'sana, senin yerine dokunmama izin ver.' diye yalvarıyor yoongi. elleri esmerin tenine dokunmak için ilerliyor.
'dokun.' diyor taehyung, sesinde belli belirsiz bir öfke, gereksiz bir telaş ve büyük bir endişe yer ediniyor. fakat minik bir tutam rahatlık serpiliyor üzerine.
'ama yakma canımı, bay agustus. kül olmaktan yoruldum.'
yoongi gülümsüyor, tenini turluyor parmak uçları. kör bir aşkla bağlanmış taehyung'a, geri dönüş yolu kayboluyor ーki zaten yoongi geri dönmek istemiyor.
dudakları sırtındaki benden yapılma yıldızlarda geziniyor. ellerini tutuyor ve parmaklarını birbirine kenetliyor.
yoongi, onun boynunu koklayana kadar ağladığını fark etmiyor. neden bilmiyor fakat göz yaşları sel oluyor. ne yaparsa yapsınlar keder peşlerinde onları kovalıyor.
fakat taehyung, ona ücra köşelerinde sakladığı yasak yerlerini sunuyor. ne kadar zehirli olsa bile yoongi'nin dudaklarından dökülenler, dokunduğu her yeri sarıya boyuyor. taehyung, onu üzülse de avutuyor.
üzerinde parlak gözlerle kendine bakan adama gülümsüyor. saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıyor. yoongi, onun elini yakalayıp öpüyor.
'üzülme.' diyor. 'yok olsak bile ayrılmayacağız. mezarlarımız yan yana olacak. artık mezar taşlarımızı çekemez bunun için saatlerce kavga ederiz.'
yoongi, onun dediklerine ağlaya ağlaya gülüyor. taehyung'un yarım bırakılmış tabloları canından can koptuğunu sanıp ona acıyorlar.