chapter eight

976 75 95
                                    

for godnessquinn

"Allah allah! Pff! Bu senin dolabın mıymış yahu?! Ben biliyordum da seni test edeyim demiştim bakalım çakacak mısın köfteyi diye?!" elimi dolaba yaslayıp havalı bir poz vermeye çalışırken elim boşluğa denk geldi ve ne yazık ki dolaba yaslanamadım..

Tam düşecekken bir kol benim ayakta kalmamı sağladı. Kolumu tutan kişiye doğru gözlerimi çevirdim.
"John! Ne sürpriz ama ahaha." gergin gergin gülerken devam ettim. "Ben de tam gelmek üzereydim yahu! Sen ne diye zahmet ettin canımın içi!"
"Sen gelmeyince merak etti-"
"AMAAANİİİİİN ZİL ÇALDI GEÇ KALDIK DOĞRU YA TÜH HAY ALLAH BİN TÖVBE VAHŞET DEHŞET!" giderek artan stresim yerimde durmamı engelliyordu. Finn'in suratına bakmaya cesaret edemiyordum. Tam Johnny'nin kolundan tutup onu sınıfa doğru çekiştirecekken Finn'in sesi duyuldu.

"Melis, diğer teneffüs konuşursak çok minnettar kalırım." yandan bir gülümseme bahşetti ve dolabını 'doğru' şifresiyle açtı.

Biz de sınıfa ilerledik.

John oturdu ve ben de ona en yakın sıraya oturdum.
Derse odaklanamıyordum. Aklımda sadece Finn'in ne konuşmak istediğiyle ilgili çılgın teoriler vardı.

1- Ya benimle evlenmek istiyordu.
2- Ya ülkeyi terkediyordu.
3- Belki benimle terketmek istiyordu??
4- Ya da beni istemiyordu. Bu yüzden gidiyordu.
5- Veya bana bir midilli alacaktı.

Evet kesinlikle 5. seçenek olmalıydı.
Tanrı'm düşünsenize beni pembe bir midilliyle almaya geliyor! Ne kadar da ormantik.

"Finn senden hoşlanıyor." John'un bana söylediği şeyle sadece birkaç saniye durakladım ve ona döndüm.
"Evet evet. Kesinlikle." dalga geçtiğimi belli ederek gözlerimi devirdim.
"Ve sen de ondan hoşlanıyorsun."
"Evet evet John ona aşığım."
"Buna tüm kalbimle inanıyorum Mel."
"Götünle bile inanabilirsin." elimle ağzımı kapadım. Ve cümlemi düzelttim.
"Ay yani.. popişinle demek istemiştim."

Tam ders bitmişti sınıftan çıkıyorduk ki tüm ders boyunca katlanamadığım matematik hocamızla dalga geçmeye başladım. Hem stres de atmış oldum.

"Hayır, sanki kadın felsefe hocası. Öyle bi konuşuyor ki! Neymiş mor rengi kör birisine nasıl anlatırmışız?! E hocam diğer renkleri nasıl anlatıyorsanız moru da öyle anlatın. Sayısalcılar bi deli oluyor yahu. Ben yoruldum hayattan. Çok zor hayat. Lise zor. Amerika zor. Geliyolar bana be!" ben burda anksiyete krizi geçirirken bana gülmekte olan John'a döndüm.

"Gülme be. Sinirliyim. Depresyondayım. Acilen portakallı oralet içmem lazım."
John bana salak salak bakınca oraletimden vazgeçmek zorunda kaldım.
"Starbucks da olur..."

Tam koridorda yürürken Finn'i görmeyi umuyordum ki müzik sınıfının önünden geçerken bir şey (!) beni sınıfın içine aldı.

Öncelikle aklıma ilk gelen şey Pennywise'tı. Bu yüzden o an pek sağlıklı düşünemedim ve ellerimle ayaklarımı şiddetle sallamaya başladım.
Etrafa bakamıyordum bile.

Kırmızı bir balon görseydim altıma işerdim.

Neyse ki beklediklerim olmadı ve beni çeken şeyin (!) Finn olduğunu fark ettim.

"Konuşmak istedim."
"Oh neyse ki Pennywise değilmişsin." rahatlıkla tuttuğum nefesi verdim.
"Ciddi bir şey hakkında."
"Kırmızı balon olsaydı göreceğin şeyler pek hoş olmazdı."
"Ama ciddi baya yani. Çok." Finn şansını denemeye devam ediyordu. Ben ise olacaklardan korkup geçiştiriyordum.

"Bugünlerde de palyaçolar doluştu etrafa."
"Bir kızdan hoşlanıyorum. Ama bu hoşlanmak az bir şey değil. Kendimi kaptırdım. Sanırım aşık oluyorum." gözlerimi pörtleterek ona baktım.

"Şaka mısın sen be?"
"Hayır."
"Sana inanamıyorum."
"Yani aslında ben de kendime inanamıyo-"
"Ay abo bayılcam.." odada volta atmaya başladım.
"Sakinleşir misin daha anlatacaklarım var."
"Kaplumbağaların popolarından nefes alabildiğini biliyor muydun?"
"Melis saçmalamayı keser misin?"

Kendimi Finn'in karşısına attım.
"Birinden hoşlandığını söyledin. Hatta aşık olduğunu. Şimdi de benden sakin olmamı mı istiyorsun? Arkadaş olsak da hala bir hayranım biliyorsun değil mi Finn?" ona beklentiyle baktım.

Bakışlarını gözlerime kenetledikten sonra gözleri yavaş yavaş dudaklarıma kaydı.
Olduğum yerde gerilirken bir anda dudaklarımı Finn'in dudaklarına bastırdım. Tam bana karşılık veriyordu ki kendimi olabildiğince hızlı bir şekilde geri çektim.

"Bu yanlış. Hayır hayır olmaz. Sen birisini seviyorsun ve ben seni öptüm. Naptım ben. Olamaz olamaz yo. Özür dilerim Finn benim hakkımda yanlış bir şey düşünmeni istemem. Çok üzgünüm." art arda pişmanlığımı dile getirirken Finn belimden tutup kendine çekti.

"Ama ben değilim."

Ve dudaklarımız tekrar buluştu.

LIAR//Finn Wolfhard Fan Fiction Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin