Aynada kendime bakmayalı ne kadar olmuştu acaba? Tabii ya!
On yıl... Dile kolay.
Ama Mabel Matiz'de diyor ya; 'dile kolay, kalbe değil' Haklı. Bu, sadece haritalardan bildiğim ülkeye neden geldim ki zaten? Amacım ayndaki aksimden memnun olmak mı?
Hayır.
Aşkımdan kaçtım. Aşkımın beni yakıp kül etmesine dayanamadığım için kaçtım. Ama başardım. Anka kuşu misali küllerimden yeniden doğmayı başardım.
Peki şimdi neredeyim? Başladığım yerde. O gün anneme 'seviyorsan evlen' dediğimde tahmin etmemiştim canımın bu kadar yanacağını, bilmiyordum annemin bu teklifi sevdiğim çocuğun babasından aldığını...
Şimdi ise tıpkı o günki gibi bir acı var içimde.
Yapmam gereken bir seçim. Ya korkup burada kalmaya devam edeceğim, ya da gidip acılarımla yüzleşeceğim.
Çünkü çok iyi biliyorum ki; ben 'unuttum' desem de, kalbim hala onda atıyor.
•°•°•
8 yıl önce...
Elimdeki kahveleri dökmemek için büyük bir uğraş veriyordum ama kahvenin sıcağını engellemeyi başaramayan kağıt bardaklar bana hiç te yardımcı olmuyordu. Zaten bir kantinde neden ufak bir tepsi olmadığını da hala anlamış değildim ya. Ama güçlü bir tahminim vardı. Sırf acı çekmem için zengin züppeler yapıyordu bunu. Anlamıy0rum! Zaten kahveni kantinden bahçeye kadar getirmem yetmiyor mu da bir de elimin yanmasını istiyorsun ki?
Hem neden benimle bu kadar çok uğraşıp beni sanki aciz bir yaratıkmışım gibi görüyorlar? Tamam fazla kilolarım olabilir. Ama sadece bir kaç yıl önce ben de onlar gibiydim. Babamın ölümünden sonra bu kadar kilo almıştım. O zaman öyle büyük bir acı vardı ki içimde çocuk aklımla yemek yiyerek hepinden saklandığımı düşünürdüm.
Aklımdaki düşünceler ile merdivenleri bitirmiştim. Başım her zamanki gibi yine eğikti. Kilolu olmam sanki bir ucubeymişim gibi hissetmemi sağlardı hep. Zengin züppeler sağolsun. Bir anda önümde beliriveren çocuğun ne taraftan geldiğini bile anlamamıştım ki bana bağıran sesi doldurdu kulaklarımı.
"Önüne baksana kızım! Aptal mısın?"
Başımı kaldırmam ile indirmem aynı saniyede olmuştu. Yanaklarım utançtan pespembe olmuştu. O'ydu. Hoşlandığım çocuk. Kim bilir bunu bilse bana ne derdi? Zar zor bulduğum titrek sesimle konuşmaya çalıştım.
"Özür dilerim."
Alay edercesine güldü. Bu bile kalbimin çarpmasına yetiyordu.
"Hah! Yo bir de dilemeseydin! Zaten yolun yarısını kaplıyorsun, bir de önüne bakmadan... Allah'ım ya! Mahvettin üstümü başımı!"
"Üzgünüm! Sen birden önüme çıkınca..."
"Ben birden önüne çıkınca mı? Kızım! Salak mısın sen? Ben önüne çıkmışım bir de! Allah'ın salağı."
"Özür diledim ya!" yine alay edercesine gülüyordu. Ama bu sefer alayına ek sinir de vardı sesinde. Başımı katiyyen yerden kaldırmıyordum ama bu etrafımıza toplaşan kalabalığı görmemi engelleyemiyordu. Tabii kim okulun popüleri ile eziği arasında geçen kavgayı izlemek istemezdi ki? O ise öfke dolu sesiyle bana bağırmaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O Eskidendi
General FictionKendini bulma hikâyesi... Aynada kendime bakmayalı ne kadar olmuştu acaba? Tabii ya! Tam 10 yıl... Dile kolay. Ama Mabel Matiz de diyor ya: 'Dile kolay, kalbe değil...' Haklı. Bu sadece haritalardan bildiğim şehre neden geldim ki zaten? Amacım ayna...