2

526 67 17
                                    

İyi okumalar dilerim.

"Her zamanki yerimizde buluşalım mı?"

Yoongi sesini düzgün tutmaya çalışıyordu, ama sesi çatlamıştı.

"T-Tamam."

Jungkook daha yeni uyanmıştı, Yoongi'nin sesindeki hüzün, telefonun diğer ucundan duymak istemeyeceği bir şeydi.

"Birazdan orada olacağım."

Aceleyle ceketini üstüne attı ve saçlarını düzeltmek için ince parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Jungkook, abisi Taehyung ile olan bir saatlik çekişmelerinden sonra biraz kestirmişti.

Hızlı bir şekilde 'Onun ve Yoongi'nin' Söğüt ağacına gitmişti.

Yoongi sabırsızlıkla ağaca yaslanıp yere çöktü; güçlü olmak istiyordu, ancak bacakları onu düz tutacak kadar güçlü değildi. Jungkook'a söyleyecekleri hakkında gergindi.

Yoongi Jungkook'un geldiğini gördü ve aniden gelen enerjiyle ayağa kalktı. Yoongi, Jungkook'la herkesin içinde ayrılmak istemiyordu. Genç olanın bir yardım eline ihtiyacı olduğunda, Jungkook'un yanında olmak istiyordu.

Jungkook'un yüzünde kolayca okunan bir endişe vardı, büyüğüne yaklaştı. Yoongi'nin üzgün olup olmadığını anlamaya çalışıyordu ama tek gördüğü boş bir ifadeydi.

Öte yandan, Yoongi içten içe parçalanıyordu. Jungkook'un gözlerine bakmadı; doğruca onun ruhuna bakıp bütün cevapları bulacaktı. Yoongi çocuğun çatlamış dudaklarına baktı; ağır ağır nefes alıyordu.

Jungkook onu görmek için koşmuştu.

Yoongi duygularını zaptedemiyordu, Jungkook'a yaklaştı ve onu kucakladı; bu şekilde, Jungkook onun yüzünü göremiyordu. Yoongi gözlerini kırparak göz yaşlarını gidermeye çalıştı, ve kendi kendine bu şekilde daha güçlü olduğunu söyledi.

"

Yarın gidiyorum."

Yoongi kelimeler onun için hiçbir şey ifade etmiyormuş gibi mırıldandı.

Jungkook en başta konuşamadı. Kelimeler, Yoongi'nin söylediği kelimeler, kulaklarına sessizce ulaşan kelimeler, basit harflerden oluşan basit kelimeler, canını çok yakmıştı, ve bu kelimeler kalbine büyük bir darbe vurmuştu.

"Nereye gidiyorsun?"

Jungkook sordu, ama biliyordu. Uzak bir yerlere gittiğini biliyordu, ve bilmek istemediğini de biliyordu. Ama yine de Yoongi'nin sadece bir geziye gittiğini umarak sormuştu, ya da bir haftalığına üvey kardeşini ziyaret edebileceğini umuyordu.

Yoongi parmaklarını Jungkook'un ince siyah saçlarından geçirdi, ve Jungkook yüzünü Yoongi'nin gömleğine yasladı, vücut ısısını hissediyordu.

"Uzağa."

Jungkook bu kelimeyle gerildi, Yoongi Jungkook'tan ayrıldı ama elini bırakmadı. Yere oturdu, tekrar söğüt ağacına yaslandı ve Jungkook Yoongi'nin yanına oturdu. Kollarını Yoongi'ye doladı ve başını Yoongi'nin omzuna yasladı.

"Neden? Ne kadar sürecek?"

Jungkook acıyla konuştu, Yoongi'nin kalbi böylesine yalnız ve savunmasız bir ses duyunca, ikiye ayrıldı. Yoongi Jungkook'un kolunu çekti, böylece vücudunun konumu değişti ve Jungkook'u kucağına oturttu. Yoongi Jungkook'un yüzüne baktı, bu sefer karşısındakinin yüzüne bakamayan Jungkook'tu. Yoongi Jungkook'un ellerini kendi ellerinin arasına aldı.

"Bir üniversiteden teklif aldım. Orada çalışmamı istiyorlar, ve bu harika bir fırsat Jungkook."

Jungkook burnunu Yoongi'nin boynuna yasladı. Önceden gelen bir alışkanlıkla, Yoongi ellerini genç olanın yüzüne yasladı.

"Ne kadar uzak?"

Jungkook fısıldadı, nefesi Yoongi'nin boynunu yalayıp geçti. Jungkook'un nefesini teninde hissettiği anda onu korkunç bir hafifleme esir aldı.

"Buradan 7 saat kadar uzak. Üniversitenin farklı bölümleri var, bu nedenle buradan oraya seyahat etmek zorundayım, ama otobüsün geçtiği duraklardan biri bu ağaca yakın bir durak. Rotalarımızın kesiştiği tek durak. Tek problem zamanlarımızın uyuşmaması."

Jungkook'un elleri süzülerek Yoongi'nin boynuna sarıldı.

"Birbirimizi çok sık görmeyeceğiz, haftasonu dışında."

Jungkook başını salladı. Saçları Yoongi'nin yanağını okşadı. Yoongi Jungkook'a daha fazla yaklaşmak için dizlerinden destek alarak dikleşti.

"Mektup yazıp, tam bu ağacın altına bırakabiliriz diye düşündüm."

Jungkook'un dudağının kenarı seğirdi, Yoongi'nin dediklerine karşın gülümsemek istedi ama yapabilecek bir şey yoktu, gülümseyemiyordu. Sadece bir kere daha başını salladı. Yarın Yoongi gidiyordu, Jungkook için bir gün çok kısa bir süreydi. Yoongi ile biraz daha fazla zaman geçirmek istiyordu.

"Fırsatım olduğunda seni arayacağım, ama sana mektup da yazmak istiyorum. Bu yüzden hızlıca bu durakta ineceğim ve mektubu buraya bırakıp tekrar döneceğim. Okula gitmeden önce alabilirsin."

Yoongi'nin sözleri, gözlerini kapatıp yüzünü Jungkook'un saçlarına gömüp koklamasıyla boğuk çıktı.

Jungkook başını salladı ve kollarını Yoongi'nin boynuna sıkıca sardı.

Yoongi boynunda bir ıslaklık hissetti. Yağmur yağdığını düşündü ve yukarıya baktı. Yağmur yağmıyordu. Yanılmıştı.

Başka bir ıslaklık daha hissetti, ve bir tane daha.

Jungkook ağlıyordu.

Yoongi dudaklarını Jungkook'un alnına bastırdı ve yakasına yapışıp hıçkırıklarla ağlayan çocuğu çaresizlikle sarstı.

/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\

Yaklaşık iki haftadır bölüm yayınlayamadım, üzgünüm. Sınavlarım vardı ve çevirmeye fırsat bulamadım...

(I haven't been able to post the episode for about two weeks, sorry. I had exams and i didn't have the opportunity to translate...)

Willow Tree/YoonKook✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin