Bu kapıyı kıracak kadar güçlü olduklarını hiç zannetmiyordum ama içten içe korkmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Ucubeler bu kez de camı yumruklamaya başlamışlardı. Neyse ki korkuluklar içeri girmelerine engel olacaktı. Gece vakti onları bu kadar kızdıran şey neydi?
Birden bir gürültü koptu ne yazık ki camı kırmayı başarmışlardı. Kanla kaplı ellerini görebiliyordum o korkutucu hırıltıları duymamak içinde sağır olmak lazımdı herhalde. Bazılarının ellerine cam kırıkları bile batmıştı. İğrençti. Etrafta çok çirkin bir koku vardı. Kan kokusu değildi bu farklıydı, çok farklı.
-Buradan bir an önce çıkmalıyız!
-Ne saçmalıyorsun sen Tolga. Dışarısı onlar gibilerle dolu burada güvendeyiz. En azından şimdilik. Uyusak iyi olacak.
-Nasıl oluyor da bu kadar umursamaz olmayı başarabiliyorsun anlam veremiyorum. Görmüyor musun içeride birileri olduğunu anladılar. İkimizde öleceğiz. Onlar gibi olmak istemiyorum.
-Neden mi umursamazım? Ailemi, sevgilimi, arkadaşımı onlara yem ettim ben anladın mı beni? Benim kaybedecek bir şeyim yok artık.
Kolumdan tutup beni oturduğum yerden kaldırdı. Hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı. Bu hoşuma gitmese de onu takip ediyordum ilk kez onu bu kadar sinirli görmüştüm. Yukarı çıktığımızda bir şeyler aramaya başladı. Beni bu kez gerçekten de korkutuyordu. Aradığı şeyi bulmuş olmalı ki yanıma doğru yaklaştı. Elinde silah vardı. Gözleri dolmuştu.
“Kaybedecek bir şeyin yok öyle mi Asya?” Silahı elime tutuşturdu.
Hadi bitir şu işi!
Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Ölmek için erken bir vakitti.
-Yapamam!
-Son ana kadar kaybedilecek muhakkak bir şeyler bulunur. Kaybedilecek hala bir hayatın var koca kafalı. Hala bir hayatın var!
Silah elimden yere düşmüştü. Bir anda kendimi Tolga’nın kolları arasında buldum. Uzun zamandan sonra ilk defa kendimi bu kadar huzurlu hissediyordum. Eski sevgilim bana bu duyguyu verememişti. Tolga daha çok babam gibi sarılıyordu. Korumak istercesine çıkarsız ve tertemiz…
Hayır hayır ne oldu bana! Ona âşık mı oluyordum? Hadi ama bu bir zombi hikâyesi aşk hikâyesi değil kendini toparla Asya âşık olmak için çok yanlış bir zamanı seçtin. Kollarından sıyrılmaya çalıştım. O kadar sıkı sarılmıştı ki kaburgalarımı kıracaktı neredeyse. Ama bu her şeye rağmen çok şirinceydi. Elimle aşağıyı işaret ettim. Başımızdaki bu büyük belayı birkaç dakikalığına unutmuştuk.
-Sanırım çok daha önemli bir sorunumuz var koca adam.
-Hey dur bir dakika bu anın bitmesini istemiyorum. Biliyorum bu koca bir saçmalık ve şuanda olmaması gerekliydi ama ben çok farklı hissediyorum hem de hiç hissetmediğim kadar farklı. Asya ben sana aşık oluyorum. Aynı şu zombilerin hayatımıza girdiği gibi dönüşü yok bunun.
Nutkum tutulmuştu ağzımda lafları geveleyip duruyordum.
-Ben şey ıııııı.
-Seni seviyorum.
Bunu söylerken bana baya bir yaklaşmıştı. Nefesinin sıcaklığını boynumda hissedebiliyordum. Bu büyüleyiciydi. Bir o kadarda harika. Yerde miydim gökte mi bilmiyordum. Gerçi bunun pekte umurumda olduğu söylenemezdi. Evet, hayatımın aşkını bulmuştum belki de. Çok yanlış bir zamanda lakin sıfır hatayla.
Şimdi şu dışardaki aylaklarla mı uğraşmalıydım yoksa anın tadını mı çıkarmalıydım? Bunun hakkında pek fikir sahibi sayılmazdım. Bildiğim tek şey ilk defa böyle hissediyordum. Sanırım aşk dedikleri şey bu olmalıydı.
-Hey iç sesinle vedalaşıp biraz benimle ilgilenecek misin küçük bayan?
-Sanırım seni seviyorum saman kafa.
-Saman kafa mı? O da ne? Daha neler göreceğiz bakalım.
Aşk aptalcaydı. Aşık olmak, onunla evlenmek, çocuk yapmak, bütün bir ömrünü ütü ve bulaşıkla geçirmek…
Tanrım bu çok saçma. Ama ilk defa aşık olmaktan korkmuyordum. Sanırım evimin kadını olabilirim. Yani şu ucubelerden kurtulunca. Belki de bir gün.
Bu çok komik değil mi? Bence komik.
Tam bir deli işi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Zombileri
FantasyBu kez öyle kolay kolay paçayı yırtacakmışım gibi gözükmüyor. İstanbul çok karışık dostum. Şimdi kıçını kurtarmanın tam vakti!