Şarkı: Jungkook - Nothing Like Us (Cover)
Jimin'in ağzından:
Kararsızlıkla önümdeki basamaklarda ilerliyordum. Gelmiştim işte. Her ne kadar ayaklarım bir anlık geri geri gitmeyi düşünse de doğruca ilerliyordum. Oradaydı. Işıl ışıl sahnenin tam ortasında o adam duruyordu.
Elindeki gitarıyla oldukça eğlendiğini görebiliyordum. Titrettiği tellerle birlikte yüzündeki o gülümsemesi ve gülümsemesini kontrol etmeye çalışırken dişlediği dudakları... Gözlerim onda takılı kalıyordu. Bu olsun istemiyordum. Sonunda benden iğrenecekti. Ben ise delik deşik olan bedenimde fazladan bir yara daha edinmiş olacaktım.
"Teşekkürler. Bizi dinlemeye gelen on beş kişiye çok minnettarız. Öleceğimiz güne dek elimizden geleni yapacağız. Bu gün heyecan verici şarkılar sergileyeceğiz. Size de uyar mı millet?"
Önündeki on beş kişiyi coştururken yeni bir şarkı söylemeye başlamıştı. Dediğim gibi şarkı sözleri berbattı. Bir an kendimi onun yanında hayal etmiştim. Ben şarkı yazarken o söylüyordu düşümde. Kendi yazdığım şarkıları onun dilinden duymak nasıl olurdu acaba? Dudaklarından benim kelimelerimin dökülmesi, benim hislerimi seslendirmesi..
Şarkısına devam ederken terlediği için çıkarttığı ceketini seyircilerin üstüne doğru savurmuştu. Ve şimdi o ceket benim elimdeydi. Ben tutmuştum.
Elimde onun ceketi ile çıkmıştım bulunduğum mekandan. Sıkı sıkıya sarılıyordum elimdeki cekete. Gülümseme kelimesinin değerini yitirdiği hayatımda ilk defa yeniden gülümseyebilmiştim. Dolanarak yürüyordum mesela sokakta. Kollarım arasındaki ceketi kokluyordum istemeden. Erkeksi kokusu güven veriyordu.
İstemeden sevmiştim onu. İstemeden anaforuna kapılmıştım. Bir adamın kalbime izinsiz girişinin verdiği his her hücremdeydi. Göğsümde anlamlandıramadığım bir çarpıntı vardı. Göğüs kafesimi zorlayan bir şeyler. Karnımda da bir şeyler kıpırdıyordu. Gıdıklıyordu. Hepsi farklı hislerdi. Yumuşak hissettiriyordu. Tıpkı vanilyalı kahvemi yudumlarken okuduğum kitap gibi bir histi. Bir o kadar basitken bir o kadar da büyüleyiciydi. Ölüm kokan hücrelerim onu istiyordu. Tüm benliğim onu istiyordu.
~~~
Okul çıkışıydı ve sınıfta tek ben vardım. Kapının önünde duran aynada kendime bakıyordum. Sınıfımızda ayna olması hep saçma gelmişti. Fakat o an beklenmedik derecede işime yaramıştı.
O anı iyi hatırlıyorum. Yüzümü yıkadıktan yıkadığa bakıştığım aynalar benim için farklı bir anlam kazanmıştı. Minik parmaklarımla hafifçe kahküllerimi düzeltmiştim. Elimdeki nemlendirici ile kurumuş dudaklarımı canlandırıyordum. Sonra onlar gelmişti. O iki kız Hani ve Seulgi. Bana en az kötülüğü dokunan ikili. Okuldayken benimle görünmemeye dikkat ederlerdi. Fakat bana diğerlerinin yaptığı gibi zorbalık yapmazlardı. Yine de onlar da kötüydü işte. Sessiz kaldıkları haksızlık acaba vicdanlarını sızlatıyor muydu?
Gülümsediler. "Biriyle mi görüşeceksin?"
Kimse yoktu tabi benimle konuşmakta bir sakınca görmüyorlardı.
"Evet. Görüşemez miyim? Bir sakıncası mı var?"
"Sakınca mı? Var tabiki."
"Neden?"
"Bu şekilde mi çıkacaksın. Üstüne çeki düzen vermeliyiz. Gel hadi."
Bulunduğum mağaza vitrininden kendime bakıyordum. Üzerimdeki okul kıyafetlerinden kurtulmuş, yeni kıyafetler almıştık. Aslında oldukça şıktım. Sanırım bildikleri bir şeyler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Day After We Broke Up • [Yoonmin]
Fanfiction"Bugün ölüyorum değil mi?" Yoongi bir anlık minik bedene döndü. Bir insanın ölümünü sezebilmesi nasıl bir şeydi? Ölüm kelimesi onun dudaklarına hiç yakışmıyordu. O bu dünyada solmaması gereken bir çiçekti. Tek kelime etmeden önüne döndü. Bir şeyler...