2. Bölüm

30 4 1
                                    

Şarkı: Teoman- Senden Önce Senden Sonra
°•°•°•°•°•°
Zordur derler, sevgisiz bir kalbe bir umut tutunmak.

♤♤♤

Renkler içinde kaybolabilir miydi insan? Cıvıl cıvıl renkler zarar verebilir miydi? Verirdi.. Ben kaybolmuştum o renklerin arasında. Rengarenk masalların içinde gerçeklere uyanıvermiştim. Bir anda tüm dünyam kararmış, renkler kaybolmuş ve simsiyah çarşaflara bırakmıştı yerlerini.
Rengarenk masalların prensesi olan ben, simsiyah çarşafların içinde gri tutmamak için savaşır olmuştum. Ellerim, onlar önceden renk renk çiçeklerle doluyken şimdilerde o çiçeklerin dikenlerinden kalan nasırlarla doluydu.

Bir insanı ayakta tutan şey neydi peki? Para mı, güç mü, yoksa hırs mı? Hayır. İnsanı ayakta tutabilen tek şey, sevgidir. Sevgisiz insan zalim olmaya mahkumdur. Sevgisiz insan amelleri uğruna binlerce kalbi ziyan edebilir fakat bundan zerre pişmanlık duymaz. Kalbi kötülüklerle dolu zalim bir yaratıktır çünkü. İçi sevgi dolu insan, ne kadar düşerse düşsün ayakta durabilir. İçindeki sevgi her ne olursa olsun yitirmez kendisini. Sevgisizdim. Sevgisiz bırakılmıştım. Aklımı kullanmaya başladığım yaşımdan beri sevgisiz kalmıştım. İçimdeki boşluk her geçen gün yerini daha da büyütürken, o boşlukla ilerlemeye çalışıyordum.

Baba, her küçük kızın ilk kahramanıdır. Her kızın ilk aşkı. Fakat benim için öyle değildi. Babam ne kahramanımdı ne de ilk aşkım. Bana acı vermekten başka bir katkısı olmamıştı. Her kız gibi bende babamın bana kol kanat olmasını isterdim. Saçımı okşasın, 'güzel kızım' diyerek sevsin isterdim. Sebebini bilmediğim bir şekilde beni sevmeyen ve asla da sevmeyecek olan bir babaya sahiptim. Gözüne girebilmek için neler yaparsan yapayım bir yaprak kadar değer kazanamayacaktım. Bunu bilmem belki de acıtıyordu içimi. Sevgisizliğini, taş kalbini geçtim gözünde asla bir değere sahip olamayacağım gerçeği çok dokunuyordu.

Güçlü bir nefes aldım ve önümdeki sınav kağıdına dikkatimi vermeye çalıştım. Gece boyu saatlerce çalışıp uykusuz kalmama neden olan sınavım, Türk Dili Ve Edebiyatı.. İki soruluk bir sınavdı ve baya zorlayacı sorulardı bunlar. Neyse ki çalıştığım yerden çıkmıştı. Hızlı bir şekilde cevaplarken son soruya geçip bir müddet oyalandım. Bu dersi geçecektim. Kaygım yoktu, rahattım. Son cümlemi de ekleyip hızlıca ayağa kalktım. Çantam ve sınav kağıdımı da alıp kürsüye doğru ilerledim.

"Dalgın görünüyorsun Mihrimah. Dikkat etmelisin."

Ali Kemal hocanın dikkatli bir şekilde yüzümü incelemesine karşın, tebessüm ederek yanıt verdim. Hocalar fazla samimiyeti sevmez, gerekmedikçe ders dışı bir konudan bahsetmezler, bahsettirmezlerdi.

Sınıftan çıkar çıkmaz elimde tuttuğum kahverengi ceketimi üzerime sakince geçirdikten sonra uzun saçlarımın buklelerine önem vermeden saçlarımı dağıttım. Adımlarım miskin bir kediyi andırırken kafeteryaya yöneldim. Her sınav sonrası mutlaka gelir, kahvemi içer ve evime dönerdim. İşletmeciden bir filtre kahve alıp kafeteryanın en ücra masasına ilerledim. Pencere kenarlarını oldum olası severdim. Kapalı bir mekandaysam eğer dışarıyı bir şekilde görmeliydim. Masaya yerleştikten sonra kahvemden bir yudum almamla yüzümü buruşturdum. Filtre kahveyi nasıl içiyordu bu insanlar? Bir yudum daha aldım ve yutmaya çalışırken bardağı parmak uçlarımla biraz ileri ittirdim. Sanırım iki büyük yudum tüm gün için yeterliydi. Güntekin gelince geri kalanını içerdi.

Güntekin'i çok seviyordum. Fakat arkadaşça sevdiğimi sanırdım, yanılmışım. Adına arkadaşlık dediğimiz bu ilişkide ben çok farklı bir şekilde devam ediyordum. Mesela onu sevdiğimi yeni yeni farketmem gibi. Onu kıskanmam ve ya sürekli merak etmem gibi. Bir kaç hafta önce Yasmin'in iması sonrasında çokça düşünmüştüm. Beni utandıran şey neydi diye. Kalbimi delicesine attıran o basit sözler beni havaya uçururken, onu başka bir kızla gördüğüm zaman sinir ve öfkeye yerini nasıl bırakırdı anlamıyordum. Tek bildiğim şeyse, her şeyin farkındaydım fakat anlamamazlıktan gelerek kendimi koruduğumdu.

"Bir gün bu kahveyi bilerek alıyorsun sanacağım." Güntekin gülerek söylediği sözlerle birlikte hemen dibime bir sandalye çekmiş ve yerleşmişti. Üzerinde mavi bir gömlek ve siyah kotuyla her zaman ki gibi göz alıcıydı.

"Aynı bardaktan içiyor olmamız hoşuna mı gidiyor yoksa?" Dedi ufak bir kahkaha atarak.

Yüzüne bakmadan fısıldadım. "Huyumu bilmiyormuş gibi davranma Güntekin."

"Senin sevmediğin şeyleri yapma gibi bir huyun yok diye biliyordum Mihrimah. Yanlış mı tanıyorum yoksa?"

Alaylı sözleri beni gererken yerimde huzursuzca kıpırdandım. Benimle aynı bardaktan içmesini seviyordum ve buna alışmıştım. Kahretsin ki şu an bu durumu açıklayamazdım.

Boynumu kaşıyarak ona doğru döndüm ve, "ayakta duracak gücü bir tek bu saçma kahve sağlıyor," diye konuştum. Kaşları gergince çatılırken kafeteryaya doğru bir bakış atıp usulca bana yaklaştı.
"Baban mı aradı yoksa seni?"

Kafamı olumsuz anlamda sallayarak cevapladım.

"O halde gücü kahveden almaktansa benim kolumun altına sinerek alabilirsin Mihrimah. Burası her zaman senin yerin." Son cümlesinde sol kolunu kaldırarak gösterdi yerimi. Sözleri boğazımı düğüm düğüm ederken tepkimi belli etmemek adına bir kaç saniye sessiz kaldım. Anlayamıyordum, ne anlamda söylüyordu bunları? Arkadaşım olarak mi? Başka türlüsü olabilir mi Mihrimah? Saçmalıyorsun. Aklıman düşen acı gerçekle suratımın asılmasına engel olamadım. Ağzımı açıp cevap verecekken, tekrar söze girmesiyle susmak zorunda kaldım.

"Tıpkı Elif ve Yasmin'e yaptığım gibi. Bir ağabeyin gibi yardım edeyim izin verirsen."

Onun da beni sevmesi mi? Beni sevmezdi. Tıpkı babam gibi sevmezdi.

Kendimi geri çektim ve eşyalarımı elime alarak ayağa kalktım. Yaptıklarıma anlam veremeyerek ayağa kalktı ve anlamaya çalışarak baktı. İçimdeki öfkeyi bastıramayarak, oldukça ters bir cevap verdim. Artık daha da anlamakta zorlandı. Zira ben bile o utançla dimdik bir şekilde yürümeyi zor becerdim.

"Bir ağabeye ihtiyacım olsaydı şayet o kişi yine de sen olmazdın. Herkesin kahramanı gibi davranmaktan vazgeç."

Güneşe Bakan GünebakanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin