Medyadaki şarkıyla okuyunuz, lütfen :)*
On İki Olimposlular Yunan Mitolojisinde dünyayı yöneten tanrılar grubudur. Dördü kadın kalan sekizi erkek olan, dünyayı yöneten on iki tane büyük tanrıları vardır. On iki sayısı bir çok mitte karşımıza çıkar -Hristiyanlıkta İsa'nın on iki havadisi, Şiilikte on iki imam, Zodyak'da ki on iki burç gibi- sayıya yüklenen bu bakış açısından dolayı on üçün uğursuzluğuna inanılır. Örneğin İskandinav Mitolojisinde on iki tanrı bir masanın etrafında toplandığı sırada davetsiz bir misafir onlara eşlik eder. On üçüncü Tanrı; Loki. Bir süre sonra masada en sevilen Tanrılardan olan iyilik Tanrısı Balder, Loki tarafından öldürülür.
Bu da on üçün uğursuzluğuna inanılan olaylardan bir diğeridir.
Bazı insanlar için on üç sayısı gerçek bir korkudur hatta psikolojide bunun bir adı bile vardır; triskaidekaphobia.
Bazıları için apartmanlarının on üçüncü katına ya da evlerinin kapı numarasına on üç yazdıramayacak kadar büyük bir korku olan bu sayı, benim on üç yaşımdan beri uğurlu sayımdı.
On üçüncü doğum günümde büyük babam bana bir dilek kutusu almıştı; daha doğrusu, yapmıştı. Büyük babam birine verilecek en güzel hediyenin kendi emeğin ve uğraşınla ortaya çıkardığın şey olduğunu söylerdi. Manevi değerle işlenmiş, emekle yapılmış hediyeler her zaman için hazır, pahalı olanlardan daha iyiydi ona göre. Yaptığı dilek kutusunu sardığı hediye paketini bana verirken aynen bunları demişti. "El işi emektir, kalpten çıkan yol parmaklara ulaştığında o parmakların özenerek işlediği her hediye en değerli altın gibidir."
Bu sözlerin hemen ardından aldığım hediye paketini açtığımda, bir süre anlam veremeden üzerinde simli harflerle 13 yazan kutuyu izlemiştim. On üçün bir yanında dilek, diğer yanında kutusu yazıyordu ve aralarındaki on üç kalp içerisine alınmıştı. Şaşkınlıkla hediyem ile bakışırken belkide çocukluğun verdiği masumluktan ötürü, o anda bütün dileklerimi kutuya yazıp attığımda gerçekleşeceğini düşünmüştüm. Büyük babam namı değer maraşel asker -maraşel asker falan değildi. Bu sadece gençliğindeki hayaliyle kendine taktığı bir isimdi- Bay Vincent'a kutu hakkında düşündüklerimin doğruluk payını sorduğumda başını sallamıştı ve bu kutuya yazdığım her şeyin bir gün gerçekleşeceğini söylemişti. Ve dediği gibi de ilerlemişti.
Ben her zaman hayattan başkaları için çok basit olan dileklerde bulunmuştum. Mesela hiçbir zaman doğum günü pastamı üflerken oyuncak bebek ya da zengin olmak gibi dileklerim olmamıştı. Yirmi bir yaşıma kadar kutladığım her doğum gününde aynı şeyi dilemiştim.
"Tanrım, eğer bir yerlerde varsan ve beni görüyorsan, bugün doğum günüm olduğu için dileğimi kabul etmenin çok güzel bir jest olacağını söylemek isterim.
Tanrım, eğer bir yerlerde varsan ve görüyorsan, lütfen annemi benden alma."
Yirmi bir yaşımdan beri doğum günümü kutlamamıştım, zaten kutlasaydım bu dileğinde artık bir önemi yoktu.
Dilek kutusuna yazıp attığım isteklerimin ertesi gününde baş ucumda ya da odamın herhangi bir yerinde çıkagelmesi beni günden güne bu kutunun sihirli olduğuna ve her gece bir perinin odamı ziyaret edip iyi bir çocuk olduğum için dileklerimi gerçekleştirdiğine inandırmıştı. On üç yaşında hala sihire ve perilere inanmak başlı başına bir fiyaskoydu ama bu böyleydi; şimdi yirmi beşimdeydim ve hala on üç yaşımdaki hayal gücüm yerindeydi. Keşke hayal gücümün bendeki varlığı on üç yaşında olduğu gibi gözlerimi kapattığımda bir şeylerin güzel olduğuna inandırabilseydi beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melodrama || harrystyles.
FanfictionBir gün sırf seni öpmeyi unuttuğum için geri döneceğim.