bölüm bir (1)

11.9K 748 237
                                    

gecikme için özür dilerim, iyi okumalar
(*'︶'*)╯♡
、、、

gecikme için özür dilerim, iyi okumalar╰(*'︶'*)╯♡、、、

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Evet, ben iyiyim." Jimin telefonuna konuşurken aynı zamanda da şeker çiçekçiden çıkıp patronuna el sallamış ve arabasına yol almıştı. Arabasını bu sabah kilitlemeyi unutmuş olduğunu fark edince kaşlarını çatmıştı. "Hayır, anne, para göndermene gerek yok. Jihyun'a benim de onu özlediğimi söyle. Seni seviyorum.. sonra konuşuruz."

Motoru çalıştırırken aramayı sonlandırmıştı. Ev özlemini karnında hissedebiliyordu. Busan'a geri dönmeyi istese de önce er geç üniversiteyi okumayı planladığı Seoul'e yerleşmeliydi.

Jimin küçük park alanını geride bırakırken dudağını ısırmıştı. Ne çalışması veya neyi devam ettirmesi gerektiğini bilmiyordu, bu yüzden çalışmaya ara verdiği birkaç yılda bir perspektif kazanacağını ummuştu ama son günlerde sadece daha da kafası karışmış hissediyordu.

Yine de mutsuz olduğunu söyleyemezdi, aslında umutlu sayılırdı. Hayatı sıradandı ama o bunu dert etmiyordu. Jihyun liseden mezun olup onunla yaşamak için Seoul'e geldiğinde işler daha eğlenceli hale gelecekti.

Sonuçlar her zaman en sonunda iyi olurdu.

Seoul'ün gürültülü ve işlek caddelerinden geçiyor, radyodan bir pop grubunu dinliyor ve ara sıra da birkaç sözle eşlik ediyordu.

Apartmanına giden yolu yarılamıştı ki dikiz aynasından bakmasıyla hemen arkasında ışıklarını yakmış bir polis arabası görmüştü.

"Oh, harika.." Jimin nefesini vermiş, iki kez hız yapmadığından emin olduktan sonra arabayı yavaşça kenara çekmişti. Ehliyetini hazırlamıştı. Gücü elinde bulunduran insanların ve otoriter makamlardaki kişilerin önüne çıkması gerektiğinde her zaman biraz kaygılı olmuştu.

İki tane polis arabadan inmişti. İkisi de orta yaşın biraz üzerinde gösteriyorlardı. Jimin penceresini indirip arkadaşça gözüktüğünü umduğu bir gülümseme ortaya koymuştu.

"Um, merhaba." demişti garipçe.

"Ben memur Ji, bu da Kang. Aracını aramamızda bir sakınca var mı?" diye sertçe sormuştu bir tanesi, arkadaşça olduğu söylenemezdi.

'Bu gerçekten bir soru muydu?' diye düşündü Jimin. "Uh.. Sanırım yok.." Jimin anlamazcasına onlara bakıyordu. Onların nefes testi isteyebileceğini falan düşünmüştü, bunu değil.

"Ehliyetinizi görebilir miyim?" diye sormuştu Memur Kang. Ve Jimin ona hemencecik vermişti, içindeki kötü bir ürperme hissine engel olamıyordu. Bir şeyler kesinlikle ters gidiyordu.

Memur Ji alçak bir ıslık çalmış, Jimin'in arabasının kovanını kapayıp elinde tuttuğu bir şeyle sürücü koltuğuna doğru ilerlemişti.

Ne tutuyordu? Jimin beynini kurcalayıp arabasında bulundurabileceği herhangi şüpheli bir şeyi düşünmüştü ama aklına hiçbir şey gelmemişti.

"Bunu açıklamak ister misin?"

Jimin iki memura bakıp gözlerini kırpıştırmıştı, yüzü kireç kesmiş ve ağzı kurumuştu. Elleri titriyordu ve motorun gürlemesi şu anda sadece beyaz bir sese dönüşmüş, dünyasının ekseni oynamıştı.

"Ne?" demişti boğulurmuşçasına çünkü doğru duyduğundan bile emin değildi. Doğru duymuş olamazdı. İmkansızdı.

"Bu sana iyi bir para cezasına patlayacak, çocuk. Elinde bulundurmak ve hatta paylaşma niyeti olmakla yargılanacaksın." demişti yaşlı memur kabaca, ama sesinde bir memnuniyet sezilebiliyordu.

"O-o benim değil!" demişti Jimin memurun elinde tuttuğu plastik paketteki beyaz toza bakarken, şu anda kesinlikle korkuyordu. "Y-yemin ederim! Bunu hayatımda hiç görmedim! Lütfen, onun nereden geldiğini bilmi-"

"Tabi, tabi." Memur gözlerini devirmişti.

Jimin'in yaşlara boğulmasına çok az kalmıştı. Şimdi ise bütün bunlarına tesadüf olup olmadığını düşünüyordu. Jimin hayatı boyunca hiçbir zaman yasadışı uyuşturucu işlerine bulaşmamıştı ve o şeyin arabasına nasıl girdiğinden emin değildi, hatta arabasında o şeyin olmadığına emindi ama-

"Ji, bak, adresi." demişti Memur Kang, Jimin'in ehliyetine göz atarken. Gayet doğal bir biçimde söylemişti, fazla doğal bir şekilde.

Jimin ağırca ve şüpheyle yutkundu.

İlk memur elindeki karta baktıktan sonra Jimin'e doğru eğilmişti, gözlerinde zaferin ışıltısı ve kararlılık vardı. "Park Chanyeol'u tanıyor musun?"

Jimin'in aklı tam bir labirente dönmüştü- ne olduğunu anlamaya çalışırken.

Tuzağa düşürülmüştü.

Ve şimdi de ondan bir şey istiyorlardı.

Jimin orta durumlu bir aileden geliyordu -böyle bir şeyle savaşamazlardı- ayrıca seneye gideceği üniversitesi için çaresizce para biriktirmeye çalışıyordu çünkü ailesi kötü bir ekonomik çöküş yaşamıştı ve-

"Hey, çocuk. Cevap ver!" Memur Ji çıkıştığında Jimin irkilmişti, elleri direksiyona yapışmıştı. Cadde kenarında park ettikleri yerin yanından birkaç tane araba geçmişti.

"E-evet, yani, o benim komşum bu yüzden azıcık konuşmuşluğumuz var.." diye fısıldadı Jimin, Park Chanyeol'un bütün bunlarla ne alakası olabileceğini düşünüyordu.

İkinci memur sırıtmıştı, hiç şaşırmışa benzemiyordu. "Bunların kayıta geçmesine engel olup para cezasını görmezden gelmemiz için bir anlaşma yapmaya ne dersin? Hm?"

"Anlaşma mı?" Göğsünü panik sarmış olan Jimin yutkunmuştu. "Nasıl bir anlaşma?"


、、、
abv milyon tane kelime araştırdım lan :(

arkadaşlar ilk bölümler falan sıkıcı gelirse de sıkın dişinizi, bir okuyucu olarak söylüyorum benim fav hikayelerimden bu.

düzenleme: bir okuyucu canımın hatırlatması sonucu oy ve yorum sınırı kalkmıştır ama yani yorum yapsanız çok hoş olablr thxx

the lesser evil | jikook [çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin