ATEŞ DEMİR
Gözlerimi açtığımda odamdaydım ve babam yanı başımda oturuyor ,eliyle saçlarımı okşuyordu. Uyandığımı fark edince elini saçımdan çekti. Gözlerimin içine bakarak bana iyi olup olmadığımı sordu.
"İyimisin Ateş? "
Sesim yorgun çıkımıştı. Canım yanıyordu. Aklıma son yaşananlar gelmişti. Kaza anı ve öncesi. Benden istediği şey yüzünden bu hale gelmiştim. Sorduğu soruya cevap vermek şöyle dursun yüzünü bile görmek istemiyordum. Başımı onun olmadığı bir köşeye çevirdim.
Cevap alamayacağını alamayınca baş ucumdan kalktı. Odadan çıkacağını sandım ama adımlarının sesi durdu ve konuşmaya başladı.
"Kaza yaptığını öğrendiğimde çok korktum. Neyse ki durumun iyi. Böyle bir kazayı sıyrıklarla ve bileğinde ufak bir çatlakla atlattığın için şanslısın. Beni çok korkuttun. "dedi. Ne şans ama.... Şu saatten sonra benim için şans yanlızca ölüm olur. Babamın bana dayattığı evliliği istemiyordum. Gözüm duvardaki saate kaydı saat 00.30 du. Kısa süren sessizliğin ardından babam konuşmaya devam etti.
"Bak! Ateş..... Bir daha böyle bir şey yaşansın istemiyorum!... Sana zarar gelmesini en son isteyeceğim şey. Bundan sonra daha dikkatli hareket etmeni istiyorum." uyardı. Kapının kolununun sesi duydum. Sanırım gidecekti. Anlayamıyordum. Ona baktım aklımda dönüp duran tek soruyla.
"Neden? Madem değerliyim. Madem bana zarar gelmesini istemiyorsun. Neden?!! Neden evlenmemi istiyorsun?"dedim. Söylediklerimi arkasını dönmeden durup dinledi. Kısa bir sessizliğin ardından , konuştu.
"Kendini toparladıktan sonar konuşuruz. Hastaneden çıkalı çok olmadı. Şimdilik dinlen..." dedi ve odadan çıktı.
Benim dinlenmeye ihtiyacım yoktu. Ne de vakit kaybetmeye. Daha fazla burada kalamazdım. Soruma vereceği hiçbir cevap beni tatmin edemezde zaten. Ne derse desin beni hiç tanımadığım bir adamla evlendirmenin tatmin edici hiçbir açıklaması yoktu. Gitmeliydim ,en azından birkaç haftalığına buralardan uzaklaşmalıydım. Ve sonra da bu durumdan bir şekilde kurtulmanın yolunu bulmalıydım.
Üzerimdeki yorganı kenara çekmek için elimi oynattığımda sargılı bileğime inanılmaz bir ağrı saplandı. Bir müddet acıdan hareket edemedim. Bileğimin ağrısı hafifledikten sonra yataktan kalktım. Önce üzerimi değiştirip düzgün bir şeyler giymeliydim. Sonrada birkaç eşya alıp ayrılacaktım bu evden. Gardırobumun önüne gitmek için adım attım. O acıyla ağzımdan bastırmaya çalıştığım ufak bir inilti çıktı.
Canımın bu kadar yanacağını tahmin etmiyordum. Her hareketimde canım yanıyordu. Ama katlanabilirdim. Zaten sonrasında alışırdım acıya. Yavaş yavaş gardırobuma doğru yürüdüm, önüne geldiğimde kapısını açıp, içinden giyinecek birşeyler çıkardım. Ardından banyoya geçtim , üzerimdeki eşofmanları çıkardım ve gardıropdan aldığım kıyafetleri giyindim. Yüksek bel bir kotpantolon , bol bir tişört ve deri bir ceket giyinmiştim. Odama geri geçtim ve saate baktım. Bir olmuştu. Daha fazla vakit kaybetmeden silahıma , telefonuma ve diğer eşyalarıma bakınmaya başladım. Silahım masamın üzerindeydi ve diğer eşyalarımda oradaydı. Elime aldığım sırt çantasıyla masaya gittim. Kimliğimi ,kıredi kartlarımı çantaya yerleştirdim. Telefonumun ekranı kırılmıştı ve çalışmıyordu. İçinden sim kartımı çıkardım ve kartı çataya koydum. Ardından silahımı elime aldım.
Bu silahı babam bana üniverste ikinci sınıfa giderken ,tam onsekiz yaşıma girdiğimde doğumgünümde hediye etmişti. Altın kaplama ve sol yanında, namlunun ucunun yakınında adım yazıyordu. Benim ilk silahımdı. Ardından tabancayı belime yerleştirdim. Tek elle hareket etmek zordu. Eğilip masanın en altındaki çekmeceyi açtım. İçinden bir miktar nakit vardı. Parayı alıp çantama koyduktan sonra odadan çıktım. Odam üst katta olduğu için merdivenlerden inmem gerekiyordu. Merdivenlere yöneldim ve aşağıya inmeye başladım her basamakta canım oldukça yanıyordu. Dış kapıya doğru yöneldim. O sırada babamın sesi yükseldi oturma odasından.