İstanbul

282 6 0
                                    

Kasım ayındaydık. Yine diğer bütün sabahlar olduğu gibi erkenden kalktım. Bu sabahın tek farkı okula değil istanbula gidiyor oluşumdu. Kurban bayramına girmiştik. Dayımları ziyaret edecektik. Tabi bir de kuzenim nişanlanacaktı. Kuzenim sanırsam 22-23 yaşlarındaydı. Beyaz tenli, siyah saçlı, oldukça boyu uzun bana göre çok yakışıklı bir erkekti. Küçükken ona çok hayrandım. Benimle konuşması, tipi, sesi çok hoşuma giderdi. Bir de gülerken ve konuşurken alt dudağı hafif kasılırdı o zamanlar gözüme çok tatlı gelirdi şimdi de tatlı ama karizma oranı daha yüksek. Hakkını yememek lazım çok yakışıklı be. Belki de bilmiyorum ama benim kahramanım kuzenimdi. Herkesin ilk aşkı babası ya da abisi felan olurdu ama benim değildi. o bana daha sevecen yaklaştığı için böyle hissetmiş olabilirdim ama kesinlikle babam ya da abim benim kahramanım olamadı. Düşünüyorum da sanırım kendimi kandırıyorum. Benim hiç kahramanım olmadı. Babam buna hiç izin vermedi. Kahramanım olmasına, ilk aşkım olmasına izin vermedi. Sabah erkenden işe gider, akşam ben uyuduktan sonra gelirdi. Tüm hayatı işti. Anneme bunu söylediğimde ''o bizim için çalışıyor yavrum o yüzden'' derdi. Bu yüzden çalişmaktan nefret ettim. Bir iş bir kızı babasından ayırıyorsa nefret etmek hakkım. Küçükken hep hayal etmişimdir babamla eğlendiğimiz günleri ama p günler hiç olmadı. Bir keresinde arkadaşlarımla oyun oynarken bir anda arkadaşımın babası çocuğunun önüne çıkıp sarılarak eve götürmüştü. Çok imrenmiştim. Eve gidip bende babama sarılmak istiyordum. Kapıdan içeri girip koşarak babamın çalışma odasına gittim. Bir tereddüt ettim kapıyı açmakta fakat derin bir nefes alıp odaya hızlıca girdim. Babam masasında çalışırken koşup babama sarıldım. Babam tepkisizdi. Hareket etmiyordu ne kolları ne bedeni öylece duruyordu. Sanki bir buza sarılmıştım. Ürkek bir sesle ''baba?'' dedim. Babam bir iki saniye geçer geçmez beni itti ve ''merve ne arıyorsun sen burda ben çalışırken odama girmenin yasak olduğunu kaç kere daha söylemem gerekiyor?'' diyerek beni azarladı. Ben gözlerim dolarak babama bakarken babam beni çoktan kapı dışarı etmişti. Küçücük bedenim ve kalbim o kadar kırılmıştı ki ağlamaya nefesim yetmiyordu. Babamı sevmeyi çok istiyordum ama o buna izin vermiyordu. Bu çocukluğumun en kırıcı anısıydı. O günden sonra hiç çocukluğumu iyi hatırlamadım. O günden sonra çocukluğumu bir kenara bırakmıştım. Daha 10 yaşında. Çünkü çocuk halimle bunu kaldıramazdım sanırım. Zaten o günden sonra da bir daha babamdan sevgi beklemedim. Ben bu anıyı hatırlayıp tam gözlerimi dolduracakken annem kapıyı açıp ''hadi kızım valizler arabaya konuldu daha sen odandan çıkmadın'' dedi. Hemen kendimi toparlayıp parfümümü sıktıktan sonra odadan çıktım. yoğun ısrarım üzerine yolu otobüsle gidecektik. Uzun yolculuğu sevdiğim kadar hiçbir şeyi sevmiyorum sanırım. Tüm ömrüm yollarda geçse gıkımı çıkarmam. uçak beni hem korkutuyor hemde daha hayalimin başındayken yolculuk bitiyor. Tabi bulutların üstünde olmak da başka birşey ama yükseklik korkum olduğu için bu benim hiçbir işime yaramıyor. Otobüse binip yolculuk başladığında istanbula gitmeye çok istekli olduğumu farkettim. İstanbulu sevmezdim ama ankarada da sıkılırdım. İstanbulu diğer insanların aksine sevmezdim çünkü nemli hava ve kalabalık bana hiç iyi gelmezdi. Bu da hastalığımın hayatımı bir başka yönlendirişi. Astım hastası olunca hayatının yarısını ona uydurmak zorunda kalıyorsun. Koşmak yok, fazla heyecan yok, korku yok, eğlencede aşırıya kaçmak yok. Zaten ailem yeterince kısıtlayıcı bi yapıya sahip hastalıkla iyice boğuyorlar. Bu konuyu daha sonra düşünecektim elbette öncelikle hayal kurmalıyım. Boşu boşuna yolculuğu bu saçma şeylerle heba edemem. Hayal kurmayı çok severdim çünkü gerçekler acıydı. İnsanları sevmezdim çünkü gerçekten canımı sıkıyorlardı. Buna rağmen arkadaş çevrem oldukça geniştir. En yakın arkadaşlar diye liste oluştursam sanırım bir 10-15 kişi çıkartırdım. Ama arkadaşlarım dışında da başka insanları sevmezdim. Aşık olmayı severdim. birini sevip hayal kurmayı ona gizlice bakmayı felan ne bileyim hoşuma giderdi. Ama sonunda kendime acı çektirmek en büyük hobimdi. Aslına bakarsan sanırım ben aşktan çok acı çekmeyi seviyorum. Tabi bünye alışık mutsuz olmaya diğer türlüsünü kabullenemiyor. Annenim kulaklığımı koparırcasına çekmesiyle kendime geldim. Bana iğne fırlatan bakışlarını attıktan sonra kapıyı çaldı. Kuzenimin çocuğu kapıyı açtı ve anneme sarıldı. Anlamıyorum bu kızı benden iki yaş küçük olamasına rağmen buraya her geldiğimde onunla takılırım ama o gider ilk anneme sarılır. Ah hayır tabikide kıskanmadım sadece sinirimi bozuyor bu durum o kadar. Kapıda sarılma kısmı bittikten sonra valizlerimizi içeri alıp salona geçtik. Dayımın karısı yengem bizi görünce hemen ayağı kalkıp ''siz mi geldiniz çok özledim canlarım'' diyerek annem ve bana sarıldı. Hayır daha yarım saat önce arayıp geleceğimizi söyledik niye şaşırıyorsun ki sen kadın teallam ya. Dayımın karısını severim aslında çok sevecen bir kadındır ama bugün yol yorgunluğundan olsa gerek biraz huysuzum. Her geldiğimde kaldığım odaya doğru çıkıp valizimdeki kıyafetleri yerleştirdim. Bu odayı seviyordum insanın içini daraltmıyordu ve en uçta olduğu için sesleri de duymuyordum. Adetler gereği odadan çıkıp bahçeye indim. Evin boş olduğunu sanarken bahçede tüm kuzenlerim ve onların çocuklarını görünce başımın ağrısını şimdiden hissetmeye başladım. Derin bir nefes alıp kendime çeki düzen verdikten sonra bahçeye adımımı attım. Bir anda hepsi ayağı kalkıp benim üzerime doğru yürümeye başladılar. Bende hepsine sarıldıktan sonra ortanca kuzenimin yanına oturdum. Ortanca kuzenim 32-35 yaşlarında evli 3 çocuğu olan ve hala süpersonik yakışıklı olan birisiydi. En sevdiğim kuzenim oydu sanırım en küçük kuzenden sonra. Ya abi benim kuzenlerim niye bu kadar büyük ben daha 16 yaşındayım bu haksızlık. Onları çok seviyorum fakat büyük oldukları için bir türlü kafa dengi tam olamıyoruz. Neyseki daha fazla bahçede oturmadan içeriye geçtik. Ben yorgunluğumu bahane ederek odama çıkıp laptopumu çıkardım. Ne tuhaftır ki içimde bir sıkıntı vardı. Ve bundan korkuyordum. Çünkü içimdeki en ufak kötü bir histe kesin ve kesin kötü birşey oluyordu. Tamam medyumum ben demiyorum ama bu kesinlikle Allahın bir hediyesi. Ben bu düşünceyi boşverip tam twittera komik içerikli tweet atarken içimden birşey koparan bir çığlık geldi. Al işte işimiz bitti ben demiştim.

UzaktanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin