ATEŞ DEMİR
Ne garip bir duyguydu öfke. Sana karşındakini bir düşman gibi gösteriyor. Ve sinsice senin onu yok etmeni bekliyordu seni yok ederken. Senin o anlığına ele geçiriyordu.
Tek hissetiğim öfkeydi. Her kelimesinde artan öfke... Karşımdaki babamdı benim. Nasıl böyle bir şey yapmamı beklerdi benden?
Akşam yemeği için geldiğimiz bu restorant da hayatımın mâhf oluşunu dinliyordum ağzından. Babama olan tüm güvenim yerlebir olmuştu. Benim hayatımla ilgili böyle bir kararı nasıl verebilirdi. Söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum.O kadar öfkeli ve çaresizdimki.Oturduğum sandalyeye çakılıp ,kalmıştım sanki. Benden nasıl bu kadar kolay vazgeçmişti? Anlamıyordum.
Gözlerine baktığımda benden bir cevap beklediğini gördüm.
"Bir şey söylemeyecekmisin Ateş?"dedi. Çıkan sesinin sakinliğinde anladığım kadarıyla benim öfkelendiğimi anlamıştı. Sanki benden gelecek her türlü tepkiye karşı hazırlanmış gibiydi...
Ne dememi bekliyordu? Bana diyecek hiçbir şey bırakmamıştı. Kendisi benim yerime söylemişti söyleyeceğini. İş işten çoktan geçmiş ve bana rızam olup olmadığımı mı suruyordu bir de? Göz göre göre ateşe atıyordu beni. Bu benim hayatımdı ve babam hayatımla ilgili böyle önemli bir kararı benim yerime vermişti. Ve bunu en son ben öğreniyordum. İnanamıyordum duyduklarıma.
Çoktan verilmiş bir söz ve istemediğim bir hayat bırakmıştı avuçlarıma. Bunun üstüne birde benden bir şeyler söylenemi bekliyordu. Kendime hakim olmaya çalışıyordum. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu. İçimde ki öfke gitgide beni sarıyordu. Daha fazla burada kalmamalıyım. Yoksa pişman olabileceğim şeyler yapabilirdim. Hızlı bir şekilde çantamı aldım ve ayağa kalktım. Suratına son kez baktıktan sonra arkamı döndüm ve çıkışa doğru yürdüm.
"Kızım nereye gidiyorsun? Ateş!..." diye sesleniyordu arkamdan. Çantamın içinden arabamın anahtarını çıkardım.
Ona karşı ilk saygısızlığımdı. Bunca zaman onun her istediğini yapmıştım. Hemde en iyi şekilde. Sırf onu memnun edebilmek için istediği silah, döğüş gibi saçma sapan dersler aldım. Bunun yanında okuduğum okulları birincilikle bitirdim. Ama her şey boşunaymış. Bunca emeğin sonucu bu. Beni hiç tanımadığım bir adamla evlendirmek. Beni bunun için mi yetiştirdi?
Dışarıya çıkar çıkmaz arabama bindim çantamı yan koltuğa fırlattım ve anahtarı kontağa yerleştirip çevirdim. Araba çalışınca oradan uzaklaştım.
Çok kızmıştım babama. Kendimi yiyip bitiriyordum. "Neden?"diye. Gaza bastım ve arabaları hızlı bir şekilde birer birer sollamaya başladım. Yola çıktığımdan beri hiç durmadan çalıyordu telefonum. Arayan babamdı.Telefonu açmadıkça da, çaldırmaya devam edecekti. Şu anda açmaya hiç niyetim yoktu. Çünkü bundan sonra diyeceği hiçbirşey umrumda değildi. Onun sesini bile duymak istemiyordum. Gaza daha da bastım. Nereye gideceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu.
Önüme çıkan kamyonu da sollamamla aniden, bir tır çıktı karşıma. Nereden çıktığını anlayamadım. Nasıl böyle bir hata yapardım. Paniğe kapılmıştım. Ayağım firende ,direksiyonu sağ şeride kırsamda çok geçti. Başaramamıştım. Tıra çoktan arkadan çarpmıştım. Ön camın kırılması ile gözlerimi kapadım ve ellerim istemsizce yüzüme gitti. Kendimi korumak için. Savrulmanın etkisiyle, başımı bir yere çarptım ve son hatırladığım canım çok yanıyor olmasıydı...
***
~KENAN HANZADE ~
Saat on'du ve hava çoktan kararmıştı. Benim holdingdeki işlerim daha bitmemişti. Odamda oturmuş bir ay sonra katılacağımız ihalenin evraklarını inceliyordum. Kapım tıklatıklatılmasıyla başımı dosyadan kaldırıp kapıya baktım ve "Gir"dedim. Ve içeri Çetin girdi. Tam karşımda durdu. Kalemimi indirip ona baktım.