Bölüm 9

286 16 3
                                    

Nerissa

Yaklaşık yarım saattir biz o kayalara bakıyorduk , onlar bize... Benimse hıçkırıklarım azalmıştı, Marina ve Annabeth transta gibiydiler. Jacob ise kayalrı tekmeliyor ve hala Rosette 'den cevap almaya çalışıyordu.

" Ne yapacağız ?"Marina titrek bir sesle söylemişti bunu. 

" Herkes birlikte ama biri ayrı." Annabeth kehanetten bir cümle söylemişti. Korkarak ona baktık.

" Anlamıyor musunuz , böyle olması gerek. Yolumuza devam etmeliyiz." dedi. Üzüldüğü yüzünden belli oluyordu ve yapacak bir şeyimiz yoktu.Onu takip etmeye başladık hepimizin adımları yarım adım gibiydi.

Rosette

Gözlerimi açtığımda hala başım dönüyordu, ne olduğunu hatırlamaya çalıştım.Acı içinde çığlık attım.Mağranın enine gittiğimde birisi kafama girmişti  , sonra da kayalar üstümüze düşmüştü.

" Rosette Melody , güzel soyad canım. Şu an canın biraz acıyor olabilir ama söyleyeceklerim daha çok yakacak. Arkadaşın Jacob'a baybay de tabi Titan kızını da unutmayalım."

 Ve bir görüntü. Jacob 'a bir hançer saplanıyor ve etraf kan gölü oluyor.

Buradan çıkmalıydım. Hemde hemen.

Kayalara baktım ve aralara elimi koydum. Sarmaşıklarım hepsinin arasına girince zarar görmek uğruna da olsa sarmaşıkları ittim. Bir kaçı bana da değmişti ama önemi yoktu.

Mağranın içine doğru koştum.

Marina

Hepimiz üzgündük. Mağaranın sonundan ve dışına giden yoldan ses gelince irkildik. Annabeth işaret ederek biz buraya siz oraya mesajı verdi. Onlar içe yürürken bizde dışa yürüyorduk. Elimizdeki fenerle karşıya bakınca Rosette'yi gördüm.

Ona doğru koşuşum ve sarılışım , gerçekten görülmeye değerdi. Rosette nefes alamıyor gibi kesik kesik konuştu.

"Ja- Jacob ve Nerissa..." dedi ve gözlerini kapattı. Annabeth kaşlarını çattı ve feneriyle içe doğru yürüdü. Bir yandan da bağırıyordu. Geri geldiğinde ise elinde mızrak vardı ve yüzünde gözyaşı.

Nerissa'nın ucu kanlı mızrağı.

Nerissa

Gözlerimi açtığımfda uçsuz bucaksız ormandaydım. Etrafa bakındım ve o kafamın içindeki ses konuştu.

Bu bir görüntüydü. Jacob'ın karnı yarılmış, yüzünde kesikler ve kollarındaki derin yaralar... Etraf kan gölü gibiydi.

"Onu kurtarmak ister misin ? Bana kutuyu getir."

Ne yaptığımı bilmeden ağlamaya başladım. Kutuyu nasıl bulacaktım?

" Nerede lanet olası nerede ?!!" diye bağırdım.

O an deniz birden dalgalandı. Bu bir işaret olabilirdi. Yavaşça huzur bulduğum tek yere girip derinlere kadar yüzdüm. Ben burada nefes alabiliyordum. Derinlere dalıp , suyun içinde nefes alabilmek inanılmazdı. Bir şeyin parlamasıyla yanına yaklaştım.

Bir kutu. Onu bulmuştum hatta içindeki gücü bile hissedebiliyordum.

Arkadan bir el bana dokundu. Gözleri masmavi ve saçları sarı bir çocuktu. 17 yaşında falan olmalıydı.

" Sen de kimsin ?!"

" Ben bir Poseidon oğluyum.O kutuyu alayım istersen."dedi ve bir hançeri ayağıma sapladı. Gözlerim kapanırken sesini yine duydum."

"Haklılar, sen bu gücü taşıyacak biri değilsin."

 

Beklenmeyen Misafir (HOO FANFİC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin