Komodinin üzerinde ısrarla çalan telefonumu bir kez daha göz ardı ettim. Arayan hiç şüphesiz annemdi. İki gün sonra beşinci evlilik yıldönümü vardı ve doğal olarak üç yıldır görmediği kızının bu önemli günde yanında olmasını istiyordu. Ama sorun şuydu ki; ben kendimi Türkiye'ye dönmek için hazır hissetmiyordum. Zaten oradan çıkana kadar yeterince zorlanmıştım, yeniden o eve dönmeye de hiç niyetim yok.Nihayet arama sonlandığında bıkkınca ofladım. Oturduğum koltuktan kalkıp kendimi yüz üstü yatağa attım. Bir kaç saniye sonra koridorda ayak sesleri duydum. Biraz sonra ona konuşma sesleri eşlik etti ve kapım tıklatıldı. Yüzümü yataktan kaldırmadan 'Gel' dedim boğuk sesle. Kapı açıldığında içeri gelenin kim olduğuna bakmama gerek yoktu. Zaten seçenekte yok!
"Evet Salim amca evdeymiş. Hayır hayır uyuyormuş o yüzden duymamıştır. Tamam veriyorum telefonu." Omzumda hissettiğim rahatsızlık ile başımı kaldırıp bana 'bir suç işledim, ama affet' bakışı atan Andreas'ı gördüm. Kaş göz işareti ile bir süre yalvardı ve sonrasında telefonu elime zorla tutuşturdu. Mecburen aldım,ve az önce söylediği yalanı açığa vurmak istemediğimden değiştirdiğim ses tonumla konuştum. "Alo."
"Merhaba Derin. Nasılsın?" Salim amcanın sesi biraz mutsuz geliyordu açıkcası. Ne olduğunu merak etmistim. Andreas dışarı çıkmaya yeltenmişti ki el işareti ile durmasını istedim. Salim amca yeniden konuştuğunda arama sebebini anlamıştım. "Sinem aramış, açmamışsın. Üzgün görünüyordu."
"Ahh! Duymamışım. Bu ara işlerim yoğun."
Derince bir nefes aldı diğer taraftan. "Bak kızım. Sen de biliyorsun ki iki gün sonra evlilik yıldönümümüz var, bir kutlama yapacağız ve annen seni o gün yanında görmeyi çok istiyor."
Sustum. Söyleyecek neyim vardı ki? Ne diyebilirdim. 'Salim amca ben sizin oğlunuzu köpek gibi seviyorum. Ama o her gece bir başka kızla magazine çıkıyor. Ve ben buraya gelemeden önce de bana 'senden hiç hoşlanmıyorum, aptalın tekisin' dedi ve ben onu tekrar görüp üzülmek istemiyorum' mu diyim. Susmanın konuşmaktan daha çok şey anlattığı bir durum bu. Ama kimse anlamaz.
"Öncelikle şunu bil ki seni aramamı Sinem istemedi. Zaten aradığımdan da haberi yok. Son birkaç gündür hazırlık yapıyor ama yüzü bir an olsun gülmedi, hep sen varsın aklında. Bir gittin, gidiş o gidiş kızım, annen seni özledi. Biz özledik. Bu çok önemli bir gün ve sen de yanımızda ol istiyoruz." Konuşması aklımı karıştırdı. Biz özledik. Yanımızda ol istiyoruz. Acaba sadece annem ve Salim amca mı var o Biz' in içinde yoksa...
Hayır hayır. O benim dönmemi neden istesin ki? Saçmalık. "Derin. Eğer kabul edersen biletini hemen alırım. Anneni daha fazla üzme ha!"
"Kusura bakma Salim amca. Ben de yanınızda olmayı çok isterdim ama söylediğim gibi, bu ara işlerim yoğun."
"Peki. Sen bilirsin. Ama fikrini değiştirirsen ara olur mu?"
"Olur. İyi günler."
"Sana da kızım." sesi aradığından daha üzgündü şimdi. Evet orada olmam gerekiyordu ama bu cesareti kendimde bulamıyordum. Dolan gözlerimdeki yaşları akmalarına fırsat vermeden sildim. Ağlamak istemiyorum. Güçsüz görünmek istemiyorum...
"Neden korkuyorsun?" cevabını veremem bu sorunun. Ama biliyorum...
"Onu görmekten, değil mi?" gözlerimi usulca çakmak çakmak bana bakan mavi gözlere çıkardım. Haklıydı. Onu görmekten ve yine onun ilgisini görememekten deli gibi korkuyorum. Gözüm yine dolmuştu ve bu sefer ben silemeden bir kaç damla asi gözyaşı firar etmişti gözlerimden. Sadece yutkundum ve sustum, sindirmek istercesine.
"Onu zaten her gün magazin haberlerinde görmüyor musun? Anlamadığımı mı zannediyordun Derin! Ama sence de bu kadarı yetmez mi? Annene kendine bu kadar acı çektirdiğin yetmez mi?" Sözleri o kadar doğruydu ki boğazım düğümlendi, yutkunamadım. Kendime ağlamamam gerektiğini söyledim ve sadece sustum.
"Neden buradasın? Neden bu haldesin Derin! Neden terk ettin yurdunu? O adam yüzünden! Neden Amerika'nın başka eyaleti değil de Texas? Ben söyleyeyim mi?" sesini olabildiğince sakin tutuyordu. Ama bağırsa bundan çok etki etmezdi sözleri. Yavaşça sırtını yasladığı duvardan ayrıldı ve karşımda durup benim gibi yatağa oturdu. Kollarımdan tutup devam etti konuşmasına.
"Onun için. Bunu sen de çok iyi biliyorsun. Ama.. Söylesene Derin. Benim tanıdığım o güçlü kıza ne oldu? Benim Derin'ime ne oldu? Sen bu değilsin. Kendine gel artık." kollarımdaki ellerini yavaşça ellerime indirdi ve kendisi ile birlikte ayağa kalkmamı sağladı. Yavaş adımlarla beni aynanın önüne getirdi.
"Bak! Buraya geldiğindeki kız mısın sen. O yüz kiloluk kız eskide kaldı. Derin'sin sen! Derin Sarsılmaz. Soyadın gibisin. Şimdi de sarsılma Derin! Düşün. Eskiyi, şimdiyi, hepsini düşün. Ve bir karar ver. Eskisi gibi saklanacak mısın? Yoksa o eskide mi kaldı. Bu cevabı kendine ver." deyip kayboldu. Biraz sonra da dış kapının kapanma sesi duyuldu. Bu ses yine yalnız kaldığımın ve düşüncelerle boğuşacağımın habercisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O Eskidendi
General FictionKendini bulma hikâyesi... Aynada kendime bakmayalı ne kadar olmuştu acaba? Tabii ya! Tam 10 yıl... Dile kolay. Ama Mabel Matiz de diyor ya: 'Dile kolay, kalbe değil...' Haklı. Bu sadece haritalardan bildiğim şehre neden geldim ki zaten? Amacım ayna...