Abim bizden daha soğuk kanlıydı bu yaşananlar kaşısında. Öyle çabuk kabullenmiş ki başımıza gelecek felaketleri, şimdiden teselli etme görevini üstleniyordu. Ellerini yavaşça omzumdan çekti ve bizi sakinleştirmek için harekete geçti.
Mutfağı gösterip oraya gidelim diye elleriyle işaret ediyordu. Biraz olsun toparlanıp abimin arkasından mutfağa doğru yürümeye başladık.
- Hadi artık silin şu gözyaşlarınızı. Anne bak bizim başımızın tatlı belası geldi üzülmek yok.
Gerçekten bu evde üzülmek diye bir şey yok muydu yoksa abim bir anlık bi dalgınlıkla mı söyledi?
Ailemin yüzündeki umutsuzluk çaresiz halleri benim yüreğimi deldi. O canavara olan kinim her dakika biraz daha artıyordu. Sinirden boynumdaki şah damarlardan biri patlayacak gibi hissettim. Kalbim sanki boğazımda atıyordu.
Elim kolum bağlı gibi bir şey yapmadan öylece sessiz soluksuz izlemek vicdanıma yüreğime ve benliğime ağır geliyordu artık.
Mutfağa geçtik oturduk. 6 kişilik aile boyu gösterişli masaya. Oturduğum koltuğun karşısında annem yanında abim ve çaprazında kardeşim vardı. Bu evi yabancı birinin evi gibi anlatıyorum çünkü hiç bir zaman benimsemedim. Neyse gecenin 3 buçuğu olmuş ama gözlerimizde uyku yok keder var. Annem kendini unutup bana odaklanıyor.
- Kızım hoşgeldin yavrum. Yolculuğun nasıl geçti? Rahat gelebildin mi peki? Aç mısın bir şeyler hazırlamamı ister misin?
Ahhh saçının teline dünyayı bedel ettiğim meleğim benim. Ben size açım sevgiye açım ben huzura açım. Kendini hiç düşünmez misin sen güzel yürekli kadın? Sahi ne zaman kendini düşündün ki bendeki de soru boşver. İçimde düğüm düğüm oluyor annemin her sözü. O konuştukça ben hayret ediyorum nasıl beceriyordu böyle sakin olup hala bizim için çabalamayı?
- Yok anne sağol ben otobüste bir şeyler yedim canım istemiyor. Yalana bak uyuyarak geldin ya ne ara yedin Nergis hanım. İç sesim harekete geçti yine.
- İyi o zaman sen biraz dinlen yol yorgunusun. Hadi sizde odanıza okulunuz var işiniz var.
Biribimize iyi geceler dedikten sonra mutfaktan çıkıyorduk. O sırada annemin kolunu tutup çekerek odama götürdüm. Koridorun sonundaki oda benimdi.
Odam geniş ve ferahtı. Çift kişilik yatağım kapıdan girince tam karşıdaydı. Pencereye yakın, prize uzak. Yatağın karşısında kıyafet dolabı vardı. Onun yanında masa sandalye takımı vardı. Odanın içinde banyo da vardı.
- Hayırdır kızım geç oldu uyu artık dedi gözlerini kaçıracak. Biliyor çünkü ne soracağımı.
- Bu sefer hangi sudan sebepten dolayı bu hale getirdi sizi o vicdansız? Derdi nedir yıllardır bizimle? Biz onun ailesiyiz düşmanı değil. Sizi görmenin heyecanıyla geldim buraya. Belki bu defa insafa gelmiştir dedim. Ama yok! Şu hale bak.
- Kızım şimdi duyar sessiz ol. Sakinleş birazcık otur şu sandalyeye.
- Duysun yeter korkum yok. Ben artık bıktım içimde korkuyla yaşamaktan. Onca zaman geçti ama senin o kocan olacak canavarda tek bir değişme yok.
- Kızım sabredelim Allah büyük elbet o da yaptıklarının cezasını çekecek. Ben dua ediyorum onun için. Allah onu ıslah etsin diye yalvarıyorum.
- Bu canavarda kalp yok neyine dua ediyorsun anne? O bildiğin psikopat.
- Neyse hadi yavrum artık uyu sende dinlen. Gelir gelmez keşke bizi bu halde görmeseydin.
- Acıyor mu canın? Allah'ım nasıl bir soru yarabbim. Acımaz mı acır tabi. Ne diyeceğimi bilemeden yüzündeki morluklara bakıyordum.
- Azcık acıyordu geçti. Sen bunları düşünme hadi iyi geceler evine hoşgeldin, dedi beni yatağıma yatırıp yorganı üstüme örtüp yanağımdan ellerimden öptü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇ GİBİ (Yarım Kalmışlığa)
Novela JuvenilNERGİS KAHRAMAN; Fazlaca asi, çok duygusal ama asla dışa vurmayan inatçı keçinin teki. Özünde iyi niyetli ama yanlış anlaşılmaya müsait bir yapıya sahip. ANIL KARAPAŞAOĞLU; Kendi halinde takılan, biraz maço, oldukça zengin ve sert mizaçlı beyefendi...