüm bahçe lambaları yanmıştı.
Üçüncü deponun hemen yanından dönen bedeni gördüğümde, içeride tahmin ettiğim kadar vakit kaybetmediğimi fark ettim.
Peşine düştüm ve o malzemeliğin yanına girip kaybolmuşken, yeniden görüş alanıma girmesi adına koştum.
Kısa süre sonra yakınındaydım. Aceleci adım seslerimi duyarak bana döndü, hâlâ aynı mahvolmuş ifade yüzündeydi.
Yüzünü buruştururken acıyla yutkunduğunu gördüm. Kasaba ışıkları ona vuruyordu, ben de ona adımlıyordum.
Duraksayan bedeni titrer gibi olduğunda bir adım geriledi. Sessiz tonu duyuldu, fısıltı gibiydi. "Daha ne kadar yakacaksın canımı? Neden gitmiyorsun?"
Yüzünü benden çekip, yeniden gitmeye meylettiğinde adımlarıma hız kattım ve biraz uzağımdaki bedene hesapsızca koşarak onu kavradım.
Kollarımdaki narin bedeni kendime çekerek, ikimizi birden deponun duvarına doğru yönlendirdim. Hızlıydım, hesapsızdım.
Sırtım sertçe taş duvara çarptığında, kısık bir inleme döküldü dudaklarımdan. Canım yanmıştı ama aklım yerinde değil gibiydi.
Benim taşa çarpan sırtımın aksime, Baekhyun'un sırtı göğsüme çarptı ve ileri sekmesini istemeyerek ellerimi önünde birleştirdim.
"Chanyeol-.." Az önceki sert hamleme ve peşi sıra sunduğum kesik inlemeye ithafen, istemsizce dökülmüştü dudaklarından. Sonra endişeli halini gizlemek ister gibi sustu.
Bedenime bedeni yaslıydı, sırtımda bariz bir acı vardı ve nefeslerim, ilk defa onlar doğru yerde alınıyordu.
Yüzümü saçlarına doğru eğerek soludum. Ona doğru biraz daha eğildim ve dudaklarımı, kulağının altında bir noktaya belli belirsiz bastırdım.
Telaşlanarak, karnına sardığım, kaçmasını engelleyen ellerime tırnaklarını bastırdı. Gözlerim anın hislerinden çoktan dolmuşken, hafifçe kıkırdadım.
"Bırak beni." dedi. Ellerime hâlâ acı veriyordu, bana acımıyor oluşuna memnundum. Çok şey hak ediyordum.
"Şu andan itibaren, bir daha asla." Aptal gibi titreyen dudaklarımı boynuna bastırdım. Delirmiş olmalıydım, onun ürpermesine neden olurken tek kelime konuşamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy ♤Chanbaek
Fanfictionİlkbaharı kıskandıran bir papatyaydı ve her bir zerrem aşıktı her bir zerresine.