1. Bölüm

259 7 3
                                    

Uçağın camından dışarıyı izlerken yaşadıklarımı ve yaşayacaklarımı düşünüyordum. Yıllardır o hayalini kurduğum an gerçekleşiyordu. Bana başaramayacağımı söyleyenlere inat bu hayalime daha sıkı tutunmuştum ve şimdi de hayalimi yaşıyordum. Başarmıştım...

Uçak Londra'ya indiğinde Londra'daki iki senelik eğitim hayatım boyunca  evlerinde kalacağım gönüllü ailem ismimin yazılı olduğu bir kartonla beni bekliyorlardı. Daha önce birçok kez karşılaşmıştık tabiki. Onlar Türkiye'ye gelmişlerdi ve yetkililer aracılığıyla gönüllü ailemle tanışmıştık gerçekten çok sevmiştim onları çok tatlı insanlardı. Orta yaşlarda birbirlerine gerçekten büyük bir aşkla bağlanan bu karı koca çocuklarını bir trafik kazasında kaybetmişler ve bir daha da çocuk sahibi olmak istememişler ama çocukları çok sevdikleri için değişim programına gönüllü olmuşlar ve yurtdışından okumaya gelen öğrencileri evlerinde ağırlayarak yeni evlatlar edinmeye başlamışlar. Bende bunlardan biriyim. 

Onların yanlarına gittim ve sarılma faslı bittikten sonra evlerine gittik. Evleri gerçekten çok büyük ve çok güzeldi iki katlıydı kapıdan içeri girdiğinizde karşınızda merdivenler vardı sağ tarafta  kocaman bir salon, merdivenlerin yanında ise mutfak vardı mutfak büyük bir servis penceresiyle salona bağlanıyordu. Merdivenlerden çıktığınızda ise uzun koridorda 4 tane kapı vardı sağdaki kapı Erica ve Ronald'ın odalarıydı odaları çok hoş tasarlanmıştı. Soldan ilk kapı ise benim kalacağım odaydı. Çok büyük değildi fakat sevimliydi. Odamın yanındaki kapı banyo, Koridorun sonundaki oda ise kilitliydi. Erica yolculuktan sonra biraz dinlenmemin iyi geleceğini ve yatmamı söyledi ama ben şehri gezmek istiyordum dışarı çıkmak için izin aldım ve üzerimi değiştirip yürümeye başladım. Ne kadar yürüdüğümü bilmiyorum ama artık yorulmaya başlamıştım. Ve hava kararmıştı. Londra'nın havası Türkiye'ninkine hiç benzemiyordu hava güneşliyken birden yağmur yağmaya başlayabilirdi. Hava soğumuştu eve dönmem gerektiğini anladım. Etrafıma baktığımdaysa bu binaları hiç görmemiştim daha önce buradan geçmiş miydim sahi? Hayır hayır daha ilk günden kaybolamazdım değil mi? Ben boş boş etrafıma bakınırken yanımdan siyah bir araba hızla geçti ve yolda birikmiş olan bütün suyu üzerime sıçrattı. Çok sinirlenmiştim bildiğim bütün küfürleri sıralarken araba durdu ve yavaş yavaş geri gelmeye başladı. Yanımda durduğunda arabadan beyaz tenli, siyah saçlı, mavi gözlü, kaslı vücudu olan benim yaşlarımda bir erkek indi. Yanıma geldi'' Kusura bakma yanlışlıkla oldu. İstersen seni gideceğin yere kadar bırakayım.''  '' Yanlışlıkla mı oldu oradaki neredeyse göl olmuş suyu göremeyecek kadar kör müsün sen?'' ''Kör olsaydım emin ol arabayla sana su sıçratmak yerine seni ezmiştim!'' hah! hem suçlu hem güçlü ''Kör olmadığına göre aptasın demekki züppe!'' '' Bana züppe deme hakkını sana kim verdi? Ayrıca yolun ortasında salak salak dikilen ben değil sendin!'' dedi ve elini cebine götürüp bir tutam para çıkartıp bana uzattı. ''Al şu parayı git üzerine bir şeyler al ve çeneni kapat seninle uğraşamayacak kadar meşgulüm.'' Bu salak kendini ne sanıyordu? '' Sende şu parayla her şeyi satın alabileceğini sanan züppelerdensin işte. Senin parana kalmadım canım sen gitte o parayla kendine beyin nakli yaptır!'' Bu tartışmayı sabaha kadar uzatabilirdim ama üşümüştüm ve çok yorulmuştum. Bu gerizekalı yüzünden telefonum ıslanmıştı ve çalışmıyordu. Neredeyse yarım saattir yağmurun altında tartıştığımız için oda sırılsıklam olmuştu ama hiç bir üşüme belirtisi yoktu. Ama ben donmak üzereydim. '' Ne halin varsa gör!'' diye bağırdıktan sonra arabasına bindi ve çekip gitti. Gerizekalı çok bilmiş züppe işte. O da gittikten sonra sokakta benden başka kimse kalmamıştı. Gerçekten korkmaya başlamıştım. Yürümeye başladım bir an önce sıcak bi yerle bir telefona ihtiyacım vardı. Nereye gelmiştim ben böyle nerdeyse 1 saattir yürüyordum ve daha bir dükkan bile çıkmamıştı önüme. Soğuktan titreyerek yürümeye devam ederken ileride bir tabela gördüm. Yaklaşmaya başlayınca oranın bir bar tabelası olduğunu fark ettim. Bara giremezdim ama etrafta görünür başka hiç bir yer yoktu mecbur bara girecektim. Barın kapısına geldiğimde kapıdaki iki görevli beni baştan aşağı süzdükten sonra yaşımı sordular ve 17 diyince içeri alamayacaklarını söylediler. Gerçekten bende meraklı değildim bu kokuşmuş yere girmeye durumumu anlattım ve sadece biraz oturup ısınmak istediğimi söyledim ama almadılar gerçekten çok sinirlenmiştim ben orda adamlarla tartışırken belimde bir el hissettim. Kafamı çevirdiğimde Şu zengin zübbe olduğunu gördüm.  Belimden tutmuş ve beni kendine yapıştırmıştı. '' Sorun yok o benimle.'' dedi. Hemen elini çekmeye çalıştım ama çok güçlüydü bütün gücümü kullanmama rağmen milim kımıldamamıştı eli. '' Ne yaptığını sanıyorsun sen çek şu elini.'' diye bağırdım ve elinden kurtulmak için debelenmeye başladım. Kulağıma eğilip '' Eğer elimi çekersem burada sabaha kadar donarak ölürsün. Bunu istiyor musun gerçekten?'' dedi. Debelenmeyi bıraktım ve birlikte içeri girdik. İçeri girer girmez elinden kurtulup boş gördüğüm bir köşeye doğru ilerlemeye başladım. Daha önce bara hiç gelmemiştim. Etrafta içki içip saçma saçma hareketler yapanlarla ve delirmiş gibi dans edenlerle doluydu. Müzik kulakları sağır edecek kadar yüksekti ve etrafta sigara dumanları doluydu. Biraz ısınana kadar katlanabilirdim bunlara sanırım. Hemen tuvaletin yerini öğrenip zorda olsa gitmeyi başardım. Tuvalette kimse yoktu. Aynada kendime baktığımda gerçekten de çok fena ıslandığımı gördüm.  Gömleğimi çıkardım ve el kurutma makinesinin altına koydum o orada kururken cebimden telefonumu çıkardım kesinlikle kullanılamaz haldeydi. İşte şimdi ne yapacağımı bilmiyordum. Evet sıcak bir yer bulmuştum telefonda bulabilirdim fakat Erica ya da Ronald'ın numarasını ezbere bilmiyordum. Nerede olduğumu bile bilmiyordum. Benim için çok endişelenmiş olmalıydılar. Gömleğim kuruyana kadar tuvalet kabinine girdim biri gelip de beni bu halde görmesin diye. Yaklaşık 10 dakika sonra kabinden çıktım. Ne! Nasıl? Gömleğim yerinde yoktu. Kim almış olabilir ki gömleğimi? Şimdi de tuvalette mahsur kalmıştım. Aslında böyle tuvaletten çıksam kimse beni farketmez ama dışarı böyle çıkamazdım. Burada çalışanların illaki bir giysi odası olacaktır. Orayı bulabilirsem üzerime bir tişörtte bulabilirdim. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım ve daha bir adım atmıştım ki müzik kesildi, bütün ışıklar bana döndü. Her yer karanlıktı sadece benim üzerimde ışık vardı. Hareket edemiyordum. Herkes bana alayla bakarken ne yapabilirdim ki? Ben orada öylece dururken arkalardan bir yerden elinde bir şey tutan biri geliyordu. Işık gözüme vurduğu için kim olduğu ve elinde ne tuttuğu belli değildi ama o hareket ettikçe önündeki kalabalık ona yer vermek için açılıyor ve o geçince tekrar aynı yerlerine dönüyorlardı. Bana yaklaştıkça gelen kişinin o züppe olduğunu ve elinde tuttuğu şeyinde benim gömleğim olduğunu anladım. Yanıma geldiğinde ışıkların birazı da onun üzerine geldi. Bardakiler fısıldaşıyorlardı. Elinden gömleğimi almaya çalıştım fakat geri çekti ve sendeledim. Herkes benim bu halime gülmüştü. ''Biraz yavaş ol bakalım bunu alman için hak etmen gerekiyor.'' dedi. Hiçbir şey anlamamış şekilde suratına bakarken. ''Buradaki herkes bir şeyler izlemek için buraya geldiler. Ve senin bu gömleği hak etmen için buradakilere güzel bir gösteri sergilemen gerekiyor.'' dedi. Ben yine ifadesizce suratına bakınca ''Striptiz yapacaksın. Ve bu gömleği hak edeceksin.'' dedi. Şimdi ne yapacaktım?!?

Sanki Kalbi Yok Gibiydi...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin