Bu hafta okula gitmeye açıkçası korkuyordum. Her gün ikili ikili sınavlar beni iyice strese sokmuştu. Biraz daha böyle olursa sanırım patlayacaktım. Neyse ki şu an tek derdim buydu. Cenk'i hesaba katmazsak. Çocukla gitgide daha fazla ilgilenmeye başlıyordum ve bu kesinlikle iyi birşey değildi. Cenkle aynı serviste olmamıza rağmen hiç konuşmamıştık. Şu utangaç çekingen davranışlarımdan bi kurtulsam belki onunla konuşurdum ama olmuyor bi türlü. Zaten o da beni farketmiyor. Niye farketmiyor ki? Kör mü acaba? Yok canım.
Kahvaltımı yapıp hevesle servisi beklerken aklıma o gün geldi.
Tunç kolumdan tutup beni sessiz bi sokağa çektiğinde açıkçası ölüm emrim felan geldi sanmıştım ama çok şükür ki öyle değildi.
Tunç ilk defa kardeşini önemsemiş ve dayımla olan intikamımdan uzak tutmamı söylemişti. Bende akıllılık edip karşılığında dayımı orda kontrol altında tutmasını istemiştim.
Bunları düşünmek artık gereksizdi. Aradan 2 ay geçmişti ve hiç kötü haber gelmemişti eve.
Ben bunları kafamda düşünürken okul servisi önümde durdu. Uykulu bir şekilde etrafa bakıp bi koltuğa oturdum. Cenk gelmişti bugün. Tabi gelecek her nekadar 12. sınıf olsa da sınavlar için gelmek zorundaydı. Hem zaten birinci dönemdeydik daha devamsızlık yaparsa ikinci dönem biraz daha fazla gelmek zorunda kalırdı ki bu benim işime yararlı.
Çocuğa aşık olmadığımı biliyordum. Yani ilgilenmekten bi adım öte hoşlanmaktan bi adım geriydi benimkisi. Hem bu çocuğun poposu çok büyük aşık olmam imkansız.
Servisten inip okula yine aynı uykulu halimle girdim. Sınıfıma çıkıp buse ye ve sınıfta duran bir kaç kişiye daha "günaydın" dedikten sonra sırama kafamı dayayıp uyumaya çalıştım. Fakat bir kol beni hayvan gibi dürterken bu imkânsızdı.
"Öküz müsün kanka ya kolum acıdı"
"Kanka hadi kalk kentine gidelim kahve alıp sınava çalışmamız gerek"
"Sınavın teki 3. saat teki 7. saat kanka ya ne çalışması"
"2 yle 6. saate alınmış kızım ya kalk hadi sınıfta kalcaz yoksa"
"Ya fuck diyorum fuck" diyerek isyan ettim ve bıkkınlıkla yürümeye başladım.
Kantinin merdivenlerinden inerken karşı masada oturan gruba baktım. Bir an kalbimin içi kelebek dolmaya başladı. Çocuğa resmen hayrandım. Bazen yanına gidip "bir fotoğraf çekinebilir miyiz?" diye sorasım geliyor.
Buse beni kolumdan çekiştirene kadar olduğum yerde durduğumu farketmemiştim. Kahvelerimizi alıp tenis odasına doğru gittik. Kaloriferin yanındaki oturaklara oturup busenin elindeki notlara baktım.
"Kanka ya şu yöntemle nasıl yapıyorduk hoca anlatmıştı ama unuttum"
Zil çalana kadar buse bana anlamadığım yerleri anlattı. Sınava biraz daha hazır gibiydim. Tenis odasından çıkıp kantine geri döndüğümüzde Cenk ve arkadaşlarının hala orda oturduklarını gördüm. Kalbim yine heyecanla atarken sakin bir şekilde önlerinden geçtik.
Sınav iyi geçmişti. En azından oturup ağlama isteği gelmemişti. Ama bazı soruları cidden hiç anlayamamıştım çok değişik soru tipleri vardı. Haftasonu Kızılay a gidip test kitabı almam gerek sanırım.
Zil çaldı ve artık yerimizden yavaşça kalkıp okula doğru yürüdük. Havalar iyice soğumaya başlamıştı. Bundan sonra pek dışarda dolanamazdık sanırım. Kızlarla gülerek sınıfa çıkarken önümüzdeki kişilerin Cenkler olduğunu farkettim. Kalbime değişik şeyler oluyordu. Hayır çocuğu daha sevmiyorum eminim. Daha önce birisini sevdim nasıl bir şey olduğunu biliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzaktan
RomansaKendi dertlerinin arasından birden ortaya çıkıp zamanla büyüyen bir aşk. Utangaçlığı yüzünden yaşadığı en güzel ve acılı aşkı tüm hayatını bir anda değiştirir. Unutmak için sarıldığı tüm çözümler bir haberle başına yıkılır. Kaderine girenleri belki...