İçimdeki Şeytan Sessizleşiyor

31 3 0
                                    

Marjie'nin dediği gibi alışverişe çıkmıştım ancak odamı güzelleştirmek veya eğlence olsun diye değildi. Amacım kafamı dağıtmak ve içimdeki şeytanın bana verdiği kahrolası fikri kafamdan atabilmekti. Pek başarılı olamadım aslında. İçimdeki o iğrenç duygu büyüdükçe büyüdü ve Marjie'yi öldürmeyi düşünmeye başladım. Ancak böyle bir şeyi yapamazdım. Yani bir nevi yeni kazandığım ve tek olan ailemi öldürecektim. Sadece mevki için benim hayatımı kurtaran kadını öldürecektim. Ancak aklım daha plan yapmadan ben kendimi bu fikirden uzaklaştırmak için Channel'e daldım. Önceden beş kat fazla maaş aldığımdan artık buraya rahatlıkla girebilirim diyevdüşündüm. Ne de olsa ben Qverta'nın mudur yardımcısı olmuştum. Kapıdan emin adımlarla girdim. Uzun zamandır gözüme kestirdiğim ancak almaya bir turlu cüzdanım el vermeyen çantanın yanına gittim. Ve hiçbir tereddüt yaşamadan onu aldım. Bunun beni rahatlatacağını aklımın Marjie'ye biraz da olsa minnettar olmasını sağlarım diye düşünmüştüm ancak hiç de başarılı olduğum söylenemez. Ama genede buraya gelme amacıma ulaşmıştım. Odam için gerçekten güzel malzemeler almıştım. Siyah kalem kutumla uyumlu parlak siyah kalemler, gri ve gümüş dosyalar, raflar için küçük biblolar ve içine hangi fotoğrafı koyacağımı bile bilmememe rağmen aldığım çerçeveler. Belki odamın güzel olması aklımdaki bu iğrenç düşünceyi atardı.

Apar topar studyoma girdim. Salondaki deri kahverengi koltuğa kendimi attım. Bugünden sonra biraz dinlenmeye ihitiyacım vardı. Ancak bu pek mümkün değil gibiydi. Koltuğa kendimi atalı iki dakika olmamıştı ki telefonum çaldı. Arayan Marjie'ydi. Kahretsin Marjie. Gerçekten mi? Şimdi mi? Benim aklımdan bu düşünceler geçerken mi? Ancak kimseye bir şey belli etmemem gerektiğini biliyordum. Yoksa bırak en üst düzeyi şimdiki mevkimi kaybederdim. En kötüsü ise akıl hastanesine giderdim. Daha fazla şüphe vermemek için derin bir nefes alıp telefonu açtım. "Alo, Marjie hayatım. Nasıl yardımcı olabilirim?" Biraz fazla mı şüpheci olmuştu yani "hayatım" demiştim ancak aşdığım yanıt pozitif olunca rahatladım. "Kendini işinle bütünleştirebilmene sevindim, hayatım. Seni yarın akşamki partide görebilir miyim acaba?" Hayatımı biraz baskılı söylemişti ancak genede hiç şüphe çekmiyordu. Ayrıca Marjie ile yakınlaşabilmek için muhteşem bir fırsattı. "Tabiki de hayatım." dedim gülerek. Artık hayatım bizim bir nevi özel komik seslenmemiz olmuştu. Harika neredeyse yakınlaşmıştık. "Öyleyse seni yarın iş çıkışından bir saat sonra alırım. Anlaştık mı hayatım?" "Tabiki de. Bir saat sonra. Hayatım" dedim ve kapattık. Ancak kapattıktan sonra aklıma gelen bir soru olmuştu. Biz hangi partiye gidecektik? Sanırım bunu yarın öğreneceğim dedim kendi kendime ve giyinme odama gidip parti için uygun bir elbise seçmeye karar verdim. Uygun olduğu kadar iddalıda olmalıydı. Bu yuzden özel kılıfında olan kırmızı elbisemi çıkardım. Bunu üvey annemin ikinci düğünü için almıştık. İki kocasını da tanıyorum. İkiside iyi adamlardı. Ancak ilkinden ayrılmakla iyi yaptığını inkar edemem. Gene de ikinci kez evlenmekle... Bilemiyorum. Artık benim sorunum değil. Elbiseye tekrardan hayranlıkla baktım. Kısa kırmızı ve kolları tuldendi. Belinde büyük parlak kırmızı bir kurdela vardı. Elbise çok sade olduğu için kurdela ona iddaa katıyordu. Altıma da siyah mat kilotlu çoraplar giyecektim. Ayağıma ise parlak gümüş ince topuklu ayakkabı. Elbise straplezdi. Bu yüzden boynuma (gene üvey annemin düğünü için aldığım) gerdanlığımı takacaktım. Ayakkabılarımla gerdanlık bütünlük oluşturuyordu. İkisinide hep aynanda takmıştım ve çok seviyordum. Çünkü ne çok iddaalı ne de çok sadeydiler. Tam bir parti içindiler. Bende parti için hazırdım. Gelincede mat kırmızı bir ruj sürüp rimel çeksem yeterdi. Parti hazırlığımıda yaptıktan sonra yatağıma geçtim. Yumuşak güzel yatağıma...

Sabah uyandığımda bir mudur yardımcısı gibi giyinmem gerektiğini biliyordum. Bu yüzden lacivert ve çizgili pantalonumu üzerimede beyaz gömleğimi geçirdim. Kahverengi saçlarımı at kuyruğu yaptım ve yeşil gözlerimin kaybolmasını sağlayan DG güneş gözlüğümü taktım. Bu gün fotoğraf çekimi vardı ve yeni stajerimle tanışıcaktım. Biraz yoğun bir gün olacak gibiydi. Ama heyecanlıydım. Stajerimin olduğu gibi benimde ilk günümdü. Tuhaf. Studyomun olduğu binanın aşağısındaki kafeden bir americano ve meyveli yoğurt aldım. Ardından ofisimin yolunu tuttum. Binadan içeri girerken arkamdan ses seslendi. "Bayan MG!". Arkamı döndüğümde belki yırmılerinin başında, kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, esmer tenli, zayıf, biraz sakal bırakmış ve üzerinde kahverengi pantalonla siyah V yaka bir t-shirt vardı. Boynunda da ona renk katan kırmızı, ince, örgü bir kumaş vardı. Elinde tuttuğu kırmızı dosyaları bana doğru uzatarak "Ben James, sizin stajerinizim." dedi. Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Evet benden büyük bir stajerim vardı. "Hey! James." dedim ve dosyaya uzandım. Dosyanın içini biraz incelediğimde 21 yaşında, amerikalı biri olduğunu anladım. Ancak soyadını görünce açıkcası şaşırdım. "McDrews?" dedim şaşkınlıkla. "Soyadın McDrews mu?" "Evet Bayan MG." dedi çekinerek. Ona neden burada olduğunu sordum çünkü McDrews ailesinin Washington'da, New Orleans'te, L.A'de ve bir çok yerde çok tutulan sosyetik restorantları vardı. Ve bildiğim bütün McDrews'lar ya işletmeci ya da çok şanlı aşçılar olurlardı ancak karşımda modayla ilgilenen bir McDrews vardı. Bu açıkcası beni bayağı etkilemişti. James'e dönerek " Beni etkilediğini söylemem lazım. Hayallerin için paradan vazgeçmek... Çok nadir görülür." dedim ancak James "Ne kadar teşekkür etsem az ancak paradan vazgeçmiş sayılmam. Babamla bir çeşit anlaşma yaptık. Eğer başarılı olursam beni destekleyecek ancak olamazsam L.A'deki lokantayı ben işleteceğim." dedi üzgün bür sesle bende bunu üzerine ne kadar süresi olduğunu sordum. Bir yıl dedi. Bir yıl mı? Gerçekten mi bir yılda kim başarılı olur diye düşünürken kendimi hatırladım. Yani ben dokuzuncu ayda stajerlikten mudur yardımcısı olmuştum. Bunu James'e söylediğimde umutlandığını gördüm. Ancak hala yaşımı sormaması bana biraz garip gelmişti. Sonuçta ondan küçük olduğum kesinlikle biliyordu. Ben bir hafta sonra on dokuzuma girecektim oysa... James bana kapıyı açtı ve içeri girdik. Asönsere doğru giderken konuşmaya başladık. Söze ilk ben başladım çünkü gerçekten meraklanmıştım.

MilyonerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin