• İkinci Bölüm •

33.7K 1.7K 138
                                    

Poyraz

Saçımdaki yapışkan ve aynı derecede akışkan hamuru temizlemek çok zamanımı aldı. Neredeyse burnumdan soluyordum. Tamam, genelde de gergin bir adamdım ancak hiç tanımadığım bir kadının beni bu denli sinirlendirdiğini ilk kez görüyordum.

Duştan çıkıp Nehir'in benim için hazırladığı odada dolandım. Oda gayet güzeldi. Kendi evim tadilat olana kadar bir süre burada kalmam için Nehir'le anlaşmıştık. Kıyafet dolabına yönelip kendim için gerekli şeyleri çıkardım ve hızlıca üstümü giyindim.

Tazelenmiş hissediyordum. Takım elbise tam üzerime göreydi. Nehir işini biliyordu. Odadan çıkıp sağıma ve soluma baktım. Benim odam koridorun sonunda yer alıyordu ve sağ tarafta bir oda daha bulunuyordu. Odanın önünden geçerken, içeriden birkaç tıkırtı sesi duydum ve merakla kulak kesildim.

Bir süre sonra kapı açıldı ve güzel yeğenim Melek, bakış açıma girdi. "Dayı!" diye sevinçle bir çığlık attığında yere eğilip onu kucağıma aldım.

Küçük kollarını boynuma dolayıp yüzüme öpücükler kondurmaya başladı. Öpülmeyi, yakın temasları hiç sevmezdim ancak konu Melek olunca, bambaşka birisi oluyordum.

"Dur cadaloz, bitireceksin beni."

Melek gülerek bana baktı. "Sen bitmezsin ki dayı, kocamansın!"

"Hayır, ben kocaman değilim ama sen miniciksin."

Melek, düşünür gibi işaret parmağını şakağına yasladı ve ardından bilmiş bir şekilde başını iki yana salladı. "Hayır dayı, sen kocamansın. Öykü ablam büyük birisi ama sen onun yanında bile kocaman kalıyorsun. Yani ben minik değilim akıllım, sorun sende."

Keyfim, duyduğum isimle biraz kaçsa da, Melek'e bunu belli etmemeye çalıştım. Neydi bu kadında beni bu kadar sinirlendiren şey?

"Annen nerede?"

"Aşağıda hazırlanıyor. Anneanneme yemeğe gidecekmişiz."

Tekrar bakışlarım sağımdaki odaya kaydı. Bu odada tuhaf bir şey vardı sanki. Oraya girmek istiyordum.

"Burası senin odan mı, Melek?" diye sordum kucağımda duran, annesinin kopyası olan yeğenime.

"Hayır, burası Öykü ablamın odası."

Yok artık? Bir asistanın, patronunun evinde odası olması çok saçma değil miydi?

"Peki, sen içeride ne yapıyordun?"

Melek ağzını minik elleriyle kapatıp kıs kıs güldü. "Öykü abla bilekliğini burada unutmuş, onu bıraktım. Gelince alır odasından."

Melek'i yere indirip "Hadi sen annenin yanına git, ben de gelirim şimdi," dedim. Küçük kız mutluluk saçarak ilerledi ve gözden kayboldu.

İstemsizce odaya girdim. Oda benimkiyle aynı büyüklükteydi. Benzer eşyalar yerleştirilmişti ama etrafta birkaç kadınsı dokunuş vardı. Anlaşılan o baş belası kadın, burada çok sık kalıyordu. Neden ki? Merak ediyordum doğrusu.

Yatağın yanındaki komodinin üzerine bırakılmış olan, parlak bilekliği fark ettim. Biraz o tarafa yaklaştığımda, bilekliğin aralarında boşluk bırakılmadan parlak iri taşlarla, tam tur kaplandığını gördüm. Çok pahalı gibi görünüyordu. Ablam Nehir, bu kadına ne kadar maaş veriyordu ki? Acaba Melek'e çok sık mı bakıcılık yapıyordu? Bu sebeple çift maaş alıyor olabilir miydi? Ya da... Belki de bir aşığı vardı? Zengin bir âşık...

Komodinin üzerine eğilip, bilekliği elime aldım. Belki kusursuz bir imitasyondu, kim bilir? Ama yok, bu kesinlikle pahalı bir mücevher dükkânından çıkmaydı. El işçiliği göze çarpıyordu. Bu kadın ablamdan çift maaş bile alsa böyle bir bilekliği alabilmek için birkaç yıl çalışması gerekebilirdi. Kesinlikle hediye edilmişti. Kim tarafından? Sinir bozucu bir his dolandı içinde. Eğer aşığı almışsa ve bunu alabilecek parası varsa, bu çok klişe bir hediyeydi. Anne ya da babaların, kızlarına alacağı tarzda bir şeydi.

Bal Bela (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin