PAZARLIK

178 67 2
                                    

Kızıl uzun saçının yüzüne düşen bir tutamını eliyle hızla geriye itti. Birinden kaçıyor gibi bir hali vardı. Koşuyorlardı. Bahçedeyken yağan yağmurdan nasibini almış iki gencin eski kıyafetlerinden damlayan su koridorda arkalarında bıraktıkları nice izden bir tanesiydi sadece. Koşuyorlardı, sanki kendilerinden kaçan bir hayat vardı, yetieşemezlerse sonu olacaktı. Yorgundular, bunu fark edemeyecek kadar da genç ve meşgul. Koştular, ve nihayetinde ayaklarının getirdiği, ve aslında olmaları gereken yerdeydiler. Evvelden durdular kapının önünde. En baştan beri ihtiyaçları olan şeyi, ve sanki koşarken biraz da unuttukları şeyi yaptılar: içlerine çektikleri son nefesleriymiş gibi yorgun ama bir o kadar da hayat dolu bir nefes aldılar , akciğerlerinin aldığı hava kapasitesini ölçercesine. Bir çift siyah göz bir çift su yeşili göze takıldı ardından. Kenetlenmişti bakışları. Durdular öylece. Yeşil gözler bozdu ardından bu büyüyü. Kapıya baktılar yeniden. Siyah göz, tırnakları kemirilmiş elini kapıya doğru kaldırdı. Yavaşca vurdu iki defa . Ve beklediler öylece kapıda, ta ki sert ama şefkatli bir ses "Giriniz" diyene kadar.

"Afedersiniz Bayan, bir sorunumuz var." dedi siyah gözlü. Cevap bekledi bir süre. Bir şeyler, söylenmesi gereken bir şeyler bekledi. Yaşlı kadın büyük ahşap görünümlü duvarları olan bu soluk ve sessiz odayı bir az olsun renk verecek, ışık verecek, belki de umut verecek pencereye dönmüştü yüzünü. Pencerenin gerisinde ne gördüğü muamma. Ellerini kenetlemişti arkadan kalçasının üzerine salıvermişti. Başı dimdikti. Tıpkı bir heykel gibi buz gibi görünüyordu bedeni, bir o kadar da bir heykeli aratmayacak kadar da renksiz ve hareketsiz. Cevap bekliyordu hala siyah gözlü olanı. Fark etmiş olmalıydı bunu yaşlı kadın. Gayriihtiyari bir tebessüm kondu aniden dudaklarına. İki gence döndü yüzünü. Kıpırdamaya başladı üzerindeki ruju taşımaya hali kalmamış dudakları.

" Aşı oldunuz değil mi Eric? Ha Victoria?"

" Olduk Bayan. Ve sorunumuz da tam olarak bu." dedi yeşil gözlü. Keten elbisesinin kollarını parmaklarının ucuna kadar çekti. Üşümüştü.

" Ne gibi bir sorun bu Bayan Morgan ?"

" O aşıyı olduk Bayan, ancak vücudumuza yerleşmeyi tamamlamadığı şu 4 günde o lanet olası zehiri tekrar dışarı atmak şartıyla. Uzatmayacağım Bayan. Bunu yapabilecek tek kişi sizsiniz. Ve şuan yapmak zorundasınız. Çünkü siz de sanıldığının aksine öğretmen olunca atmadınız bu zehri vücudunuzdan. Bu aşı size yapıldığı gün uzaklaştırdınız bu aşıyı kendinizden. Ve şansa bakın ki kimse bilmiyor bunu. Siz, ben, Victoria ve Tanrı. Bunun ortaya çıkması başınıza mal olur diye biliyorum Bayan. Yeterince açık konuşuyorum öyle değil mi? Bu aşıyı alın bedenimizden, biz de tüm bildiklerimizi unutalım. Gayet iyi bir pazarlık ha , Bayan?" dedi siyah gözlü ,Eric.

" Siz , ikiniz, beni tehdit mi ediyorsunuz ?" Yaşlı kadının yüzündeki tebessüm aniden uçmuştu. Bir adım daha yaklaştı çocuklara.

"Imm, evet sanırım öyle bir şey yapıyoruz Bayan ama sizin bunu önemsemeniz gerekmez. Sadece alın şu zehri bizden, biz de bedenimizin ruhumuzu taşımayı bırakana kadar susalım." dedi yeşil gözlü, Victoria , olabildiği en arsız haliyle.

"Neden o aşıyı uzaklaştırmak istiyorsunuz kendinizden?"

"Çünkü biz diğer klonların aksine köle değiliz Bayan!" yine Victoria'ya aitti bu hırçın ses.

"Ölme riskini göze aldınız mı peki sizi küçük hürler!"

" Köle gibi bir yaşamdan kurtulmak için risk almamız gerekiyorsa bu risk hayatımıza bile sebep olsa razıyız Bayan. Yeter ki yapın şunu artık!" dedi Eric hem kendisi hem de Victoria adına.

" Ah, Tanrım! Beni ne kadar zor durumda bıraktığınızı biliyor musunuz sizi aptallar! Evet, ben tam sizin yaşınızdayken tam aşının koluma değdiği gün atmıştım onu bedenimden. Ama benim bir amacım vardı. Sizin gibi sadece bildiğim ufak tefek şeylerle bir ' ben köle değilim' gibisinden laflar değildi benim inancımın amacı. Benim gerçekten ama gerçekten bir planım vardı. Ve tarifsiz acılar sonucu o aşıyı vücüdumdan attıktan sonra yemin ettim kendime, asla dönmeyeceğim bu yoldan diye. Ama sizin böyle bir..."

"Saçmalamayı kesin Bayan. Eğer o yeminnize sadık kalsaydınız şuan klonlara susmayı , kabullenmeyi öğreten bir okulda müdire olmazdınız. Lütfen kesin bu saçmalığı!" diye yaşlı kadının sözünü kesmişti Victoria. Yaşlı kadın, bir an düşecekmiş gibi olsa da hemen yanındaki masayı tutabilmişti güç bela. 2-3 adım geri gitti ve masasının kenarları soyulmuş siyah sandalyesine çöktü. Elinden geldiğince devam etmeye çalıştı:

" Yeminimden bir an olsun vazgeçmedim, sadece bir an için bile! Sakın bir daha bana henüz 15 yıllık çocuk tecrübelerinle beni hiç tanımadan yeminine uymadın deme. Ben o yeminime şu sandalyede otururken de uyuyorum, Victoria. Unutma, hala yaşıyorum. Demek ki hala bitirmediğim bazı işlerim var."

"Siz bize, biz size yardım edelim Bayan. Ancak birlik olursak başarabiliriz. Lütfen yardım edin bize, yani tüm klonlara."

"Her ne kadar beni tehdit etseniz de benim de bazı şartlarım var. Birincisi kimse aramızda geçen bu konuşmaları ve sizin aşıdan kurtulduğunuzu bilmeyecek. İkincisi o aşıdan kurtulunca bir daha asla ama asla benle ilgili kozunuzu oynamayacaksınız. Kısacası sonsuza dek unutacaksınız. Ve son olarak, o aşıyı sizden aldığım andan itibaren benden habersiz geçin bir plan yapmayı , nefes bile almayacaksınız. Kabul ettiyseniz, başlayalım..."

" Wow! " dedi Victoria. " Yani insanların kölesi olmaktan kurtulup bir klonun kölesi olacağız ha , Bayan? "

"Kısmen doğru, yani insanların kölesi olmaktan kurtulacaksınız ama benim kölem olmayacaksınız. Kabul ettiyseniz başlayalım artık?"

Eric ve Victoria birbirlerine baktılar. Siyah gözden yeşil göze , yeşil gözden siyah göze akan bir bağ vardı. Sanki ağızları , dilleri yersiz yere yaratılmıştı bedenlerinde. Gözleri onlara yetiyordu konuşmak için. Siyah göz tereddütlüydü. Yeşil göz ise bir an önce bitsin diyordu. Gözler bir süre daha kenetlendi birbirlerine. Ve nihayetinde karar kılındı:

" Çıkar şu aşıyı bedenimizden. "

KLONBİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin