Saniyeler sırtında yük taşıyormuş gibi ilerlerken ela gözler tam gözlerimin içine bakıyordu. Korku ağzımda yutulmamış, yutulmaya cesaret edilemeyen lokmalar gibi birikmişti. Bir erkeğin gücü karşısında ezilmek, hissetmek isteyeceğim son duygu bile değildi. Fiziksel açıdan onun kadar güçlü olmasam da, kendimi korumaya yetecek kadar güce sahiptim. Ama kırılmaz bir demir gibi ağzımı kapatan eli ve bıraktığında elinde bir tutam saç kalacak kadar sert bir şekilde çektiği saçlarım bu gücü engellemeye yetecek en ufak şeylerden sadece birkaçıydı.
Kalbimin üzerine kırıntıları serpilmiş pişmanlık duygusunu en derinliklerine kadar hissedebiliyordum. Onları bir bütün haline getiren şey, içimdeki saf duygulardı. Zorunluluktan yaptığım bir çok şey vardı, her biri kalbimin üzerinde aynı yerde birikerek koskoca bir alanı kaplamışken, bir hata üzerine parçalara ayrılarak dağılmıştı ve onlar artık birer pişmanlık kırıntısıydı.
Gözlerime sert bir şekilde bakmaya devam ederken bana asırlar kadar gelen bir sürede tek kelime konuşmamıştı. Çaresizlikle bir yardım eli beklemek istemezken, içimde yeşeren, hiç tanımadığım birine karşı kin duygusu baş gösterdi. Kafasında dönen çarkların sesini duyabiliyordum ama ne düşündüğüne dair yüzünde hiçbir ize rastlamamıştım.
Dakikaların takip ettiği saniyelerde düşüncelerimi işgal eden Toprak'tı. Düşüncelerimin içinde dönen çarkların sesi, umut çanlarının sesini bastırarak içimdeki sıkıntıya ortak olurken, dudaklarımı kapatan ellerin bırakması için dişlerimi kullandım. Bir darbeyle elini ısırdığımda dişlerinin arasından homurdandı.
Elini çektiğinde saçlarımdaki elini de reflex olarak çekmişti, hiç beklemediği bir anda kasıklarına bir tekme indirdim. Yerde kıvranırken yerimden kalkıp kaçmaya çalıştığım sırada ayak bileğimden bir el beni durdurdu, afallayarak yere düştüğüme ela gözlerin sahibiyle burun burun gelmiştim. Çirkef bir hareketle suratına bir tokat patlatmak isterken Toprak'ın sesiyle irkildim.
"Bilge!"
Nefes nefese kalmıştı, koşarak geldiğinden yorulmuştu da. Gözlerimi Toprak'tan ayırmadan yerden kalkarken Toprak ağzının içinde ufak bir küfürle homurdandı. Mavi gözleri alev alev yanıyordu, içindeki nefreti burnundan ateş fışkırıyormuş gibi hissetmiştim. Arkasından Beste koşarak geliyordu ama şu an düşünmek istediğim son şey ne konuştuklarıydı.
"Ne yapıyorsun lan burada?" Resmen kükremişti Toprak, bu genci tanıdığına artık emindim.
"Toprak dur!" dedi ağzını gevşetmeyi bırakarak Beste. Endişeli görünüyordu, ne olduğunu anlamayarak gözlerimin kocaman açılmasını engelleyemeden Toprak adını bilmediğim gencin üzerine atıldı.
"Neler oluyor?" dedim gözlerimi onlardan ayırmadan, endişemi ve merakımı dile getirerek. "Birileri bir açıklama yapabilir mi?"
Toprak alev alev yanan gözlerini ucuyla bana baktığında, "Sus," dedim kendi kendime. Hiçbir şey bilmediğimden konuya dahil olmamı istemiyordu, ama merakıma yenik düşerek Beste'ye baktım.
Beste ona baktığımı görünce yaklaşık üç saniye sonra önümde belirdi. "Ne var? Ne bakıyorsun! Ben mi istedim böyle olmasını?"
"Neler olduğunu anlamıyorum," dedim sonunda. "Hiç tanımadığım-"
Sözümü kesti. "Kapa çeneni!"
Ben Beste'yle meşgulken Toprak'la o genç bizden habersiz atışıyorlardı. Toprak sanki günlerdir içinde biriktirdiği nefretini kusuyormuş gibi tekrar gencin üzerine atıldı. Sert bir yumruğu suratına indirdiğinde dudaklarım balık gibi açıldı, hemen ellerimle ağzımı kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klasik Marjinal
Novela JuvenilYeni okulunda sorunlar peşini bırakmıyor. Aynı anda birçok insanla mücadele etmek zorunda. Bilge, en yakın arkadaşı Ada'dan bir süre ayrı kalsa da buna da bir çare buluyor. Ölen sevgilisi Efe'yi unutmasını engelleyecek biri var. Toprak. İşte her...