9. BÖLÜM: GÖREV

4.1K 174 13
                                    

Hayalperestsin, güzel hayaller peşinde..
Çok gençsin, yanlış insanlar kalbinde...

                9. BÖLÜM: GÖREV

Saatin tik tokları saniyeleri vuran sarkaca bağlı kara bulutları gökyüzüne tain ederken zihin bulutları onları eleyerek kendi dünyasında oluşturduğu kıvrımlarla beyne fırlatılan bir ok gibiydi.

Bağlacı olmayan cümleler, ucundaki ölümle yüzleşince kendini kurtarmak için çırpınan satır sonlarından ibaretti.

Ayağa kalkan geniş gövdesi gözlerimin önündeyken sesli nefeslerimin ardı arkası kesilmeyerek bana izdirabı yaşatmaya çalıştı. Kuruyan dudaklarım su içmenin iyi geleceğini düşünürken beni hayatla ölüm arasına sıkıştıran karaltı gözlerimin önünde baskı kurarak onun tehlikeli oyunun parçası olduğumu hatırlatmakta güçlük çekmedi.

" O kadın kim ? " diye sorarak önümde dikilen şahısa çevrilen göz bebeklerim yanlış soruyu dile getirdiğimin farkına varmış, beni uyarmak için elinden geleni yapmaya razıydı.

Siyahın en koyu tonu gözleri her zamanın aksine daha açık bir tonda bana bakarken şaşkınlık ruhumu dondurmuştu. " Seni ilgilendirmez, şimdilik sadece kadının yüzünü görmen yeterli. " diyerek adımlarını yönlendirerek salonun çıkışına doğru yürüdü. " Sen de kalk hazırlan. " diyerek bana ufak bir bakış attı.

Giyecek bir şeyimin olmayışı beni hareket dahi ettirmezken bunu söylemek için aralanan dudaklarım kurumasına son vermişti. " Benim giyecek bir şeyim yok. " dedim arkasından. Kapıdan çıkmak üzereydi ki arkasını dönerek tekrar benimle göz göze geldi. " Dolaba bak. " diyerek ilerlemeye başlayacağı sırada dudaklarım aralandı. " Hangi dolaba ? "

Sorduğum soruyu cevaplaması mümkün olamayacağı kadar mümkün de olabilirdi. O, anladığım kadarıyla fazla konuşmayı sevmiyordu. Zaten konuşsa bile kısa cümleler kuruyordu. Şimdi sorduğum soru kendimi çimdikleme hissi uyandırırken beni şaşırarak arkasını dönmeden cevap verdi. " Odada ki dolapta. " diyerek gözden kayboldu.

Onun gidişini izledikten sonra ben de oturduğum koltuktan kalkarak bana verdiği odaya gittim. Kapıyı arkamdan kapatırken odadaki büyük aynalı gayet şirin, gösterişten uzak ama bir o kadar da lüks görünen dolabın sürgülü kapısını açtım.

Gördüklerimle küçük dilimi yutmama ramak kalmıştı. Dolap tamamen doluydu. Askılık kısmında elbise, etek, gömlek varken tişörtler ve pantolonlar katlı bir şekilde aşağıdaydı. O kadar çok kıyafet vardı ki burada kıyafetler bir mağazanın ta kendisini oluşturabilirdi.

Bade 'nin olduğunu düşündüğüm kıyafetlere bir süre göz gezdirerek başkasının kıyafetini giymenin ne kadar doğru olduğunu düşündüm. Ama şuan giyecek bir giysimin olmadığı aklıma dank edince elime aldığım siyah pantolonun yanına bir de tişört alarak dolabı yavaşça kapattım.

Hayatımda hiç görmediğim kadar giysi bu dolapta varlığını sürdürürken daha fazla oyalanmamak için üzerimi çıkararak çıkarttığım pantolonu elime aldım. Giyeceğim sırada kenarındaki etiketi gözüme çarptı. Elimle tuttuğum etikette yazan fiyata bakınca biraz önce yutmadığım küçük dilim sonunda yutulacak kıvama gelmişti. Etikette ki fiyat o kadar pahalı bir fiyattı ki giymekten vazgeçecektim.

Pantolonun başına bir şey gelse benim ödeyemeyeceğim kadar pahalıydı. Kenarındaki amblemden anladığım kadarıyla markalıydı. Markalı demek zaten çok para demekti. Pantolonun hiç giyilmemiş olması bana garip gelirken daha fazla beklemeden üzerime geçirdim. Tişörtü de aynı şekilde geçirirken onu da etiketinin çıkarılmamış olduğunu gördüm.

MİZANTROP Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin