MİZANTROP

20.7K 391 84
                                    

Yağmur çiselerken pencereye bıraktığı izler küçük çocuğun ilgisini çekiyordu. Gözleri sürekli pencereye çarpan irili ufaklı yağmur damlacıkları ile annesi arasında gidip geliyordu. Odada annesinin ve onun nefes alışverişlerinden başka hiçbir ses yok denilecek gibiydi. Kaç aylık olduğunu tam kestiremediği kardeşi yanında mışıl mışıl uyuyordu. Hastane odasını esir almış enjeksiyon kokusu, küçük çocuğu rahatsız etse de annesinin yanında olduğu için buna göz yumuyor odadan çıkmıyordu. Pencereye değen yağmur damlaları irileşirken odaa ışıkla aydınlanınca korkmasına engel olamadı. O daha küçüktü, korkabilirdi. Neyseki her korktuğunda yanına koşabileceği bir annesi vardı. Buna şükrediyordu. Yeni öğrenmişti bu kelimeyi. Annesi ona gerçekten güzel şeyler öğretiyordu. Usulca açıp kapattığı gözlerinden uyku akıyordu. Ama uyumamak için direndi. Annesi ve kardeşi uyuyordu. Babası gelene kadar onların basında uyanık kalabilirdi.

Hastane odasının yeni takılmış olduğu belli olan kapısı ses çıkarmadan açıldı. Küçük çocuk gözlerini usulca kapıya çevirdi. Babasının geleceğini düşündüğü için kapıya bakarken yadırgamadı. Ama şu an yadırgayabilirdi.

Gelen babası değildi.

Beyaz önlük giymiş bir kadın odaya girdi. Kapıyı açık bırakmıştı. Küçük çocuk onun hemşire olduğunu bilebilecek yaştaydı. Yaslandığı koltukta dik oturdu. Gözleri hemşirenin üzerindeyken temkinliydi. Annesine kayan gözleri ışıldadı. Uyanmıştı. Yeniden ona bakıyor hatta tebessüm ediyordu. Dudaklarındaki o tanıdık gülümsemeyi gören çocuk ayaklanacaktı ki annesi elini kaldırarak gelmemesini işaret etti. Durdu, şaşırmıştı. Pencereye değen yağmur taneleri gittikçe artarken annesinin gözlerinden geçen ifadelere anlam veremiyordu. Hemşirenin cebine sıkıştırdığı iğneyi avcuna hapsettiğini gördü. Kaşları çatıldı. İğne saati miydi ?

Hemşireye kayan gözleri onu inceledi. Göbeği büyüktü. Hem de oldukça büyük. Ona bakınca dikatini ilk çeken şey orası olacak kadar. Bunun ne demek olduğunu bir kaç ay önce annesinde de gördüğü için biliyordu. Aslında küçük çocuk çok şey biliyordu. Sanki annesi onu olgunlaştırmak istiyor gibi her şeyi yavaş yavaş değil, oldukça hızlı öğretmişti. Sayı saymayı biliyordu. Hatta yazmayı da. Annesinin gösterdiği şeyleri hep çabuk öğrenmeyi denemişti. Çünkü annesini üzmeyi istemezdi. Kafasını iki yana sallayarak daldığı düşünceleri beyninden kovdu.

Hemşire hamileydi. Bu fark edilen bir ayrıntıydı. Açık kapıdan basını içeri sokan başka bir hemşireyi fark edince, zaten çatılı olan kaşları sanki daha fazla çatılabilirmiş gibi, iki kat daha çatıldı. Kafası karışmıştı.

" Hadi çabuk ol. " diye seslendi içerdeki hemşireye dışarıdan başını uzatan. Çocuk hemşirenin sesini beynine kazıdığından bi haberdi.

" Ta..tamam. " dediğini duydu içerdeki hemşirenin.

" Hadi ama, başhekim hızlı olun dedi, yakalanmak istemezsin değil mi ? "

Saklambaç mı oynuyorlardı ? Neyin yakalanmasıydı bu ? Onlar oyun oynayamayacak kadar büyük değil miydi ? Çocuğun gözleri iki hemşirenin üstünde gezinirken onları daha önce hiç görmediğini fark etti. Beynine kazınan yüzlerin yıllar sonra onun oyununun içinde tekleyeceği fikri şimdilik aklında bulunan bir seçenek değildi. İçerdeki hemşire annesine yaklaştı. Annesinin gözleri usulca ona döndü, ardından küçük oğluna baktı. Gülümsedi. Belki de bu gülümseme görüp görebileceği en güzel gülümsemeydi. Çocuk da gülümsedi. Annesi yalnızca dudaklarını kıkırdatarak 'Kardeşin sana emanet, ona iyi bak. ' deyip göz kırptı. Çocuk hevesle başını salladı. Annesi ne derse onu yapardı. Onu üzmek istemediği bir şeydi.

Hemşire annesinin koluna bağlı olan serumun içine elindeki iğneyi enjekte etti. Serum mu bitmişti ? Çocuk ayaklanacaktı ki annesinin bakışıyla yerine geri oturdu, durdu. Gözleri annesinin üstündeyken, annesinin gözlerini kapattığını gördü. Hemde kapatmadan önce kendisine gülümsemişti.

Sonra, bir ses duyuldu.

O ses yankı yaptı kulaklarında.

Bir alet ötüyordu. Kulak tırmalayıcı bir sesle öten alet kardeşini uyandıracaktı. Korktu, annesi ona emanet etmişti kardeşini değil mi ?

" Gidelim, çabuk. "

Hemşirelerden duyduğu sesler kulaklarına yabancı olduğu kadar aşinaydı da. Son kez baktı hemşirelere. İçeri giren hemşire arkasını dönemden hemen önce çocukla göz göze gelmişti

Çocuk o hemşireyi aklına kazıdı.

Anladı, o an kavradı herşeyi.

Dışarıda yağmur göğü inletircesine yağarken, kadından gözlerini ayırmadı. O aletler sesine devam ederken çocuğun aklından tek bir şey geçiyordu.

İNTİKAM

Annesi gözlerini kapatmıştı. Uyumadığını kavrayabilmişti. Hemşirede gezinen gözleri onun karnıma kaydı. Aklına kazıdığı tek kelime büyümekti. Bu anı unutmadan büyümek. Büyümek ve onun gözleri önünde annesine yapılanların cezasını onlara çektirmekti.

Beş yaşındaydı, o bunları düşünmek için fazla küçük değil miydi ?

Değildi, annesi onu olgunlaştırmıştı.

Yağmurlu bir günde , gök inlercesine yağmurunu akıttığı bir günde.. intikam almak dileğiyle... dudakları telaffuz etmese de bu cümleleri beynine ok misali takılmıştı.

O gün o hastane odasında bir anne hayata gözlerini yumdu. Hemde küçük oğlunun gözleri önünde.

Bir yangın o gün ilk alevlerini aldı, minicik bir kalbin derinliklerinde.

O minik kalbini, masumluğunu o gün orada bırakmış, erken yaşta olgunlaşmış duygusuz, annesinin intikamı için yaşamına devam eden bir adam olacaktı.

                                                09. 05. 2018
                                                        ~00.09~

MİZANTROP Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin