Az önce sadece koltuğun arkasındaki bir gölgeyken şimdi kanlı canlı biri oluvermişti. Yanıma yaklaşmak için birkaç adım ilerledi. Bu adam bizim için gerçekten tehlike teşkil edebilirdi. Belki de kurtuluşumuzun çıkış kapısıydı bilmiyorum. Henüz bunları düşünmek için erkendi tabii ki de. Cevaplanması gereken birkaç soru vardı. Akıl kurcalayan birkaç soru...
-Isırıldın mı?
-Evet!
-Neyi bekliyoruz Asya. Sıkalım kafasına gitsin kendimi biraz sonra dönüşecek biriyle odaya kilitleyecek kadar çıldırmadım ben.
-Anlatılacak bir hikâyesi olduğuna eminim Tolga bu yüzden kapa çeneni!
-Bakın çocuklar ısırıldığım kısmı doğru ama virüs tüm bedenime yayılmadan kolumu kestim.
-Kolunu kesince virüsü durduracağını nasıl biliyordun peki?
-Bilmiyordum. Hala da öğrenmiş değilim. Bekleyip göreceğim.
Ne kadar riskli bir işe kalkıştığımın farkındaydım elbette. Ya hiç ummadığımız anda dönüşür ve ikimizden birini haklarsa düşünmesi bile huzursuz edici. Belki de dönüşüm hiç gerçekleşmeyecekti adamın söylediği gibi virüs tüm vücuda yayılmamış olabilirdi ama bunun aksine virüs şuan adamın damarlarının içinde dolaşıyor da olabilirdi. İhtimaller gerçekten de can sıkıcıydı.
-Böyle giderse ısırıktan değil kan kaybından öleceksin babalık!
-Bana yardım edersen kanamayı durdurabiliriz.
-Asya! Ona bir adım daha yaklaşmanı istemiyorum.
-Yapma o hala yaşıyor.
Yanına biraz daha yaklaştım -söylenenlerin tersini yapmak genellikle hep hoşuma gider- sanırım işini şu yerdeki baltayla halletmişti. Kafamı sağ tarafa çevirince gözlerim istemsizce yerdeki kan birikintisini görmeye maruz kaldı. Birikintinin hizasında bir et parçası vardı hastalıklı bir et parçası! Sanırım canının acısıyla kolunu fırlatabildiği kadar uzağa fırlatmak istemişti, sonuçta bu kol artık ondan bir parça değildi şuan hissettiği sadece koca bir boşluktu belki de küçük çaplı karıncalanmalar... Adamın üzerindeki tişört kandan neredeyse kıpkırmızı olmuştu, küçük kan damlaları yüzüne dahi sıçramıştı. Kolu gerçekten de berbat gözüküyordu. Etlerin içinden fırlamış ucu sivri kemiklerini görebiliyordum. Liflerini tam anlamıyla kopartmıştı. Kim emin olmadığı bir düşünceyle kolunu vücudundan ayırırdı ki? Bu resmen delilikti. Bu acıyı çekmektense dönüşmeyi yeğlerdim. Bilginin kesinliği yoktu ama yüzde elli ihtimalle onlardan biri olmayacaktı. Kan kaybından ölme riski kalp ritimlerimin hızlanmasını tetikliyordu. Dışarda birçok ucube öldürmüştüm elbette fakat şuan söz konusu bir insan hayatıydı düşünceleri nasırlaşmamış kolunu hissetmese de beynini hissedebilen ve en önemlisi de bize av gözüyle bakmayan biri duruyordu karşımda. Bu adamın iyileşmesi için elimden geleni yapmalıydım kendimi buna mecbur hissediyordum. Kimse böyle ölmeyi hak etmez hem de hiç kimse!
-Ne yapmalıyım babalık?
-Adım Enis genç bayan. Bana adımla hitap edersen yapman gereken ilk şeyi yapmış olursun.
Babalık iyiydi falan ama biraz huysuz çıkmıştı. Gözlerimi patlatarak adamın suratına baktım sanırım ne demek istediğimi anlatmış olmalıydım.
-Pekâlâ, babalık eğer dönüşmezsen sana adınla hitap ederim ama şuan değil.
-Gömleğinden bir parça ödünç verirsen bana istediğin gibi seslenebilirsin. Kanamayı durdurmak için kolumu sıkı bir şeyle bağlamam gerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Zombileri
FantasiBu kez öyle kolay kolay paçayı yırtacakmışım gibi gözükmüyor. İstanbul çok karışık dostum. Şimdi kıçını kurtarmanın tam vakti!