0.0

56.3K 1.2K 820
                                    

Gelecekten gelen güncelleme: Başladığınız tarihi yazın 💛🐣
***

Petty: Ufak-tefek/ değersiz
-
Daddy Issues yani Türkçe'ye çevirimiyle "Babacık Sendromu" Evet, Türkçe çevirimi biraz tuhaf oluyor. Bu sendrom genelde babası olmayan, babasından uzak kalmış, baba sevgisinden mahrum kalmış kız çocuklarında görülür. Bu sendroma sahip çocuklar erkek arkadaşlarında şefkat ve sahiplenme duygusunu normalden fazla ararlar ve kendilerinden yaşça büyük erkeklerden hoşlanmaya başlarlar. Tabii bu sendroma bir erkek de sahip olabilir, ben yalnızca büyük bölümünden bahsettim. İyi okumalar
***
O sadece inanılmazdı. Tanrının bahşettiği en iyi sanat eseri gibiydi. Öylece sırtını duvara yaslamış sigarasını içerken nasıl göründüğü hakkında hiçbir fikri yok gibi duruyordu. Güzel ellerinin arasında sigaranın nasıl durduğunun ya da rüzgarın çenesine uzanan saçlarını nasıl okşarcasına uçurduğunun farkında değildi. Ya da oldukça farkında olarak etrafındaki tüm insanları öldürmek istiyordu. İç geçirip kafamı masaya koydum. Benden çok büyük olduğu çok belliydi ve ben bunun yanlış olduğunu çok, çok iyi biliyordum. Ama onda beni çeken bir şey vardı ve ben bunu durduramıyordum. Biliyorum biraz klişe ama, öyleydi işte.

"Hâlâ şu adam mı?" Emre'nin sorusunu umursamadan onu izlemeye devam ettim. Bu kadar rahat olmamın sebebi içinde olduğum kafenin camlarının filmli olmasıydı, yani beni göremezdi. "Aslında haklısın, adam bana biri beynimin içinde seks diye bağırıyormuş gibi hissettiriyor." Kaşlarımı çatıp Emre'ye döndüm. Sevimli bir şekilde gülümseyip omuz silkti. Yani, Türkiye şartlarında bir gey olduğu için onun için bazen üzülüyordum -çünkü gerçekten zordu- ama kesinlikle benim adamımdan uzak durması gerekiyordu.

"Benim-"

"Evet, evet. Sadece yakışıklı işte. Bunu kim inkar edebilir?" Gülüp omzuna vurdum ve tekrar cana döndüm.

Çoktan Cehennem'e girmişti. Evet, evet Cehennem bir dövmeci dükkanının ismiydi. Çok yaratıcı sayılmazdı ama nasıl bir yer olduğunu görseydiniz muhtemelen sizin de vereceğiniz isim bu olurdu.

"Nisan, senin gerçekten babasal sorunların* var." Kaşlarımı çatıp Emre'ye döndüm, tekrar.

*daddy issues

"Şöyle demeyi bırak." Omuz silkti.

"Ama öyle. Bence gidip bir dövme falan yaptır. Yoksa asla karşı karşıya gelemeyeceksin." İç geçirdim. Haklıydı ve bunu çok iyi biliyordum. Beni hiç görmemişti bile, ben ise aylardır sadece onu izlemek için bu kafeye geliyordum. Biliyorum, kulağa sapıkça, aptalca ve ergence geliyor ama işte, sadece kendimi durduramıyordum. Her zaman onu görmek istiyordum. Bir şekilde... Onu izlemek beni tüm sıkıntılarımdan arındırıyor gibiydi.

"Sadece dövme yaptırmak istediğimi söyleyip bir randevu alsam komik olur mu?" Emre gayet ciddi bir şekilde başını iki yana salladı.

Bunun için aylardır uğraşıyordum. Tek ihtiyacım olan bir anlık deli cesaretiydi.

"Burada olacağım, git ve yap." Duraksayıp kaşlarını çattı. "Ve nefes almayı unutma." Gözlerimi devirip oturduğum yerden kalktım ve derin bir nefes aldım. Aslında içten içe bugün bunu yapacağımı biliyordum, aylardı bunu yapmak istiyordum.

Sadece bir randevu, ne kadar zor olabilir?

Emre beni cesaretlendirmek istercesine gülümsediğinde ona gülümsedim ve kafenin çıkışına ilerledim. Cehennem tam karşımdaydı. Ve acele etsem iyi olabilirdi, adını hâlâ bilmediğim adam her an çıkabilirdi.

Adımlarım benden habersizce hızlanıp Cehennem'in önüne geldiğimde durdular. İçeriden gelen seslere bakılırsa yalnız çalışmıyordu. Derince nefesler alıp cam kapıyı ittim ve ışıklı yere gözlerimin alışması için birkaç kez kırptım. Açık gri duvarlar ve siyah, deri koltuklar. O etrafta değildi ama içeride başka bir adam vardı. Büyük deri koltukta oturan, yüzünde bile dövmeler olan bir adam beni görünce kaşlarını çattı. O kadar gerilmiştim ki ne kadar merak etsem de etrafı bile inceleyemiyordum.

"Merhaba?" Adamın soru sorar gibi konuşması üzerine yutkunup içeriye doğru bir adım daha attım ve kapının arkamdan kapanmasını sağladım.

"Ben..." Kuruyan dudaklarımı yalayıp devam ettim. "Ben randevu almak için gelmiştim." Adam bakışlarını yüzümden çekip elindeki telefonun ekranına baktı.

"Randevu almanıza gerek yok. Kimliğinizi göstermeniz yeterli."

Kesinlikle şu an dövme yaptırmam için uygun bir zaman değildi. Dövme yaptırmak istemiyordum bile! Ayrıca, yaptırırsam annem ve babam beni kafadan cehenneme gidecek evlat olarak işaretleyip evden atardı büyük ihtimalle.

Yine de başımla onayladım ve küçük sırt çantamdan el çabukluğuyla kimliğimi çıkarıp adama uzattım. Adam elimden aldığı kimliğime kaşlarını çatarak baktıkan sonra bana geri uzattı.

"On sekiz yaşının altındakilere dövme yapmıyoruz." Gayet resmi bir ses tonuyla konuşup umursamazca telefonuyla uğraşmaya başladı.

Hayır, bu kadar yaklaşmışken en azından adını öğrenmeden hiçbir yere gitmeyecektim.

"Birkaç ay sonra on sekiz olacağım, lütfen." Hâlâ gitmemiş olduğuma şaşırmış gibi başını hafifçe kaldırdı. Ve muhtemelen yüzümdeki umutsuzluğu görüp göz devirdi.

"Mete, işin yoksa bir baksana!" Başka bir yere (odaya?) açılan aralık kapıya doğru bağırdığında nefes almayı tamamen unutmuştum. Bu benim adamım olmalıydı. Bu yüzden aralık kapı tamamen açıldığında onu görünce o kadar da şaşırmamıştım. Ama kesinlikle damarlarımda saf adrenalin salgılanmaya başlamıştı. Beni görünce hafif çatık kaşlarıyla ayağımdan başıma doğru kim olduğuma bakıyormuşcasına süzdü. Ve bu vücudumdaki tüm kasların gerilmesine neden olmuştu. "On yedi yaşında ve dövme yaptırmak istiyor."

"Birkaç ay sonra on sekiz olacağım." Heyecanla konuştuğumda yüzünde hiç mimik olmadan suratıma bakmaya devam etti.

"Hayır." Dümdüz çıkan sesiyle birlikte yüzümü yakan gözlerimi üzerimden çekti ve askılıktan deri ceketini aldı. Hızlı hareketlerle üzerine geçirirken öylece durmuş, onu izliyordum ve bu biraz garipti. Beni umursamadan yanımdan geçip kapıdan çıkarken yüzü dövmeli adamın yüzündeki ifade kesinlikle biraz daha burada dikilirsen seni döverek çıkaracağım ifadesiydi. Bu yüzden hızlıca döndüm ve Mete'nin peşinden dükkandan çıktım.

Ondan geride kaldığım en fazla beş saniye boyunca çoktan dükkanın önündeki motora binmişti. Kaskını takarken ne kadar muhteşem göründüğünü umursamamaya çalışarak yutkundum ve yanına gittim. Geldiğimi görünce kafasına geçirdiği kaskın camını yukarı kaldırıp bana döndü.

Nefes almayı hatırla, nefes almayı hatırla.

O duygudan mahrum ama mükemmel suratıyla bana bakarken ne demem gerektiğini hatırlamaya çalışıyordum. Ama ela gözleri acele etmem gerektiğini bağırırken bu biraz zordu.

"Gerçekten sadece birkaç ay kaldı on sekiz olmama. Yapamaz-"

"O zaman birkaç ay sonra yaptır." Hafifçe gözlerini devirip kaskının camını indirdi. Motoru çalıştırırken bir saniyeliğine bana döndü ve elini uzatıp hafifçe itti. Neyse ki aval aval bakmak yerine ne demek istediğini anlayıp üç adım geriledim. O da önümden rüzgar gibi geçip gitti.

Sarsılmamam için beni itmişti? Yani sanırım öyleydi.

"Ne oldu öyle?" Emre'nin sesi kulağıma uğultu gibi geliyordu. Gülümseyip gözden kaybolan Mete'nin ardından bakmayı bıraktım ve Emre'ye döndüm.

"Adı Mete." Adını ilk kez söylediğimde iç geçirdim. "Ve omzuma dokundu."
🌵🌵🌵

Çok heyecanlıyım ve yorumlarınız hikâyeye devam etmem ya da yapmam gereken değişiklikler konusunda çok önemli. Umarım seversiniz! 🎈

Petty | Daddy IssuesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin