Bölüm 5 =)

423 17 5
                                    

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. :)

Sabah uyandığımda Nehir hala uyuyordu. Aklıma milyonlarca psikopat fikir geldi.

Ama yok,olmaz. O benim en yakın arkadaşım. Yapamam yani. Böyle düşünürken kendimi elime bardağı almış halde buldum.İçimdeki sese aldırmadan bardağı dibine kadar suyla doldurdum. Sonra Nehir'in yatağının kenarına gittim. Bardağı yere koydum ve can arkadaşımın yatağında zıplamaya başladım. Nehir gözlerini açmaya çalışırken bardağı aldım ve suratından aşağı döktüm. Nehir çok fena kızmıştı. Fena değil ya yüzünü yıkama zahmetinden kurtardım onu.

Nehir yataktan kalktı çok sakin duruyordu ki asıl sessiz olandan korkacaksın derler. Doğruymuş. Karşıma geçti ve birden avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Ben de aptal aptal gülüyordum. Hayır ya gülmüyordum bildiğimiz anırıyordum. Tabi bu halimi gördükçe daha çok sinirleniyor ve daha çok bağırıyordu. En sonunda savaş bittiğinde ikimiz de savaş alanını terkettik. O kendi bavulunun başında,ben de benim bavulumun başında kıyafet arama derdindeydik.

Hazırlandıktan sonra aşağı indik. Nehir benimle konuşmuyordu. Ama olmaz ki yaa. Biz kaç yaşındayız? Küsülür mü yani? :(

Aşağı indiğimizde tam karşı koridordan Rüzgar ve Ozan geliyordu. Çok yakışıklı duruyordu yine. Ozan ilgi çekici bir şekilde baya uzun bir süredir Nehir'i kesiyordu. Bakışlarıyla yedi kızı resmen. Ya da daldı. Bilmiyorum artık. :D

Neyse bu kadar bakışmak yeter diye düşündüm ve "Güünaaydıın." dedim. "Tabi bazıları uyanamamış sanırım. :D" Nehir ve Ozan anında kendine geldi. Her ihtimale karşın Ozan'ın bizim kıza tutulmaması için Nehir'e dönüp "E Nehir? Aşk böceğin Emre napıyor İstanbul'da? :D Özlemiş mi sevgilisini?" dedim. Nehir belli ki sevgilisi olduğunu söylememişti onlara. İkisi de şaşkın duruyordu. Nehir bana cevap vermeyi bırak yüzüme bile bakmadı. Triplerini devam ettiriyordu. 

Yemekleri de midemize tıktıktan sonra (tatilin klişesi) her günkü gibi sahile indik. Hala tuhaf geliyor ama şu anda Rüzgar ve ben düşman olarak sahilde karşılaşmadığımız ilk günü yaşıyorduk. Hatta bırak düşmanlığı yaz aşkım sandığım çocukla dost gibiydik. :)

Her günkü şezlongumda yerimi aldığımda iki gölge beni kollarımdan tuttu ve ayağa kaldırdı. Gözlüğümü çıkardım ve alıştığımız üzere Nehir beni kaldıranlardan biriydi diğeri ise Rüzgar :O

Ben burda oturmak konusunda kendimi savunmaya başladığım anda Nehir beni omzumdan itti ve eski yerime uzanmış oldum. Ama beklediğim keyif böyle değildi. Bu neydi şimdi? Kavga? Küslük? Kızgınlık? Bilemiyorum. Bazen gerçekten Nehir'i anlamıyorum. Konuşmama hakkımı kullanıyorum...

Üçü birden şaka değil, ciddi anlamda beni bırakıp gittiler! İşte bu hırsımı kontrol etme gücümü yerle bir etti. Ve ne yazık ki gurur sistemim beni durduramadı.

Ben! İnanmazsınız! Ama şu anda koşa koşa denize giren kişi tam olarak bendim! Ben ve deniz? Ben bile kendime inanamıyorum. Etrafımdaki herkesi ıslatabilecek kadar etrafa su saçtığımdan dolayı olabilir Nehir tam karşımda bana şaşkın şaşkın bakıyorken 5 yaşındaki bir kız gibi boynuna atladım. Bunun böyle olmaması gerekiyordu. Sanırım kızı boğmak üzereydim çünkü kafası suyun içindeydi. :D

Bana hakaret içeren sözleri beklerken Nehir kafasını sudan çıkarır çıkarmaz kahkaha atmaya başladı. Gülerken söylediği "Salaksın sen!" cümlesini sadece ben anlayabildim sanırım. Gülerken konuşunca sesi erkeğe benziyor. 

Ama beni şaşırtan olay bu değil! Bana sarıldı. İnanmıyorum. Dostluğumuzun devam ettiği süre boyunca rezil olmamak adına sarılmıyorduk fakat şu an gerçekten karakterlerimize uymayan davranışlar sergiliyorduk. Kim bilebilir belki de tatiller gerçekten iyi geliyodur. :)

Sonra resmi olarak bir grup kucaklaşması yaptık. Ve ilginçtir ama omzumda Rüzgar'ın ellerinin olması beni inanılmaz heyecanlandırıyordu. Birisinden gizlice hoşlanan aptal kızlar gibi hissediyorum. Ama durum biraz farklı.

1) Ben ondan hoşlanmıyorum.

2) Ben asla aptal olmadım,olmam.

3) Durum sadece kontrol edemediğim heyecanlarımdan ibaret.

4) . 


Kucaklaşma gerektiğinden uzun sürmüştü. Ben de en sonunda hepsini ıslattım. Tabi sonucunda az kalsın boğuyorlardı beni. İşin saçma tarafı da şu  herkes zaten suyun içindeydi ıslaktılar ve ben ıslatınca sinirlendiler? En akıllıları ben miyim yani?

Sonra Ozan'ın çılgın fikri üzerine açılmaya karar verdik. Rüzgar deniz gözlüğü getirdi hepimize.  Denizin açıkları deniz kestaneleriyle doluydu. Ve gerçekten korkuyordum. Korktuğum suratımdan anlaşılabilirdi herhalde. Suratımı buruşturdum ve dibe bakmaya devam ettim. O sırada denizin dibinde birden karşımda Rüzgar'ın suratını görünce suyun içinde çığlık attım. Nasıl olur demeyin. İnanın bende o potansiyel var. 

Sudan çıktığımda öksürüklere boğuldum. Üstelik nefes alamıyordum ve korkudan ayaklarımı havada tutmak için özel bir çaba sarfediyordum. 

Ben boğulmaktan ölmek üzereyken ne kadar güzel dostlarım varmış diye düşünmeden de edemedim. Tek farkeden kişi Rüzgar'dı. Ve en sonunda beni kucağına almayı akıl edebildi. Daha sonra ben de içine su dolduğu için görüşümü engelleyen deniz gözlüğümün içindeki suyu boşalttım. Ve bir anne klasiği olarak kollarımı yukarı kaldırıp gökyüzüne baktım. Ne kadar saçma olduğunu biliyorum ama küçüklüğümde "Bak kuş geçiyor!" dedikleri zaman işe yaramadığını görmemiştim. Ve her zamanki gibi boğulmamı geçirdi.

İki dakika saçımı düzeltecektim ki Rüzgar yine öküzlüğünü gözler önüne serdi. Ve beni suya attı ya insaf be! Az önce ölmek üzereydim! Öküz!

Gün bittiğinde birsürü deniz kabuğum olmuştu. Aslında deniz yıldızı da bulmuştum ama kıyamadım geri attım denize. Şu an bana çok kızgın olan Rüzgar da var tabii. Onunkileri de zorla denize attım. Ama yazık değil mi? Ne kadar da acımasızlar. Bir gün Rüzgar'ı da sıcak kumun üzerine sabitleyeceğim ve ömrümün sonuna kadar kurutulmuş bir halde odamda saklayacağım.

***Nehir'in Ağzından***

Biz önden yürüyorduk Ozan'la. Ben Eylül'ün her zaman üzüntüsünü saklamasından sıkıldım. İçine attıkça daha kötü olacağının farkında değil. Belki bir aşk hayatı olursa daha iyi olur diye düşünüyordum. Ki aynılarını Ozan da Rüzgar için düşünüyormuş.

-Bunların arasını yapmak için bir fikrim var. 

-Nasıl olacak o Ozan? İkisi kedi ile köpek gibi. Her dakika didişiyorlar görmüyor musun? Bence bu imkansız gibi birşey.

-Bu şehri iyi bilirim. Her yıl Haziran'ın 24'ünde bir festival olur. İsteyen herkes kampa katılır. Bu kamp yaklaşık iki hafta sürer ve bu süre boyunca çeşitli yarışmalar olur.

-İyi de bunun ne alakası var şimdi?

-İsmimizi yazdıracağız Nehir.

-Kamplar her zaman işe yaramaz mı?

-Hımm tamamdır. Ama Eylül'ü ikna edemem ben. Asla kampa gitmez o. 

-Söyleyeceğimizi kim söyledi? Katılmak zorunluymuş dersin! :D


Bu fikri sevdim. Bakalım neler göreceğiz daha. Eylül kampa gidecek? :D Demek bi bunları da görecektim. Onun mızmızlarını çekmek istemiyorum ama onun iyiliği için.

-E sen nasılsın? Sevgilin varmış?

-Evet öyle de diyebiliriz.


Neden bilmiyorum. Söylememeyi tercih ederdim. 

Yaz AşkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin