Ertesi gün sözleşmeyi imzaladım ve işi aldım. Avans olarak 2500 dolar verdiler. Ve Mert Bey'in de ısrarıyla küçük bir araba verdiler. İnanamıyorum artık arabam bile vardı. İşin kötüsü Duygu beni arayıp azarladı. ''Sızan sen misin bir tek? Beni neden uyandırmadın''diye. Neyse ki geç kalmamış ki aşamda çemkirmedi yüzüme.
- 2 HAFTA SONRA -
Hazırlıklar tamam. Jacson makyajımı tamamladı sayılır. Kameramanlar hazır. Spotlar yakıldı. Duygu ise Podyumun baş köşesinde oturmuş beni seyretmek için bekliyor. Derin siyah yırtmaçlı elbiseyi giydim. Ayakkabılar da tamam. Son kez rujum tazelendi ve saçlarımı bir kez daha dalgalarını fön makinesiyle savuran Jacson ''Ok, Almir Ready'' demesiyle Price tag şarkısı başladı ve ilk olarak Florencia diye bizim ekip dışınca İtalyan manken podyumda rüzgar gibi esti geçti. Sıra bendeydi ve titreyen ayaklarımla podyuma çıktım. ''Welcome'' sesleri yükseldi ve üzerimdeki gecenin en özel tasarımı, tasarımcı Damon Luca' ya ait elbise ayakta alkışlandı. Podyum'a son kez pembe bir iç çamaşırına geçirilmiş değişik bir tasarımla tamamlanmış elbiseyle çıktım. Gecenin sonunda Hotel'in üst katında kutlama vardı. Duygu'yla beraber kokteyle katıldık. Mert Bey de hemen yanımıza gelerek tebrik etti.
Sabaha kadar deli gibi içtik ve eğlendik. Yorucu bir partinin ardından Mert Bey bizi çok içtiğimden dolayı araba kullanamayacağım için eve bıraktı.
Ertesi gün yoğun bir başağrısıyla uyandım. Günlerden pazar. Kahve içerek kendime geldim. Ardından saçımı bol topuz yaparak ufak bir makyajla yüzümü renklendirdim, sonrasında ise kot şort ve askılı bluz ile güneş gözlüklerimi taktım. Eğitim için hocayla buluştum. Bir saatlik eğitimin ardından hocayla muhabbet ettik. Bana sporla uğraşıp uğraşmadığımı sordu. Yoğun ve koyu bir sohbetin ardından spor alanıyla ilgili beni Bale adında genç bir Tayland Kickboks'u eğitmeninin kartını verdi ve beni onunla görüştüreceğini söyledi. Duygu'yu aradım. Duygu ile beraber bir Cafe de buluştuk. Konuştuk. Gerçekten hayatın beni nasıl böylesine bir anda perde önüne attığını anlayamıyorum. Bir an için haşlanmış makarna yemek için çalışan ben, şu an önümde soslu bir makarna, kahve , makaronlar... Bunlara inanamıyorum. Altımda benim de sayılmasa sürebildiğim bir araba, New York, podyum ışıkları. Ya bu olanlar ancak Türk dizilerinde olmaz mı? Eminim bu satırları okuyan çoğu genç kızında büyük hayalleri arasındadır. Tüm bu olanlardan sonra arkamda bir ailem yerine bir kız arkadaşımın olması elbette en büyük bir boşluk. Bulunduğumuz cafeden ayrıldık, Akşam için gece klübüne gitmeye karar verdik ve bu yüzden kafeden hazırlanmak için eve doğru yöneldik. Mini elbisemi giydim. Topuklu ayakkabı ve küçük çantamı da aldım. Duygu'da hazırdı.Saçlarıma gelince doğal bir dalgası olduğundan elimle şöyle bir savurdum. Parfüm şişesini de üzerime boşalttıktan sonra duygu da saçlarını düzleştirmişti zaten. Evet ünlü New York Caddesinin gece klüplerinden birine girdik. Baya bir içtik ve ilerleyen saatlerde ben lavaboya gittim. Lavaboya tam giriyordum ki arkadan bir adam beni zorla çekiştirdi. Adama verdiğim tepki ise ? Offf!! Salak herif... Neyse sinirlerimi bozamayacağımm. Arabaya bindik. O sinirle arabayı sürüyordum ve Duygu beni sakinleştirmeye çalışıyordu ki evet tam o sırada dangalak herifle, zevzek kadının teki kaza yapılmaz diye arabayı üstüme kırdıkları o sırada zincirleme kaza gerçekleşmişti. Off soluğu karakolda aldık. İşin kötü tarafı Mert bey de gelmişti. Dönüşte çok utanarak anahtarı kendisine verdiğim sırada bekler misin beklemez misin. Anahtarı alarak çantama attı. Neyse adam tuttu bizi et restaurantına götürdü. Sıcak bir şömine, kırmızı şarap yeteri kadar mutluluk ve huzuru bana veriyordu ki tam o sırada Duygu ve Mert Bey'in suratları çift hal aldı. Sonrasını anlatmak dahi istemiyorum. Gözlerimi bir sedyede ve 3 doktorun tepemde olduğu bir hastanede açtım.