———
Sinan'ın attığı adrese doğru yola çıkmıştım. Ona doğum günüm olduğunu söylemiştim ama hiçbir zaman bu günü kutlayan ya da önemseyen biri olmamıştım. Ama şuan heyecanlıydım. Doğduğum günden beri kazandığım en iyi şey Sinan olduğuna dolayıydı bu heyecanım. Bu zamana kadar kendimi aşık olunabilecek biri olarak görmemiştim. Kimse olmamıştı da. Yani ben öyle sanıyordum. Sinan gibi birine sahiptim şimdi. Onun varlığı anlatılacak gibi değildi. Nasıl desem? Kendimi dolu hissediyordum. Varlığım şimdi tamamlanmış gibiydi. Sanırım ben onu sevmeye başladığım gün doğmuştum.
Adrese gelip arabadan indiğimde onu görmeyi bekliyordum ama yoktu. Dejavu hissi bedenimi sararken korkmaya başlamıştım. Ama kötü bir şeyin olmayacağının da bilincindeydim. Issız bir yerde yine ağaçların arasında olabilirdim ama akşam üstünün alacalığında ilerdeki ışığı görebiliyordum.
O ışığa doğru yürüdüm. Ortada bir masa, üstünde çok da güzel görünmeyen bir pasta ve bir şişe şarap. Beni büyüleyen bunlar değildi ama etraftaki ağaçların üzerine gelişigüzel yerleştirilmiş turuncu lambalardı.
Gözlerimi onlardan alamıyordum. Ta ki bir ağaca yaslanmış beni izleyen adamı görene kadar. Güzeldi. Üzerinde özendiği belli olan bir şekilde giydiği beyaz gömlek, altında siyah dar bir pantolon vardı. Onun beyaz gömlek giymesine ayrı bir takıntım vardı. Yeşil gözleri olduğundan daha güzel görünüyordu. Az önce beni büyüleyenin ağaçlar olduğunu söylemiştim ama yanılmışım. Sinan her haliyle beni büyüleyen yegane şeydi.
İkimizde salakça sırıtarak birbirimize bakmaya başladık. Aramızda büyük bir mesafe vardı ama yokmuş gibi hissediyordum. Ona bir adım attım. Bir adım da o attı. Her adımımız karşılıklıydı. Etrafımızdan kısık sesle bir müzik yayılıyordu. Şimdi hüngür hüngür ağlayabilirdim. Sonsuza kadar bu anda tıkılıp kalmak istiyordum.
Aramızdaki mesafe azaldı, azaldı. Sonunda ayaklarımız birbirine çarptığında durduk. Benden bir iki santim uzun boyuyla karşımdaydı. Yüzü yüzümden çok az uzaktaydı.
"İyi ki doğmuşsun. İyi ki varsın. İyi ki benimsin." dedi.
Elimi tutup kalbine yerleştirdi.
"İyi ki buradasın."
Dediğine sadece gülümseyebildim. Elimi kalbinden çekmeden dudaklarımızı birleştirdim. Yavaşça öpüyorduk birbirimizi. O alt dudağımı öperken ben üst dudağında soluklanıyordum. Nefes alarak öpüyorduk. Nefessiz kalıp da ayrılmak zorunda kalmayalım diye.
Dudaklarımız ayrıldığında bu sefer alınlarımız birleşti. Gözlerimiz birbirindeyken elini yanağıma koyup okşamaya başladı. Gözümden alan bir damla yaş eline doğru süzüldüğünde yaşın aktığı çizgide parmağını dolaştırıp gözlerimi kuruladı.
"Ağlama." dedi fısıldayarak.
"Mutluyum." dedim.
"Ne olursa olsun ağlama. Benimleyken hep gül. O gözlerin dolsun istemiyorum."
Alnından ayrılmadan gülümseyerek kafamı salladım.
"Hadi pasta keselim." deyip elimi tutarak beni masaya doğru sürükledi.
Masanın önünde durduğumuzda eliyle pastayı gösterip "Senin için yaptım,nasıl? dedi. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Bu pasta gördüğüm en iğrenç görünümlü pasta olabilirdi. Tek katlı, yamuk yumuk, üstündeki muzlar kaymış kreması kendini koyvermişti.
"Çok güzel." dedim sonunda kahkahamı tutamayarak.
"Ama ya. O kadar uğraştım dalga geçme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akılsız [ texting ]
Short Story"Sana ulaşmak için her yolu denedim. Ben senin için benden vazgeçtim." // 29.01.2018