Ölümün Sen Hâli

1.9K 83 43
                                    

Satırlarıma yolunuzun düştüğü günün tarihini buraya karalayabilirsiniz... ♥

20.01.2024...


Gâyyâ'nın dünyadaki aksi, zihnimin eli kanlı, yüreği güzel hâyâlime ithâfen...

Nağmeleri hunharca yitirilen, gecenin kör zifiri senfonisi kulaklarımda çağıldarken kalçamı sabitlediğim beton zeminde huzursuzca hareket ettirdim. Ellerimi, mavi ışıklarla donatılı kalın halatlara doladım, metal iplerin ayazı, avuçiçlerimi karıncalandırmıştı.

Hava amansız bir ayazla boğuşuyordu.

Takvim yapraklarından çaresizce koparılan günler, kış mevsimin son haftalarına tekâbül etse de, baharın tellâlı cemreler sanki atmosfere teşrif etmemek için direniyordu.

Çıplak ayaklarımı salındırdığım asma köprünün altından bir arı kovanının ev sahipleri gibi aralıksız vızırtılarla birbirlerini peşisıra takip eden araçlara bakarken ince dudaklarımın benzi soluk etleri iki uca kavislendi.

Yükseklikten hep korkmuştum...

Avuçlarıma sabitlediğim halatlara itinalı bir nizamla dizili küçük mavi ışıklandırmaları, işaret parmağımın ucuyla atlamaksızın tek tek ziyaret ettim. Minik dikdörtgen şekillerdeki lambaların bedenlerindeki sıcaklık, tenimdeki buz kaplamalı zırhın gevşemesine yetmişti.

Soğuğu hiç sevmemiştim...

Hayır, sevmiştim!..

Yalnız bir kez ve son kez...

Zemherînin şakırtılı sillelerinden kabuk bağlamış dudaklarımdan firar eden sesli soluğumun akabinde göz kapaklarım irislerimi karaltıladı, kirpiklerimin koyu renk telleri düğümlendi. Parmağımın ucunda sabit kalan küçük mavi ışıklandırmalardan erişebileceğim en uzak noktadakinin minik ısısı, ruhumdaki kara kışa yöneldi.

Ruhum buz tutmuştu...

Kaburgalarımın kemik kapanlarında devasa kalıntılardaki tabakalar yayılmış, yüreğimi de beraberlerinde dondurmuştu...

Hislerim donmuş, buz bağlamıştı...

Uyuşmuş ve hissizleşmiştim...

O; bedenimi, ayazı; hislerimi katl'etmişti...

"Bu bir ölümdü..." diye fısıldadım, ses tellerime tıkanmış cılız tınımı temizlemeye uğraşmadan. "Bu düpedüz ölümdü..."

Ve O, benim katilimdi...

Yalnız, benim katilim...

Benliğime abanan takâtsizlik, bedenimi de karanlık bataklığına asılırken çırpınmadan çekildiğim dibe uyumla direnmedim.

"Mavi menekşe..."

Sağ omzumun yamacından kulaklarıma ilişen gür fısıltının aptal bir hâyâl olma ihtimâlini dâhi düşünmeden dudaklarımı genişçe kavislendirdim. Sağ kolumun en nârin damarından enjekte edilmiş kudretli bir doping kanıma karışmış gibi tâkâtimi kazandığımı hissettim. Göz kapaklarımın çetrefilli kördüğümünü bahşettiği cesaretin zerreleri ile araladım. Hârelerime yansıyan tek şey; arabaların çıplak ayaklarımın altından akıp giden sür'atli trafiğiydi.

Büyük asma köprünün ortasında kısmındaki beton korkuluğa oturmama rağmen, büyüleyici tonlayışını işitmesem gelişinden haberim olmayacaktı. Dudaklarımdaki tebessümü, hep yaptığım gibi bastıramadım. Kokusu; ciğerlerime her çavdığında, ayazı; tenime her iliştiğinde, gümüş grileri; fersiz mavilerimi her okşadığında olduğu gibi, tebessümlenmiş ifâdemi bozguna uğratamadım.

Bozguna uğrayan, yalnız direncimdi...

Ona zerre direnemeyen, direnmekten inatla gocunan direncim...

Ve direnmedi, direnemedim...

Köprünün beton korkuluğundaki bedenimin arkasında soluk alan ayaz bedeninin yakınlığını hissettiğimde dudaklarımı dişlerime sıkıca sapladım. Sıska bedenimin kaplamaktan aciz kaldığı betonun boşluğuna oturdu, uzun bacaklarını bedenimi mengenesinde kalacak hâlde iki yanımdan aşağı sarkıttı. Güçlü kollarını cılız belimden geçirdi, kemikli ve uzun parmakları varlığı belirsiz karnımın üzerine kapaklandı.

Yutkundum, yutkundu.

Yeni traşlı pürüzsüz çenesi, sol omzuma sabitlendiğinde yanağını yanağıma mühürledi. Göğüs kafesimin dayanıksız surlarının ardına gizli saklı inşa edilmiş kaçak bir hipodrom varmış ve dizginlenemez kısraklar durmaksızın koşturuyormuş gibi sıklaşan soluklarıma yetersiz gelen burun deliklerimin yanısıra araladığım dudaklarımdan da dökülen soluklarım, ayaza çarpıyor, buğulanıyordu. O'nun çürük birer et parçası gibi mor renk dudaklarının kalın etlilerinden atmosfere çarpan solukları; tıpkı bedenindeki ayaza delâlet edercesine buğulanmadan silikleşiyordu.

Teni, atmosferdeki ayazdan misliyle soğuktu...

Bir kalıp buz, devasa bir buzul dağı gibi...

Tıpkı, bir ceset gibi...

Sol yanağımdaki yanağını tenime sürterken karnımdaki ellerini daha çok bastırdı. Ve uzun soluklu bir nefesi burun deliklerinden ciğerlerine çekeledi.

"Biliyor musun, menekşe en kırılgan çiçektir." dedi, çehresindeki keskin kemikleri sarf ettiği kelimelerin etkisiyle tenimi yaracak sandım. Yanağının tenimden koptuğunu, ucu göğe meyilli düzgün burnunun tenimi okşadığını hissettim. Derin bir soluk asıldı, tenimden. Göz kapaklarının gümüş gri pençeleri gölgelediğini göremesem de uzun kirpiklerinin okşayışından fark ettim. Bir nefes daha asıldı, tenimden. "Kokusu tılsımlı ve eşsizdir." Durakaldı. "Ama dokunursan kırılır, boynunu büker, çiçeklerini döker ve bir kez daha açmaz."

"Seninki dünyanın en aptal menekşesi." derken boynumu sol tarafa kavislendirip yanağımı burnuna sürttüm. "Çokça da mazoşist bir menekşe." Dudaklarım belli belirsiz kıvrıldı. "Temaslarının ölüm vaad ettiğini bile bile ayazını arzuluyor. Çiçeklerini de varlığıyla birlikte kurban etmekten gocunmadan dokunmanı istiyor... İstiyorum." Titrek bir soluk aldım. "Senin menekşen dokunmazsan kırılıyor, Kâbil."

Mor etlilerinin kavislerinden yakutlar damlatan bir gökkuşağı gibi tebessümlendiğinde karnımdaki ellerinden birini havalandırdı, sağ avucu sağ yanağıma kapandı. "Benim menekşem..." derken avuçiçini tenine mühürledi. "Kırıldığın kadar kendimi kırarım. Uğruma öldüğünün misliyle uğruna ölürüm."

Yanağımdaki dokunuşu, yüzümü sol yanıma çevirmem için yönlendirdiğinde kar taneleri ile oyalanmış iri dudakları, ince dudaklarımı buz prangalara mâhkûm edilmiş bir zavallı gibi hapsetti.

Ölümün bürünebileceği en güzel hâline aşıktım ben...

Azrail'in ta kendisine sevdalı, zavallı bir fani.

Ve benim eşsiz ecelim...



"Soğuğu sevmeyen bir kadının, har ayazdan yaratılmış kar tanesine,

Karanlığa tutkun bir adamın, yürek kamaştıran yıldızlardan yaprakların donattığı mavi menekşeye aşkı..."



Ölümün Sen HâliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin