Gözlerimi açmaya çalıştım ama başarısız oldum. Başım inanılmaz ağrıyordu. Neler olduğunu düşünmeye çalıştım ama başımdaki ağrı müsaade etmedi. Ağrı hafiflemeye başlayınca bir kez daha gözlerimi açmaya çalıştım ve başarılı oldum. Biraz gözlerimi kırpıştırdım ama görüntü değişmedi. Sadece karanlık. Tek gördüğüm karanlıktı. Kesin ölmüştüm. Annem ve babam yabancılara güvenme demişti işte!
Çıt gibi bir ses duydum. Hemen ardından da ışıklar açıldı. Ani gelen ışık yüzünden gözlerimi kapatmak zorunda kaldım. Gözlerim yanıyordu!
"Demek sonunda uyandın, bir an endişelenmeye başlamıştım," dedi bir kadın sesi. Bu ses bana çok tanıdık geldi. Tabi ya! Bu bana o şeyi içiren kadındı! Gözlerimi hızlıca açtım ama pişman oldum.
"Bekle... Tamam şimdi gözlerini aç,"
Gözlerimi bu kez yavaşça açtım. Işık daha azalmıştı. Başımı sağa çevirdiğimde Bridgette'i gördüm. Yanında bir şemsiye vardı. Işığı azaltan onun gölgesi olmalıydı.
"Kapalı yerde şemsiye açmak uğursuzluk getirir ama ne yapalım durum böyle..." diye mırıldandı. Sonra beni hatırlamış olmalı ki bakışlarını bana çevirdi ve içten bir şekilde gülümsemeye başladı. Ama bu sefer o kadar hızlı kanmaycaktım. Kaşlarımı çattım yüzüne sinirli bir şekilde bakmaya başladım.
"Ne içirdin bana? Saat kaç?" dedim. Bağırmaya çalışmıştım ama hem daha tam ayılamadığımdan hem de ilacın etkisinden sesim pürüzlü çıkmıştı.
Ellerini havaya kaldırıp gülerek konuşmaya başladı. "Skin ol! Sana zarar vermiycem. İlaç için üzgünüm, ama doğruyu söylediğinden emin olmalıydım. Endişelenme sadece 2 saattir uyuyorsun. İçtiğin şey eski bir Çin çayıydı. Bayıltmada üstüne yoktur ama aynı zamanda çok da pahalıdır. Ayrıca her yerde de bulamazsın... Anlıyacağın az önce bir servet içtin!"
Dalga mı geçiyor bu?! Az önce beni bayılttı ve şimdi de hiçbir şey olmamış gibi davranıyor!
"Peki yōkai misin?" dedim. Gülen yüzü anında kayboldu ve ellerini de indirdi. "Sana daha önceden de söylediğim gibi ben yōkai değilim. Ama bir yōkai ile akrabalığım var..."
Kesin deliydi.
"Bir yōkai ile akraba olman imkansız. Yōkailer ölmüş insanların ruhlarıdır ve onları görmek senin duyularının çok üstünde-"
"Biliyorum! Durum biraz farklı!"
Başını yukarı kaldırıp gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini açtı ve başını indirdi. Mavi gözleriyle bana bakmaya başladı.
Gözleri çok ürkütücü bakıyordu. Bu yüzden temkinli bir şekilde yüzüne bakmaya başladım. Saldırısa ya da başka bir şey yapmaya çalışırsa diye bir yandan da kapı ile aramdaki mesafeyi kontrol etmeye çalışıyordum. Benim konuşmamı beklediğini anladığımda karnımın üstüne döndüm ve oturmak için kollarımdan güç alarak doğruldum.
"Durum nasıl farklı?" dedim.
"Sana anlatamam... Bu bir aile utancı..." dedi. Ardından "Yani kısacası sana yōkai olmayı öğretemem çünkü bir yōkai değilim. Kendi başına öğrenmek zorundasın,"
Ne yani bu kadar yolu bir hiç için mi gelmiştim?!
"Benimle dalga mı geçiyorsun?! Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama bu düşündüğün kadar kolay değil! Olmadık yerlerde vücudumdan çıkmak ne kadar zor haberin var mı?!"
"Hayır. Bu sayede sana kapının yerini rahatlıkla gösterebiliyorum."
Bir de espri yapıyor! Baş ağrım gideli çok olmuştu. Sinirle ayağa kalktım. Elinden çantamı ve eşyalarımı alıp hızla kendimi dışarı attım. Biraz ilerledikten sonra cebimden telefonumu çıkarıp Naifu'yu aradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Odamdaki Hayalete Aşık Oldum !
FantasiaEnsemde hissettiğim ılık nefesle elimi enseme koyup hızla arkamı döndüm. Gözlerim hızlı bir şekilde odanın her tarafını taradı. Ama kimse yoktu. Hızlanan kalp atışlarımı normal ritmine kavuşturabilirmiş gibi elimi sol göğsüme koyup sıktım ve yavaş y...