'bana böyle güzel bakmanın sebebi ne?' taehyung, uzun kirpiklerinin altından sevdiği adama bakıyor.
yoongi, hülyalı bir şekilde onu izliyor sadece. 'hiç.' diyor. sağ elini yanağına yaslamış ve sol elini soğuk limonatasının bardağına sarmış.
taehyung'un kucağında sevimli bir bebek var. yanakları birer şeftaliye, tombul bacakları ise beyaz turplara benziyor.
taehyung'un, bebeğin minik parmaklarını ağzına alıp ona oyun yapmasını yoongi tatlı bulmuş olacak ki diş etleri görünesiye kadar gülümsüyor.
'sen de bir bebektin, bay agustus.' taehyung kıkırdıyor. 'annene muhtaç, küçücük.'
taehyung, bebeği göğsüne yakın tutuyor. küçük bebek, taehyung'un hafif esen rüzgarla uçuşan elbisesinin askısıyla oynuyor.
'fakat kocaman oldun.' taehyung'un pembe dudakları geriliyor. 'nasıl da büyüdün böyle, mezarımızı kazacak kadar.'
yoongi, duyduklarıyla gülüşünün solduğunu hissediyor. arka bahçede kazmış olduğu iki mezardan bahsediyor, taehyung. oysa bu onun isteği, hatta esmer gidip gelip mezarların yanına renkli kolyeler ve çiçek saksıları bırakıyor.
yoongi, limonatasını kafasına dikiyor ve kalan buzu ağzına alıyor. gözleri, bebeği seven taehyung'dan ayrılmıyor. o çok güzel, çok naif. aynı zamanda dili çok sivri, yoongi'yi nasıl kıvrandıracağını iyi biliyor.
onlar birbirlerine ait değiller. elleri değmemeli. onlar anlaşamazlar, taehyung'un artık çizememesi sonun habercisi.